Epeydir yazmıyordum, yazılarımı üniversite sonuçlarının açıklanmasına saklıyordum sağlıklı düşünemem diye ama 29 temmuzda açıklanacaklar diyorlar, o zaman yazayım, paslanmamak gerek. :))
25 Temmuz güncellemesi: 25 Temmuz gecesi ansızın açıklanıverdi. :d

Site 2 haftada 20 bin görüntülenme aldı. Herkese teşekkürler. Google adsense'e kaydolup para mı bassam acaba :))) Forumlarda bir çok özel mesaj aldım, hepsini elimden geldiğince yanıtladım. Ama rahatsız olduğum nokta var ki bazı arkadaşlar blogu ya hiç okumadan ya da kısmen okuyup soru sormaya kalkıyorlar. E kardeşim ben bunların hepsini zaten açıkladım bir zahmet okuyuver. Bu yüzden "Hatalardan Ders Çıkarmak" isimli yazıda üşengeç ve tembel olmamanız gerektiğinin üzerini çizdim. Daha hala "Hocam ben yazın ygs çalışıyorum lys çalışırsam anlamam kiiii" gibi sözlerle karşılaşıyorum. Zaten açıkladım bunu, çok fazla aynı sözle karşılaşınca üzerine bir tane daha yazı yazdım, herhalde anlatabilmem için blogun her tarafında "YGS ÇALIŞMAYI BIRAKIN DERSHANE AÇILINCA DERSHANEYLE PARALEL GİDERSİNİZ!!!11!" filan yazmam gerekecek galiba. 

Bu sebeple eğer bu yazıyı okuyacaksınız özellikle "Yazın ders çalışmak" yazımla beraber daha önceki tüm yazılarımı okumalısınız. Paragraf çözme konusundan daha önce de bahsettim, o yüzden bu yazıya tekrar aynı şeyleri yazmayacağım.

Daha önce "Kitap alıp paragrafın konu anlatımına çalışın." demiştim. Çünkü ben yazın öyle yapmıştım. Bu konuda ise bu çalışan arkadaşlara yazdan sonra kendi bulduğum teknik ve düşünme yollarını açıklayacağım. Yani hala bir konu anlatımlı kitap veya internet vasıtasıyla "Paragraf Konu Anlatımı" dediğim şeye çalışmanız gerek.
Şimdi baktım internette de sağlam kaynaklar var, "Paragraf konu anlatımı" yazmanız yeterli, google buluyor beyler.

Yine daha önce YGS sorularına bakmayın, Martta deneme olarak çözersiniz demiştim malesef yazımın sağlıklı olabilmesi için YGS 2013 Türkçe soruları üzerinden gideceğim. Çünkü en son çözdüğüm paragraf soruları, ve en başarılı olduğum YGS denemesi. Aşırı derecede spoiler olacak, ama üzgünüm :( 2012'nin soruları da sağlam, oradan da örnekler vereceğim.

YGS Türkçe ve Sosyali toplam 60 dakikada yapmıştım. (İkisi için ayrı ayrı saate bakamadım üzgünüm. Ama Türkçe 35 dakikada filan bitmiştir herhalde.) Millet ilk Türkçe'yi bakıp 60 dakikada yapıp sosyale bakamayıp hüsranla ayrılırken ben bu kadar kısa sürede nasıl ful çektim? O zamana kadar çoktan kafamda paragraf çözmek için gereken yetenekleri belirlemiştim. Skillere + basıp hızlı level atlamak için de bol bol YGS denemesi çözdüm. :)

PARAGRAF ÇÖZMEDE SAHİP OLMANIZ GEREKEN YETENEKLER

1- Konsantrasyon

ve soruyu doğru ve atlamadan dikkatlice okumak...

2- Soğuk Kanlılık ve Karar Verme 

Eyvah! 60 dakikam kaldı. Nasıl yetiştireceğim Türkçeyi :((( Hırrr 1.soru çok zormuş ya geç 2.soru Hay Allah! ben bunu da yapamam geç. Uff bu paragraf çok uzun geçeiym. Bak bu paragraf yapılabilir gibi *Paragrafı okur* *Cevapları da okur* BUNU DA YAPAMAM KAHRETSİN GEEEÇ!
Bu o heyecan yaptım diyenlerin bir çoğunun düştüğü hata. Matematikte de böyle. Bir soruya bakar, yapabilecek gibi olur soruyu okur biraz çözüm yapar "Neyse ya sonra bakarım." deyip geçer. Tabii ki sonra dönemez.
Yukarıda yazılanları bir kağıda elinizle not edip emin bir yere koyun. Her denemeden önce bu notu okuyun. 
Bu önemli arkadaşlar. Zamanınızı bir soruya veriyorsunuz, o soruya yatırım yapıyorsunuz ama daha kazanç sağlayamadan başka soruya geçiriyorsunuz, tüm zamanınız yanıyor. Denemelerde zamanı istediğiniz gibi çarçur edersiniz evet. (Sırf bu yüzden YGS Denemelerine 120 dakika zaman tanıyan dershaneler var ki bence yanlış.)  Ama YGS'de affı yoktur. YGS'ye bir iki hafta kala dershanedeki denemeleri 40 dakika arttırıyorsanız YGS'de ucu ucuna yetişir. Yaşanmıştır ;) 
Zaten o yüzden başka bir çok yazımda söylediğim gibi YGS sorularına bakmayıp deneme şeklinde Martta çözmelisiniz ki gerçek YGS'de süre sıkıntısı çekip çekmeyeceğinizi öğrenebilirsiniz. Neyse konuyu dağıtmayalım.

Sonuç olarak olağanüstü durumlarda soğuk kanlılığımızı korumalıyız. Emin adımlarla yürüyeceğiz, sonuca ulaşmaya çalışacağız ama bunu verimli yapacağız. Az zamanda çok iş. Yavaş okuyarak değil yani. Kararımızı verirken de objektif olmalı ve doğru cevabı bulduğumuzu düşünmelisiniz. (Emin olmalısınız diyemiyorum, paragraf sorularında emin olmak o kadar kolay değil. 2 şıkka indirgeyip en doğru kararı vermeniz, zaman zaman risk almanız gerekiyor. Ama yiğitçe aklınızda somut bir neden olmadan şık sallamanız ve tonlarca yanlış yapmamanız da gerek. Yani ikisi arasındaki ince çizgide yürüyüp dengeyi sağlamalısınız.

Peki karar verme yetisi ne? Yukarıda yazdım zaten, bir de örnek vereyim? Size paragraf verir. Ana düşünceyi sorar. İki şık arasında kalırsınız, ikisinde de mesaj aynıdır. Ama birisinde hem şık biraz özele kaçmıştır hem de özele kaçarken biraz da paragrafın dışına çıkmıştır. Bunu farkedip işaretlerseniz doğru karar vermiş olursunuz. 2 Şıkkı görüp ikisinin üzerinde düşünüp somut bir neden bulamıyorsanız karar verme yeteneklerinizi geliştirmelisiniz. 

Karar verme yetisi için bilgi ve tecrübeye ihtiyacınız var. Soğukkanlılık için de tecrübeye ihtiyacınız var, ya da kısaca o notu sınavdan önce okuyup kendinizi şartlayın paniğe kapılmamalıyım diye. O da yeter.

3- GÖZLE TARAMA 

Aslında "Hızlı Okuma" yazacaktım ama yanlış bir tabir olacak. Çünkü bu yazıdan hareketle hızlı okuma kursuna başlamanız gerekmiyor. Ben 11.sınıfta hızlı okuma egzersizleri yaptım. 12.sınıfta işime yarayacağı halde yapma gereği duymadım. Çünkü egzersizlere başlıyorsunuz sonra kalıyor öyle. Üşeniyorsunuz mutlaka. Ama şu varki siz zaten hızlı okuma kurslarının geliştirdiği göz gezdirme yeteneğine sahipsiniz. Örneğin şu an 15 kilo ağırlığındaki bir şeyi kaldırabilirseniz vücut geliştirme yaptıktan sonra da 15 kiloyu kaldırdığınızı görürsünüz. Tek fark vücut geliştirdikten sonra bu daha kolay olur. Yani söylemek istediğim şey göz kası egzersizi yapmasanız da gözlerinizi hareket ettirebiliyorsunuz, bunu kullanın :)

Paragrafı okudunuz, cevaplara bakarken paragraf o cevabı karşılıyor mu unuttunuz. Yapacağınız şey paragrafı baştan okumak olmamalı. Paragrafta hızlıca göz gezdirip anahtar kelimeleri aramalısınız. Özellikle hangisine değinilmemiştir şeklindeki sorularda sıkça göz gezdireceksiniz, her şık için paragrafı baştan okuyamassınız.

ÖNEMLİ UYARI: Gözle taramayı soru metnini okurken yapmayın. Gözle tarama yaparken önemli detayları atlama ihtimaliniz yüksek bu yüzden Matematikte de bu tekniği önermem, Türkçe'de de dikkatli olun..

Not: Hızlı okuma kursuna gidip okuma hızınızı arttırabilirsiniz. Ama bu şart değil ayrıca 12.sınıfta başlayacağınız kurs hızınızı arttırsa bile anlama oranınızı arttıracak mı? İkisinde de üst düzeye gelebilmeniz lazım ki o kadar kısa zamanda uğraşılacak iş değil, başarabilme ihtimaliniz de fazla değil. Yapılabilir ama ben gerçekçi olmayı severim.

Bana inanmıyorsanız şurada da bir arkadaş güzel açıklamış: (itrysohard'ın yazısı)
http://forum.donanimhaber.com/m_79200263/f_//tm.htm#msglink_79222688
Yazı şu:

"ygsde veya lysde gelen anlam sorularında full yapmak için bol antrenman yapmış olmanız,bu antrenmanlar sayesinde de anlam sorularının mantığını oturtmuş olmanız gerekir.zaten olayı tam olarak kavradığınızda parçada aklınızda tutmanız gereken sözcük gruplarını kolayca bulursunuz,şıkları matematik sorusu gibi elersiniz ve en sonunda 2+2 den ibaret olduğunu anlarsınız.kısacası ygs-lysde türkçe kısımlarını fullemek için kursa ihtiyacınız yok

ha özel bir hobiniz vardır yüzlerce kitabı kısa zamanda okumak istersiniz,bir bakıştı 7-8 satır okuyabilen siyasetçiler gibi okumak istersiniz.işte o zaman eğer bu kurslar işe yarayacaksa gidin

kitap okumayla anlam sorularının alakası ise zayıf.istanbul genelinde kitap okuma yarışmalarında derece yapan bir arkadaş sürekli 33 net civarı yapıyordu sınıfta.
normalde kitap okumayı hayatının bir parçası yapmış biri için sınavda bu alışkanlık işe yarayabilir.ama bu saatten sonra netlerini artırmak için günde 20şer sayfa kitap okuyan arkadaşlar,ortalama bir öğrencinin okuma düzeyindeyseniz hani öyle heceleyerek okumuyorsanız falan boşun kendinizi kandırmayın günde 20 sayfa kitap okuyup net yükseltemezsiniz.oldu ki başardınız 2000 sayfa net yükseltmek için kitap okuyacağınıza 200 tane paragraf sorusunu mantığını kavramaya çalışarak çözseydiniz aynı gelişimi zaten gösterirdiniz

not:sene içinde birçok defa(25-30 kez) 39-1 yaptım hiç full yapamadım.2013 ygs:39-1"

4- İLGİ

Kitap okuyanlar paragraf sorularında daha az zorlanır derler, haklılar da. Bazıları ise buradan "Öğrenciler paragraf çözmek için kitap okumalı." çıkarımı yaparlar. 9, 10, 11.sınıftaki öğrenciler için doğru. Ben 11.sınıfta okudum ve yararını gördüm. Ama 12.sınıfta kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin kitap okuyarak paragraf çözebileceğini sanması, hiç matematik bilmeyen birinin toplama çıkarmayı öğrendiği sene ygsye girip soruları kolaylıkla çözmeyi beklemesiyle eş değer. 

Ama bu demek YGS'de şapa oturdunuz demek değil. Konu anlatımına çalışarak, düzenli paragraf testi (her gün 2 tane, marta kadar damlaya damlaya göl olur.) çözerek ve benim birazdan yazacağım teknikleri ve benzerlerini kendiniz de bulup geliştirerek YGS'nin icabına bakabilirsiniz.

Peki başlık neden ilgi? Neden kitap okuyanlar paragraf sorularını daha iyi çözer. Aslında bu genelleme yanlış. Kitap okumayanlar da iyi çözebilir. Neyse biraz övünelim bakalım. Abimi kitap okurken görmüşlüğüm yok, 99'da össye girdi, Türkçe'yi bir boş yaptı, sayısalcı olduğu halde Boğaziçi İktisat'a gitti. Hala da ders kitabı haricinde okumaz. Ben sordum "Bu nasıl oldu?" diye. Dedi ki "Valla sınava girince yapıyorsun." Ben de girdim harbiden oldu. Açıkçası benim de pek kitap okuma alışkanlığım yok, kitaba harcadığım vakit bilgisayar oyunlarına harcadığım vakitin yüzde biri felandı herhalde. Sadece 11.sınıfta Ana, Büyük Umutlar, Anna Karenina (ufacık puntolarla bile 1000 sayfaydı bitmek bilmedi!!) gibi klasiklerden okudum. Gene de son pişmanlık fayda vermez misali o kitaplardan medet umduğum yoktu.
Peki nedir bizi bu yapmaya iten? Annem küçükken bana masallar okurdu. Babam edebiyat öğretmeniydi, onun da ortaokul kitaplarından hikaye okuduğu olurdu. Okumayı söktüğümde de koca koca harflere sahip kitaplar okuduğum oldu. İlkokulda da hocam zorla kitap okutup özetini filan çıkarttırırdı. Lise 1'de de hoca kitap okutturup yazılıda sorardı. Benim içimden gelen büyük bir sorumluluk duygusu vardı. Yok ya içimden geldiği filan yok, ilkokul birdeki hocam ödevini yapmayanları dövüyordu, dayak yememe korkusuyla ödevlerimi özenerek yapmaya devam ederdim. :)) Sonra ayrıldım zaten o kadının sınıfından. Ama hiç bir zaman kitabın internetten özetini okuyup hocayı kandırma girişiminde bulunmadım. Hiçbir zaman kitap kurdu olamadım ama okumakla da hiç bağım kesilmedi. Sıkıldığımda ekşi sözlükten "anıları" diye aratıp milletin lise, askerlik anılarını filan okurum. 

Bende de böyle bir "temel" oluşmuş oldu.

Bu hayat hikayesinden çıkaracağınız sonuç şu; eğer okumaya ilginiz varsa, kitap kurdu olmasanız da paragraf çözerken çok fazla zorlanmazsınız, başlarda zorlansanız bile . Eğer blogumdaki hiçbir yazıyı okumadan direk buraya dalmışsanız ve okumayı da düşünmüyorsanız sizin iş yaş. 

Paragraf soruları çözerken deyim yerindeyse sorunun içine dalmalı, gerekirse yazılanları gözünüzde canlandırmalısınız. (Tabii sadece "Paragrafta betimlemeli anlatım tekniği kullanılmıştır." şıkkını işaretlemek için tutup da "Yüksek ağaçlar kırmızı kırmızı çiçekler açmış, rüzgarda sallanarak birbirilerini selamlıyorlardı." cümlesini gözünüzde canlandırmaya çalışmayın sakın. :) 

Eğer paragraf bir düşünce yazısıysa "Yazarı dinlemelisiniz."

Kısacası paragraf sizin için sadece yazı topluluğu olmamalı. Kelimelere değil anlama odaklanmalısınız.
İlgili olmalısınız.

Not: Söylediklerim size saçma geldiyse ahanda gerçek hayattan bir örnek: (Karanlık lordun mesajı)
http://forum.donanimhaber.com/m_64148866/tm.htm#msglink_64232949

-------------------------------

Amma yazdım yav :Ç Malesef yazı daha yeni başlıyor. Ama yazıma ilginiz olmalı çünkü yazı direkt sizi ilgilendiriyor. :)))

Tekrar söylüyorum, paragraf konu anlatımı yani soru tiplerine önce kendiniz çalışın.
Eğer çalışmadıysanız ctrl + w yapın.

Şimdi size paragraf soru tiplerine gelelim. "Paragraf çözme teknikleri" , "Paragraf konu anlatımı" tipi google aramalarıyla bir çok bilgiye ulaşıyorsunuz zaten, bunları okumanızı öneririm. Ben konu anlatımı yapmayıp birkaç tüyo vereceğim.

ÖNEMLİ UYARI: Soru tiplerini vereceğim ama artık pek "konusu aşağıdakilerden hangisidir?" şeklinde birebir kalıp sorular çıkmıyor. Çok test çözen adamın yapabileceği değil de okuyan ve okuduğunu yorumlayabilen adam için sorular çıkıyor. 2012 ve 2013 YGS o yüzden bu kadar aykırı bir sınav oldu.


Yani arkadaşlar öyle "Şu 2 testi çözeyim de kurtulayım." diyen adama bu sınavda af yok. "Hmm yazar şöyle şöyle demiş ki bu yazarın mankafa olduğunu gösterir, hiç şöyle şöyle olur muymuş canım?" diyen adam olmanız gerekli. Kitabın en heyecanlı yerinde bile kitabı eliniz yanağınızda, gözler kısık ve kafa rüyalara dalmış şekilde okuyorsanız bu iş olmaz arkadaşlar. 
Bu soru tiplerini bilmek size ful çekme garantisini hiçbir zaman vermeyecek. Başarınızı gene sınav içinde aldığınız kararlar belirleyecek. Okuma işini sadece sınava özgü biri olarak görenler umduğunu bulamayacaklar.

2013'ün soruları:

2012'nin soruları:
http://www.turkceciler.com/2012-ygs-turkce-sorulari-cevaplari.html

İncelediğim bazı soruların cevaplarını vermeyeceğim, buradan bakabilirsiniz.

Gene bir not: Tembellik yapmayın arkadaşlar, yazdığım sorulara önce kendiniz okuyup sınavdaymış gibi çözmeye çalışın, sonra benim açıklamamı okuyun. Gözünüz benim açıklamama kaymasın.

Önce bir kaç tüyo:
-Önce soru metnini sonra paragrafı okuyoruz gençler bunu hepiniz biliyorsunuzdur. Böylelikle o paragrafta ne arayacağımızı biliriz.
-Paragrafı okurken anahtar sözcüklerin altını çizmeyi unutmayın. Nedir anahtar sözcük? İşinize yarayacak ipuçları :)
-"Uzun paragraf sorusu = Zor soru" diye bir şey yok. Hatta tam tersine kolay bile oluyor. Bir anafikri 2 cümlede mi daha kolay anlarsınız yoksa 5 cümlede mi? Bence 5 cümle.
-Aşağıda paragrafta soru tipleri sizin paragraf sorularında soru metnini okuduğunuz anda soruyu kafanızda sınıflandırıp soruya aşağıdaki yöntemlere veya kendi yönteminize göre yaklaşmanızı sağlayacak. Bu yüzden soru tipleri önemli.
-Tekrar üzerine basa basa söylüyorum, piyasadaki en kaliteli paragraf soruları ÖSYM'nin hazırladığı sorulardır. Çözerken önceliğiniz çıkmış sorular olmalı.

"Paragrafı okurken önyargılarımızı, kabullerimizi bir kenara bırakıp paragrafta sözü edilenler üzerinde durmalıyız."

Evet arkadaşlar yazar burada önemli bir noktaya değinmiş. Daha önce karar verirken objektif olmalı ve somut nedenlerle gelmeliyiz demiştim. Bir kez daha değinmiş olalım. 

"Bazen bize göre çok yanlış bir düşüncenin doğruluğu savunulabilir." 

Bu da es geçilmemeli. Örneğin, her ne kadar sorunun çözümünü engellemese de, şöyle dumur bir parçayla karşılaştı öğrenciler şu Türkçesiyle meşhur 2012 YGS'de. Ki bunun ilk soru olduğunu hayal edin.

2.    Bir yazara göre çocuk beyinleri aynı tornadan çıkmış küçük kaplara benzer, bunların ancak algılarla doldurulması gerekir. İşte bu yüzden onlara masal anlatılmayacaktır. Hatta çiçek desenli halılar ya da kuşlu kelebekli tabaklarla fincanlar görmeleri de engellenecektir. Çünkü onlara göre çiçekler halılarda yetişmez; kuşlarla kelebekler, tabaklara ve fincanlara yapışıp kalmaz. Çocukların her şeyi dört işlem yoluyla değerlendirebilmeleri, yaşamları boyunca salt akıllarının buyruğuna uyarak davranmaları sağlanacaktır böylece. Birer insan değil de ileride yararlı olmaları beklenen robotlar sayılan çocuklara ancak gözle görülen, akılla kavranan olgular öğretilecektir. Yazar, bu yönteme göre yetiştirdiği çocukları bir tahta perdenin deliğinden sirk gösterilerini izlerken yakalayınca neredeyse fenalık geçirmiştir. Çünkü bu, akılla ve çarpım tablosuyla hiçbir ilişkisi olmayan, şiir okumak kadar ayıp bir eğlencedir.
Bu parçadaki altı çizili sözlerle anlatılmak istenenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A)  Kişisel farklılığı yok sayma
B)  Gerçekler dünyasıyla sınırlı kalma
C)  Duyguları önemsemeyip dışlama
D)  Başkalarının isteklerine göre yaşama
E)  Her şeyi olumsuz yönleriyle değerlendirme

ANLATIM TEKNİKLERİ VE DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Bu kısım kolay bir kısım.

Bir paragrafta dağlar ovalar, kişinin göz altındaki morluklar, şakaklarına kar gibi inen beyazlıklar (fiziksel portre), artık huysuz ve aksi olması ve her şeyi yanlış anlayıp sürekli çevresindekilere kızıp küsmesi (ruhsal portre), İstanbulun Kapalı Çarşısı, Manavgat şelaleleri vs. anlatılıyorsa o betimleme yani yazıyla resim yapma olayıdır. Kolaylıkla anlayabilirsiniz.

Betimlemelerde durağanlık söz konusudur. Kitap okurken sizi sıkan şeylere betimleme denir. (Bu sefer de kitap kurdu olmadığınızı varsaydım evet :) )

Katniss Everdeen'i alevler içindeki ormandan kaçtı ama bu sefer kariyerlerle karşılaştı. Can havliyle ağaca tırmandı. Kariyer hatunlardan biri ok attı ama ıskaladı. Katniss elinde olmadan gülümsedi çünkü o kız noobun önde gideniydi.

Bu öyküleyici anlatımdır, ya da direkt öyküleme. Miş-li veya di-li geçmiş zaman kullanılır. Yer, zaman, kişiler, olay vardır. İkisini ayırt etmesi çok kolaydır.

Percy bağırdı. "Ölü adam yürüyoor!." Paul mahkuma baktı. 2 metre boyunda devasa bir adamdı bu. Çikolata renkliydi. Yüzünde içine sinek kaçmış turşu suyunu içmiş gibi bir ifade vardı. Elleri ayakları kocamandı. Percy adamı bağlamış, kendi boyuna bakmadan onunla dalga geçiyordu.

Burada ise öyküleme ve betimleme birbirine girmiş. "Hangi 2 anlatım şekli ağır basmaktadır?" tarzı sorularda karşınıza çıkabilir.

Asıl mesele tartışma ve açıklamadadır. İkisi zaman zaman birbirine karışır.

Aradaki temel fark, açıklama metninde yazar bilgiyi objektif bir şekilde lafı dolandırmadan vermesi, tartışma metninde ise yazarın aslında bilgi vermemesi, bildiğin sizinle tartışıyormuş gibi entel dantel laflar etmesi, sorular sorup "öyle değil midir, böyle değil midir?" tarzında monologlar yapmasıdır. Ayrıca kendini de yazının içine koyar, ben şöyle düşündüm ben bunu yanlış buluyorum tarzında. azimliyazar.blogspot.com


Örnek açıklama metni:
İmparator penguen 1,30 metre boyda olabilir ve 60 kilogram ağırlığına kadar ulaşabilir. Gövdesi yuvarlağımsı, kafası ve ayakları küçüktür. Üstte siyah, altta beyaz tüyleri vardır. Böylece avlanırken aşağıdan avları tarafından, yukarıdan ise düşmanları tarafından zor farkedilir. Sadece boynunun altı ve yanakları sarı-turuncu renge sahiptir.

Örnek tartışma metni:
İmparator penguenlerini bugünlerde televizyonda sıkça görmekteyiz. Peki nedendir bu hayvanlara bu kadar ilgi? Evet çocukluğumuzdan beri bu şirin ama pek karşımıza çıkmadıkları için gizemli takılan hayvanlara karşı özel bir sevgi besledik içten içe. Ama ben bu hayvanların magazine bu kadar çok alet olmasının nedenini onları çeken insanların vicdani problemlerinden kaynaklandığına inanıyorum. Çünkü küresel ısınmadan ötürü her geçen gün Antarktika küçüklüyor ve bu hayvancıkların yaşam alanı da daralıyor.
Sizce ülkemizdeki endemik türlerin de belgesellerinin çekilip sık sık gösterilmesi gerekmez mi?

Evet kafadan attığım bu güzide tartışma metniyle farkı net olarak anladınız. Her zaman durum bu kadar siyah ve beyaz olmayabilir. Bu yüzden edebiyat veya felsefeci birinin kaleminden çıkmış duran deneme benzeri yazılara önce tartışma gözüyle bakın.
Örnek sorular: (2013)
8. (I) Antakya'daki kazılarda Geç Hitit Dönemi'ne ait olduğu düşünülen kalıntılar ortaya çıkarıldı. (II) Buluntular arasında eşsiz, anıtsal boyutlarda bir insan figürüyle kabartmalı bir sütun altlığı yer alıyor. (III) Bazalttan yapılan her iki eserin de kaleye girişi sağlayan yapı kompleksi boyunca uzanan, yüzeyi taş döşeli koridorun altına gömüldüğü düşünülüyor. (IV) Bel hizasının hemen üstünden baş kısmına kadar olan yüksekliği 1,5 metreye ulaşan figür, dik duran bir insanı canlandırıyor. (V) Toplam boyu, büyük olasılıkla 3,5-4 metreyi bulan sakallı erkek figürünün, gözleri siyah ve beyaz taşlardan yapılmış. 
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde betimleyici ögelere yerverilmemiştir? 
A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V. 

Gülmeyin sınav aslında zordu :D Her sınavda çok kolay sorular olur böyle. Cevap yukarıda verdiğim linkte karşınıza çıkan sayfanın en altında yazıyor.

22. Dünyanın yedi harikası olur da üç kıtada yüzyıllarca hüküm sürmüş, altı yüzyılı aşan varlığından geriye olağanüstü bir kültür hazinesi bırakmış Osmanlının yedi harikası olmaz mı? Gerçi tarihçiler, sanat tarihçileri ve mimarlar varken en önemli yedi Osmanlı eserinin hangileri olduğuna ben karar verecek değilim. Ancak okuduklarımdan ve gördüklerimden hareketle tamamen kişisel bir beğeni listesi oluşturmamın önünde bir engel yok sanırım. İşte benden Osmanlının yedi harikası: Süleymaniye Külliyesi, Selimiye Camisi, Mostar Köprüsü, Mağlova Kemeri, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi, Kubbetü's-Sahra, Hamidiye Çarşısı. 
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır? 
A) Öyküleyici anlatım 
B) Tartışmacı anlatım 
C) Betimleyici anlatım
D) Tanımlamadan yararlanma 
E) Kanıtlayıcı veriler kullanma 

Eğer cevabı kolayca bulamadıysanız yukarıda anlatım türleri hakkında yazdığım yazıyı bir kez daha gözden geçirin.

TERİMLER
Terimler karşınıza çıktıkça önce www.tdk.gov.tr anlamına bakıp sonra internete "xaxterimi paragraf" yazıp örneğini bulmaya çalışacaksınız arkadaşlar. Hepsini buraya yazamam.

Bir örnek:
5. Barthes'in "Sözcükler herkesin malıdır ama cümle yalnızca yazarın." sözü aşağıdakilerden hangisiyle ilişkilendirilemez?
A) Anlatım C) Özgünlük  B)Anlamdaşlık  D)Öznellik   E) Biçem

Özgünlük: Kişiye özgü olma. Parçalarda genelde taklitçilikten kaçınma ve yenilikçi olmayla açıklanır.


Biçem =  Üslup = Tarz. Yazarların tarzları farklılık gösterir hatta bazılarını tarzlarından yani tdk tarafından Türkçeleştirilmiş hali "Biçeminden" ayırt edebilirsiniz.

Öznellik: Subjektiflik, genele göre değil de kendi kafasına göre yazma, objektifin tersi. "Karadeniz Akdeniz'den güzel."

Nesnellik: Objektiflik, özenlliğin tersi. "Su 20 derecede kaynar." mesela. Bilginin yanlış olması nesnelliği bozmaz bu arada. 

Biçem ve özgünlük epey karşınıza çıkar. Hatta bazıları bu ikisini bilmeden YGS'ye bile girer. Ama siz artık öğrendiniz, böyle bir derdiniz yok :)


Birkaç tane daha: 

Doğallık: Yapmacıksız, süs ve özentiden uzak, günlük hayatta olduğu gibi olma demektir.

DurulukDuruluk, düşünceyi yeterli sözcük ya da sözcük öbeği kullanarak anlatmadır. Duru bir anlatımdan tek sözcük çıkarılamayacağı gibi, tek sözcük de eklenemez. Duru anlatımda, gereksiz sözlere yer verilmediği için bu anlatım aynı zamanda özlülük niteliğini de taşır.

Örneğin: Zorunlu askerlik mecburi bir hizmettir. Bu duru değil. Zorunlu ile mecburi aynı şey. Bu yüzden anlatım bozukluğu da içeriyor.


Akıcılık: Okuyucuyu sıkmayan, sürükleyici bir anlatıma sahip olma demektir.
Özlülük: Az sözle çok şey ifade edebilme, sözü uzatmaktan kaçınma demektir.

Yoğunluk: Birçok anlamı bir arada verme, anlam içinde anlam bulunması demektir.
Yalınlık: Anlatımın süsten, gösterişten, özentiden, basmakalıp söyleyişlerden uzak olması niteliğidir. Güçlü, etkili bir anlatım; düşünceyi, dolambaçlı, yollara sapmadan doğrudan ortaya koyan, sözcükleri zorlamasız kullanan anlatımdır. Bu da yalınlıkla sağlanır. Yalınlığa duruluğun, durulaştırmanın sonucunda ulaşılır. Yazıyı ya da yapıtı elden geldiğince yalınlaştırma, yani fazlalıkları atarak en az sözle en çok şeyi söyleme, onu yalnızca en güzele, en kusursuza değil, aynı zamanda en doğala da yaklaştırır.

Buralar biraz copy-paste oldu farkındayım, ama bu terimlerle ilgili size verebileceğim bir şey yok. Anlamını bildikten sonra yapıyorsunuz zaten.


Düşünceyi Geliştirme Yolları

Genelde anlatım teknikleriyle karıştırılmış halde sorulur. Gene diğer paragraf sorularına göre nispeten kolaydır. Paragrafı okumadan göz taramasıyla bile bulabilirsiniz.

1) Tanımlama

Kısacası sözlük tanımı yapmaktır. Bu nedir? cevabını karşılayan cümledir. "Demokrasi bir milletin kendi kendini yönetmesidir." gibi düz bir tanım olabilir, "İntikam soğuk yenen bir yemektir." gibi felsefik bir şey de olabilir. Parça içinde tek bir tanımın olması içinde tanımlama geçmesi için yeterli, parçanın devamı ister Ali Baba ile Kırk Haramilerden alınmış olsun.

“İnsanın bazen mırıltısı, bazen çığlığıdır öykü. Ölüme karşı başkaldırıdır. Kör geceye tutulan şavktır. Çölde bulunan vahadır. Bir anlığına bile olsa, bağımsızlıktır. Ölümlü, çaresiz hayatlarımızda, bir kavalcının nefesindeki ezgi, bir ekmekçinin koca hamur teknesine saldığı güzel mayadır…”

Örneğin burada öykü nedir? diye sorduğumuzda İnsanın bazen mırıltısıdır cevabını alıyoruz. İşte bu bir tanımlama örneği.

2) Karşılaştırma

Karşılaştırma birden fazla şeyin karşılaştırılmasıdır. (O Rly?) "Benim babam senin babandan daha güçlü." bir karşılaştırma örneği olabileceği gibi "Sınıfın en yakışıklısıyım hep ful karizma gezen biriyim." de bir karşılaştırma örneği olabilir çünkü sınıfla kendimizi karşılaştırıyoruz. Ayrıca karşılaştırmalarda derecelendirme ve üstünlük söz konusudur burada da bunu görebiliyoruz.

Bu son verdiğim örneği unutmayın karşılaştırmanın en zor kısmıdır. "En çok sevdiğim arkadaşım sensin." bir karşılaştırma örneğidir.

“İnternet medyanın bir parçasıdır ancak çok seçeneğe sahip olması açısından medyadan daha üstündür. İnternette geri beslenme açısından müthiş bir olanak mevcut. Çok seçenek olduğu için insanları geleneksel medya gibi bir kulvarda tutamazsın. Bir gazeteyi al demekle, bir siteyi izle demek arasında çok büyük fark vardır. İnsan medyaya kıyasla internette sürekli yeni şeyler keşfediyor.”


İlk ve son cümlelerde karşılaştırma örnekleri bariz görülebiliyor. İnternet ve medya karşılaştırılıyor.

3) Örneklendirme ve Tanık Gösterme

İkisini beraber aldım, ikisi de basit ve yapacağınız hata ancak ikisini karıştırmak olabilir.

Örneklendirme:
Bime gittim, yeni ürünlerin arasında garip şeyler vardı. Le gitar, Le bisiklet, Le ptop gibi. Şaştım kaldım.

Tanık gösterme:
.......bıdıbıdı lalabula hebehübe Sokrates'in de dediği gibi "Aç ayı oynamaz." gugu gaga pika pika çuçu............. 
Tanık gösterme de bir söz veya fikir olmasına ve söyleyenin belli olmasına dikkat edin. Hiç bu şekilde olmayan bir tanık göstermeyle karşılaşmadım hepsi bu formatta. Ne de olsa tanık gösteriyoruz, "Bakın hakim bey bu adam suçludur çünkü bu böyle söyledi "Aç ayı oynamaz." dedi." şeklinde.

Karışan kısım işe şu. Ünlülerin isimlerini görünce direkt tanık gösterme diye atlamayın. Gözle tarayın dedik ama daha önce de söylediğim gibi hızlı okucam diye önemli detayları atlamayın.

Tanzimat döneminde "Sanat toplum içindir." anlayışı vardır. Bu anlayışa katıldıklarını belirten kişiler arasında Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi bulunur.

Bu bir tanık gösterme örneği değil!! Bu düpedüz örnek vermedir.

YGS 2012:

20. Alışkanlıklar, basmakalıp sözler en derin gerçeklerin anlamını, en güzel duyguların ürpertisini unutturabilir. Bunları yeniden canlandırmak, yeniden yaşatmak için sanatçı olmak gerekir. Ancak şairler, milyonlarca yıllık güneşin ışığını, bize yeni açmış binbir renkli bir çiçeğin parıltısı gibi gösterebilirler. Yunus'un söyleyişiyle, her gün yeniden doğan şairler olmasaydı insanlık; öğrenilmiş, ezberlenmiş gerçeklerin kabuğu içinde sıkışıp kalacaktı.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A)  Abartmaya başvurma
B)  Yinelemelere yer verme
C)  Koşul öne sürme
D)  Yansız bir söyleme dayanma
E)  Tanık göstermeden yararlanma









Bakın burada tanık gösterme o kadar belirgin değil, göz taramasıyla kolayca bulunamayabilir. Burada soruyu hazırlayan çakallık edip tanık göstermeyi "dolaylı anlatım" kullanarak vermiş. (dolaylı anlatım: söylenen sözü doğrudan verme değil de dolaylı söyleme. "Ali "Hastayım." dedi." demek yerine "Ali hasta olduğunu söyledi." demek yani.) Dolaylı anlatım olması tanık gösterme olduğu gerçeğini değiştirmemiş. Fakat bundan emin olmasanız bile doğru cevap parlıyor, o kadar zor bir soru değil.

4) Benzetme

Benzetiyorsunuz işte. Benzetme edatının (gibi) olduğu yerler benzetmenin yaşam alanıdır diyebiliriz. :)
"Drogba fil gibi topçu." "Deniz hırçın bir atı andırıyordu akşamüstü." Andırıyor kelimesi de edat olmasa da gibinin kardeşi.

5) Kişileştirme (Teşhis)

Edebiyattaki istiarenin bir alt dalıdır. Benzetme değildir. İnsandışı varlıklara insana ait olmayan özellikler verilir.
"Ağaçlar üzüntüden yapraklarını dökmüş kara kışın geçmesini bekliyorlardı." gibi.

YGS 2012'den konunun özeti niteliğinde bir soru:

19. Doğu Karadeniz'in yaylalarını mutlaka görün. Kıyılarda hiç oyalanmadan kartpostallardaki kadar güzel ormanların üzerindeki muhteşem yaylalara çıkın. Her biri ötekinden farklı olan yaylaların birinden ötekine yürüyün. Ahşap yayla evlerinde konaklayıp yöresel yemeklerin tadına bakın. Yamaçlarda horon tepin; vadilere çökmüş, denizi andıran sis bulutlarına karşı tembel tembel yatın.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)  Betimleyici ögelere yer verilmiştir.
B)  Karşılaştırma yapılmıştır.
C)  Benzetmeden yararlanılmıştır.
D)  Öneri nitelikli cümleler kullanılmıştır.
E)  Kişileştirmeye başvurulmuştur.









Tüm konuyu içerdiğinden soruyu çözüp cevabını vereyim. Evet betimleyici öğeler mevcut, ahşap gibi sıfatlar var. Kıyılarda ormanlar varmış ve bunların üzerinde muhteşem yaylalar varmış. Yaylalarda da ahşap evler. Gözümüzde canlandı, değil mi?

"Karpostallardaki kadar güzel ormanlar.." Doğu Karadeniz kıyılarındaki ormanlarla karpostallarda sürekli gördüğümüz ulen bu İskandinav ülkeleri ne güzel dediğimiz ormanları karşılaştırıyor. (Gerçekten de Doğu Karadeniz doğal güzellikler bakımından çok zengin, biz onları paluk yiyor diye biliyoruz belki ama onlar yaylalarda tabiatla iç içe yaşıyorlar :)) Karşılaştırma da mevcut yani.

Benzetme var. Denizi andıran sis bulutları. Sis bulutları denize benzetilmiş.

Öneri nitelikli cümleler var. Tembel tembel yatın diyor. Bakın bu normalde emir cümlesi olduğu için soruyu hazırlayan "Önerici cümlesi kullanılmıştır." dememiş de "Öneri nitelikli cümle kullanılmıştır." demiş.

Ama kişileştirme yok.

Paragrafın Konusu

Yavaş yavaş paragraflı yani işin baba kısmına gelmeye başladık.

Paragrafta hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da durumlar konuyu verir. Konuyu bulmak için “Parçada neden söz ediliyor?” diye sorabiliriz. Yani üzerinde durulan neyse konu da odur. Bununla ilgili sorular değişik soru kökleriyle karşımıza çıkar.
“Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?”
“Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?”
“Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yakınılmaktadır?”
gibi sorular konuyu sorar.

Arkadaşlar paragrafın konusunda olaylardan söz edilir. Yani daha özel bir cevap bulacaksınız. Yüzüklerin Efendisinin ana fikri "İnsanoğluna güvenilmez." ise konusu "Frodo isimli bir hobbitin Tek Yüzüğü yok etmek üzere çıktığı yolculukta başına gelenler." filan olabilir.

Daha önce de dediğim gibi artık "konusu nedir?" tarzı sorular pek yok. Ahanda böyle cins sorular var:

29. Mutlu değil, yalnız ve tedirgindir. Kafasını meşgul eden bir şeyler vardır daima. Her zaman eşikte yani ne bu tarafta ne öbür tarafta olduğu için katmerlenir ızdırabı. Uzun uzun konuşmalar hoşuna gitmez. Zira her insan onu anlamayacaktır. Kendisiyle kavga ederek kendisini caddelere, bulvarlara, pasajlara atar. Telaş içinde koşuşturan insanları, onların zamanın peşinden koşuşlarını alaycı bir bakışla seyreder. Seyretmek, onun için dünyadaki en güzel iştir. 
Kahramanından böyle söz edilen bir roman, aşağıdakilerden hangisini anlatıyor olabilir? 
A) Yaşanmışlık duygusu uyandırsın diye insanların arasına karışan, hayatın içinden parçalar toplayan gözlemci bir yazarı 
B) Sürekli sorgulayan, söylediklerine bir anlam verilemeyen, anlaşılması güç, özgür ruhlu, sıra dışı bir adamın dünyasını 
C) Hayatının son günlerini yaşadığını düşünen, geçmişiyle hesaplaşması bitmemiş mutsuz bir ihtiyarı 
D) Rahat bir yaşam sürebilmek için yurt dışına gitmiş, metropollerin uçsuz bucaksız kalabalığında özünü kaybetmiş bir gurbetçiyi 
E) Hayatı sadece çalışmak üzerine kurulmuş ve ömrü hafta sonu tatillerini beklemekle yitip giden bir memuru 






Bu beni sınavda en çok uğraştıran sorulardan biriydi, zaman daralıyordu ve acilen karar vermeliydim. Önce yanlış şıkkı işaretledim, sonra öbür soruya geçmeden cevabımın içime sinmediğini farkedip bir daha düşündüm ve doğru yolu buldum.
Öncelikle saçma şıkları eleyelim. 
Saçma şık A: "Yaşandırmışlık duygusu uyandırsın diye insanların arasına karışan.."
İyi de yukarıdaki paragrafta yazıyor "kendisiyle kavga ederek kendini caddelere atan" diye. Adamın hem kendisiyle kavga edip kendini caddelere atması, hem de yaşandırmışlık duygusu uyandırsın diye yani akademik anlamda kendisini caddelere atması sizce de çelişmiyor mu? Hem de hayattan parçalar toplayacak yazar eserine koyacağı kişilere "alaycı gözle" bakar mı?
Tabii siz cevaplar üzerinde bu kadar felsefe yapmayacaksınız, 1 dakikanız var sadece. Siz eğer paragrafı iyi, gözünüzde canlandırarak, dikkatli ve hafızanızda tutacak şekilde ilişkilendir, (Ben paragrafı okurken Sokrates gibi aksi, çirkin ve herkese laf koyan bir adamı düşünmüştüm, belki Sokrates böyle bir adam değildi ama paragrafın aklımda kalması buna yetti.) paragrafı iyi özümsersiniz bu cevabı atlama aşamanız şöyle olacak.
Beyin: "Iııı, kardeş bu cevap olamaz, gözler! derhal öbür şıkka geçin." Ama ikilemde kalırsanız muhakkak böyle muhakeme yapacaksınız.
Saçma şık E: Çalışmaktan burnunu karıştırmaya vakti olmayan bir memur napıyor caddelerde sokaklarda, gezi protestosu mu yapıyor :)))) Ve evet deyimi yanlış kullandım. :)
Şimdi ben sınavda açıkçası B-D arasında kaldım. Açıkçası çok saçma bir ikilemmiş. 
Şimdi ise hiç panik yapmadan önümde macbookum, bir yandan lattemi yudumlarken boğaza karşı martıları seyrederek her şeyi açıkça görebiliyorum. Ahh İstanbul, sen nelere kadirsin!! Şaka la şaka dağın başındayım piştim sıcaktan, Boğaziçini de kazanamadık zaten :(
Daha önce size bu yazıda 2 tane kritik bilgi verdim. Bunlar size okurken boş geldi ama sınavda bir gün sizi kurtarırsa değerini anlayacaksınız.
1- Paragrafa objektif yaklaşmalı, kendiniz paragrafa bir şeyler katmamalısınız.
2- Paragrafta genel bir anlam varken özel bir anlam çıkarıp paragrafta yer almayan detayların olduğu şıkları işaretlemekten kaçınmalısınız.

Bakın C şıkkında: "Mutlu değil, yalnız ve tedirgindir. Kafasını meşgul eden bir şeyler vardır daima. " 
Bu tanım yaşlı bir adama uyuyor evet. Yaşlı bir adam düşünün kimi kimsesi kalmamış, kafasını ölümle bozmuş, hep ölümü düşünüyor. 
Niye böyle bir adam düşünüyorsunuz, az önce paragrafa bir şey katmayın demedim mi :))) 
Aynı şekilde gurbetçi bir adamı da kimse anlayamaz evet. Ama bu adamın gurbetçi olduğunu ve "rahat bir yaşam sürebilmek için" yurtdışına gittiğini nereden biliyoruz?

Öte yandan B şıkkındaki şahsın özel hayatı hakkında bilgi verilmemiş. Bu kişi ister John Lennon olsun ister Justin Bieber. Parçada kafası meşgul demiş mi, demiş. Sürekli sorgulayan adamın kafası meşgul mü olur boş mu? (Parça) Kimse onu anlamıyorsa, (B şıkkı) söylediklerine anlam verilemeyen bir adamdır değil mi? 

Parçadaki adamın özellikleriyle, şıktaki adamın özellikleri bir yapboz gibi birbirine uyuyor. Cevap kesinlikle B

Evet arkadaşlar gördüğünüz gibi tam bir işsizim ve YGS'deki tek bir soru üzerine doktora tezi yazdım resmen. Umarım dediklerimi iyice özümseyip sınavda da uygularsınız. :)

ANA DÜŞÜNCE

Anadüşünce, parçada yazarın okuyucuya vermek istediği mesajdır. Buna yazarın paragrafı yazma amacı da diyebiliriz. Her paragrafın belli bir anadüşüncesi vardır. Bu düşünce bazen paragrafın herhangi bir yerinde bir cümle halinde verilir. Diğer cümleler bu düşünceyi açıklar ya da destekler. Bazen ise belli bir cümleyle verilmez, paragrafın bütününe sindirilir.
Paragrafın anadüşüncesini bulabilmek için kendimize “Yazar bu parçayı hangi amaçla yazdı?”, “Bize ne demek istedi?” gibi soruları sorabiliriz.
Anadüşünce, değişik soru biçimleriyle karşımıza çıkar.
“Bu paragrafın anadüşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?”
“Bu paragrafta anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?”
“Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmıştır?”
gibi sorular anadüşüncenin sorulduğu soru tiplerinden bazılarıdır.
Anadüşünceyi veren cümleler kesin bir yargı bildirir, açık ve anlaşılır bir anlam taşır.
Anadüşünce, parçada sözü edilenleri en kapsamlı bir biçimde bildirir. Parçada olmayan konular anadüşünce içinde yer almayacağı gibi, parçanın bir kısmını bildiren cümleler de anadüşünceyi vermez. Parçanın tümünü kapsayacak biçimde olması gerekir onun.
Gene parçanın konusunda söylediğim gibi direkt ana fikir üzerine yoğunlaşmış sorular yok en azından "Bu paragrafın anadüşüncesi nedir?" diye sormuyorlar o yüzden bu konunun altına soru çözümü yapmayacağım. E kardeş sen bahane verip verip soru çözümünden kaçıyorsun? Derseniz YGS'den birkaç soruyu en altta konu yazmadan çözeceğim merak etmeyin.
Gene de bir örnek:
Önemli bir edebiyat yapıtını çevirirken o yapıtın yazarıyla çok farklı bir ilişki kurmanın mutluluğunu da tadar çevirmen. Bir yazarla çeviri aracılığıyla ilişki kurmak, onun söyledikleri ve söyleme biçimleri üzerinde kafa yormayı gerektirir. Çünkü çeviride yapılması gereken, yalnızca okumakla, okunanı anlamakla sınırlı değil; asıl önemli olan, yazarın söylediklerine, söyleme biçimlerine, hangi dile çeviriyorsak o dilde varlık kazandırmaktır.
Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Başarılı çevirmenler,   yapıtları çevirirken tarihsel ve toplumsal koşulları da düşünürler.
B) Bir çevirinin başarısı, yapıtın, çevrildiği dilde düşünce ve anlatım yönünden yeniden oluşturulmasına bağlıdır.
C) Çevirmenle çevrilen yapıtın yazarı arasında duygusal yönden benzerlik olması, çeviriyi olumlu yönde etkiler.
D) Çevirmenler,   çeviriyi bitirinceye değin çok değişik duygular yaşarlar.
E) Anlatım olanakları birbirine benzeyen dillerde yapılan çeviriler daha başarılı olur.
(2003 ÖSS)








Bakın arkadaşlar E şıkkı öylesine konulmuş saçma bir şık, parçada dillerle alakalı bir şey yok. Aynı şekilde C'deki gibi çevirmenle alakalı bir şey yok, çevirmen ve dil parçada arka planda. Burada çevirmenin rolü önemli. A şıkkı çok özel, tarih ve toplumsal koşullardan parçalarda örnek verilmemiş bunu geçtik. D'de çevirmenin heyecanınndan bahsediyor ne alaka?

Bakın burada vurgu sonda zaten parçada da asıl önemli olan derken sinyali vermiş. " yazarın söylediklerine, söyleme biçimlerine, hangi dile çeviriyorsak o dilde varlık kazandırmaktır. "  demek istiyor ki yazarın tarzı kendi dilinde fark oluşturduğu gibi çevrildiği dilde de düşünce ve anlatım yönünden fark oluşturmalı ki edebi olsun. Örneğin:
"yesterday, all my troubles seemed so far away 
now it look as though they're here to stay
oh, i believe in yesterday "
Bu şiiri (şiir değil farkındayım) "Dün dertler evden ıraktı şimdi başımda toplanmış vaziyetteler ohh düne inanıyorum." şeklinde çevirsek olmaz yani. Adnan Menderes Anadolu Lisesinin "Rock you like a hurrican" coverından beter olur. 

Böyle uzun uzun açıkladım kısaca cevabı da vereyim B cevap.
PARAGRAFTA YARDIMCI DÜŞÜNCELER
Her paragrafın tek bir konu üzerinde durduğunu ve bir anadüşünce etrafında döndüğünü söylemiştik. Paragrafta bunun dışında, anadüşüncenin daha iyi açıklanmasını sağlayan, onu daha belirgin hale getiren, işlediği konunun sınırlarını çizen düşünceler de vardır. Bu düşüncelere de paragrafın yardımcı düşünceleri denir. Bir paragrafta anadüşünce bir tane iken yardımcı düşünce sayısı birden fazla olabilir.
Yardımcı düşünceyle ilgili sorular çoğu zaman olumsuz biçimdedir.
Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?”
“Bu paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?”
“Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?”
gibi sorular hep yardımcı düşünceleri sormaktadır. Bir parça üzerinde yardımcı düşünceleri inceleyelim.

Evet tabiri caizse zurnanın zırt dediği yere geldik. Paragrafta en çok çıkan ve en çok vakit alan soru tipi budur. Çözülme aşamaları şöyledir: Önce soru metinini okuyup bu soru tipi olduğunu anlayınca derin bir of çekilir. Sonra paragrafa bakılır ama gözler arada bir vazgeçip şıkları okumaya kalkar. Nihayet adamakıllı paragraf okunduğunda şıklar okunmaya bakılır. A'ya bakılır "Buna denilmiş miydi ya?" diye soru sorulur, paragrafa bakılır tekrar şıklara bakılır. Döngü böyle devam eder..

Öncelikle yapılması gereken sakin olmaktan. Ondan sonra açıkçası benim kullandığım birden fazla taktik hiç "şunu yapmalıyım." diye şartlamadım kafamı. O yüzden size yapabileceklerinizi söylüyorum.
1-Önce soru metnini okuyun.
2-Sonra ya şıklara bakın ya da paragrafı okuyun ama yavaş bir okuma olmasın mümkünse bu.
3-Şimdi şıklara geldiniz. Genelde deneme sınavlarında ilk şık ilk cümleye karşılık gelir ama ösym cevapları mikserle karıştırıp çırptığı için her zaman papaz pilav yemeye bilir. Gene de yapacağınız şeyin özeti şu:
İlk cümleyi okuyoruz, cümlenin sonunu parmakla kapıyoruz. Anahtar kelime olabileceğini düşündüğümüz ifadeleri işaretliyoruz veya direkt işaretlemeden şıklarla karşılaştırıyoruz. Benzer şıkkın yanına tik atıyoruz. Bu işlemi cümle cümle uyguluyoruz. (Bazı cümlelerin karşılığı şıklarda olmayabilir dikkatli olun.) Değinilmediği kesin olan şıkkı işaretliyoruz.

2013'ten sorular:

34. Öykülerinde ağırlıklı olarak eski ile bağlarını koparmış, yeni ile de uyum sağlayamamış bireyin, toplum içinde yalnızlaşmasını ve bir çöküşe doğru yol alışını anlatır. Bu, bir anlamda topluma yabancılaşmış bireylerin kaçınılmaz yazgısıdır. Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler, ahlaki özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler de bu boşlukları dolduramamıştır. Böylece toplumsal yapıda artık hiçbir şeyi yerinde bulamayan birey, hastalıklı bir hâlde "ortalıkta dönüp durmaktadır". Bu yabancılaşmaya kimi bireyler çeşitli başkaldırı yöntemleriyle karşı durmaya çalışırlar. Ama bu karşı koyuşlar, kişiyi, yanlış işleyen toplumsal yapı içinde ezilmekten kurtaramaz. Birey, dramatik bir kurban olarak olumsuz şartlarda yaşamanın bedelini ağır bir şekilde öder. 
Bu parçada tanıtılan yazar ve öykü kişileri ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? 
A) Çoğunlukla çevresinden ve değerlerinden kopmuş olan bireyin tek başına kalışını işlemiştir. 
B) Toplumla uzlaşamayan, çatışma hâlinde olan kişilere yer vermiştir. 
C) Sahip oldukları değerler için mücadele etmek yerine olup biteni uzaktan izlemeyi yeğleyen kişileri anlatmıştır. 
D) Toplumda ortaya çıkan yeni değerler bireyler açısından eskileri kadar işlevsel olamamıştır. 
E) Aile kurumunun geçirdiği sarsıntıları ele almıştır. 









Soru metnini okudum hangisi söylenemez diyor, demekki yardım düşüncelere sahip bir paragraf. Amelelik başlasın :))

İlk cümleye bakın. 

Öykülerinde ağırlıklı olarak eski ile bağlarını koparmış, yeni ile de uyum sağlayamamış bireyin, toplum içinde yalnızlaşmasını ve bir çöküşe doğru yol alışını anlatır.

Öyküde bir adam var. Eski ile bağı kopuk bunun - yeni ile de alakası yok. Yalnızlaşmış.
Şimdi bir de A şıkkına bakın. Cümleler biribirlyle aynı, değil mi :) 

Bu, bir anlamda topluma yabancılaşmış bireylerin kaçınılmaz yazgısıdır.

İkinci cümle de ilk cümleyi destekliyor, ilk cümlede adamların neden yalnız olduğundan bahsetmiş, ikinci cümlede de bu tür adamların zaten genelde yalnız olduğunu "kaçınılmaz yazgı" diyerek belirtmiş. B şıkkı da açıkça ilk ve ikinci cümleyi doğruluyor.

Şimdi üçüncü ve dördüncü cümleler biraz uzun ve anlaması zor, çünkü burada yazar tabiri caizse ağzındaki baklayıp çıkarıyor.

Üçüncü cümleyi çok dikkatli okuyun çünkü bu cümle bir değil şıkkı birden karşılıyor. Dördüncü cümle ise üçüncü cümledeki olayın sonucu, destek açısından yazılmış.

Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler, ahlaki özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler de bu boşlukları dolduramamıştır. 

Bakın ne diyor, .... özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler yeterli olmamış. 
Şimdi D şıkkına bakıyoruz:

D) Toplumda ortaya çıkan yeni değerler bireyler açısından eskileri kadar işlevsel olamamıştır. 

bunların yerini alması düşünülen şeyler  = ortaya çıkan yeni değerler

O şeyler neyin yerini alıyor? Ahlaki özellikler! Ahlaki özellikler nedir? Toplumsal değer! Vay anasını amma kelime oyunu yapmış ÖSYM :)

Boşlukları dolduramamak = Yeterli olmamak = İşlevsel olmamak. Bunlar da aynı kapı.

Bu yazının ikinci kısmı D şıkkını gayet iyi karşıladı. Tik.

E) Aile kurumunun geçirdiği sarsıntıları ele almıştır. 

Ben sınavda bu şık ile C şıkkı ile arasında kalmıştım ama şimdi görüyorum ki gene saçma bir ikilem.

Bakın üçüncü cümlenin ilk yarısına:

Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler, ahlaki özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler de bu boşlukları dolduramamıştır. 

Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler kaybolmuş. Ben sınavda hata yaptım, burada vurgu ahlaki özellikler de deyip aile kelimesini es geçtim. Hep size diyorum ya anahtar kelimelerin altını çizin diye. İşte burada "aile" anahtar kelime. Aile kelimesini görün "ailenin geçirdiği sanırtılar" ile "aileyi ayakta tutan iç dinamiklerin kaybolması" birbiriyle ne kadar eş anlamlı, üzerinde çok fazla kafa patlatmanıza gerek yok. Uzaktan yakın gibi gözüküyor ve aile anahtar kelimesi geçiyor. Buna da bir tik.

Eğer bu son açıklamam sizi tatmin etmediyse emin olmak için C şıkkına bakabilir. Tabii önce kaldığımız yerden devam edelim ve son cümlelere göz atalım.

Bu yabancılaşmaya kimi bireyler çeşitli başkaldırı yöntemleriyle karşı durmaya çalışırlar. Ama bu karşı koyuşlar, kişiyi, yanlış işleyen toplumsal yapı içinde ezilmekten kurtaramaz. Birey, dramatik bir kurban olarak olumsuz şartlarda yaşamanın bedelini ağır bir şekilde öder. 

Kimi bireyler başkaldırırmış. Sonra da kafasına sopayı yermiş. Cümlenin özeti bu.

C) Sahip oldukları değerler için mücadele etmek yerine olup biteni uzaktan izlemeyi yeğleyen kişileri anlatmıştır. 

Fakat C şıkkına bakarsak cümlede anlatılan kişilerle yazarın anlattığı kişiler tamamen zıt karakterler. Biri başkaldırıyor, diğeri izliyor. 

Cevap çok açıkça C

Ne kadar kolay değil mi? Halbuki bu sınavın en zor sorularından biriydi. Nedir bu soruyu veya tüm sınavı zor yapan şey?

Türkçeden başlıyorsunuz, paragrafı gevşete gevşete yaya yaya okuyorsunuz. Şıklara bakıyorsunuz. Unuttuğunuz için paragrafa bir daha bakıyorsunuz. Sonra şıklarla paragraf arasında mekik dokuyorsunuz. Türkçeyi geçtiğinizde 60 dakika geçtiğini farkediyorsunuz. Diğer dersler de batık oluyor.
Veya Türkçeyi son 70 dakikada yapacaksınız. Okuyorsunuz paragrafı anlamıyorsunuz panikten, şıklara bakıyorsunuz bir yorumda bulunanmıyorsunuz, paragraf üzerinize üzerinize geliyor, midenizi bulandırıyor, baştan sağma bir karar verir bir şık işaretleyip öbür soruya geçiyorsunuz.

Bakın ikisi de ne yapacağınızı tam olarak bilmemekten kaynaklanıyor. Üzerinde düşününce bu kadar kolay olan bir soruyu sınavda kendi kendinize zorlaştırıyorsunuz. Öncelikle her zaman dediğim gibi Türkçeyi 3. olarak yapmalısınız, yani zamanınız daha dar olsun ki mecburen yapmak zorunda kalasınız. Sonra yukarıdaki adımları aynen uyguladığınız takdirde sorunun doğru cevabını ideal sürede bulabilirsiniz. 

Tabii bu yazdıklarımı sadece bilmek yetmez, bu yazıyı bitirdikten sonra bir yere not alıp her sınavda uygulamalısınız.

Bakın bu da gene YGS 2013'ten Aykırı bir örnek:

32. Bayan Jean Brodie'nin Baharı adlı romanın kahramanı Bayan Brodie, İskoçya'nın ıslak, puslu, eski ve soylu şehri Edinburg'ta bir kız okulunda öğretmendir. En güzel ve en verimli yıllarını, seçtiği bir grup kız öğrenciye adayarak onları hem dönemin hem de okuldaki diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir pedagojik anlayışla eğitmeye çalışmaktadır. Sınıfını sık sık bir ağacın altına götüren, burada ders işlediklerinin düşünülmesini sağlayacak şekilde kızların kitaplarını ellerinde tutmalarını isteyen, tarih anlatması gerekirken önceki yaz yaptığı Mısır gezisini anlatan, bazen nişanlısından bahseden, bazen de kentin yoksul semtlerini tanıtan, sanatsal etkinlikleri izlemelerini sağlayan geziler düzenleyen genç bir öğretmendir Bayan Brodie. 
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi, sözü edilen öğretmenin bir özelliği olamaz? 
A) Eğitimde kendine özgü yöntemler kullanan 
B) Yaşamdaki kimi olguların anlatılarak değil görülüp yaşanarak öğrenileceğini düşünen 
C) Yaşam gerçeklerinin farkında olan 
D) Kendi yaşadığı olumsuzluklardan öğrencilerin ders çıkarmasını bekleyen 
E) Öğretimin farklı ortamlarda sürdürülmesi gerektiğini düşünen 








Soru metnine baktınız, ilk cümleye baktınız bir numarası yok gibi şıklara baktınız evet bir numarası yok. İkinci cümleye baktınız. Oldukça uzun bir cümle.

En güzel ve en verimli yıllarını, seçtiği bir grup kız öğrenciye adayarak onları hem dönemin hem de okuldaki diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir pedagojik anlayışla eğitmeye çalışmaktadır.

Öncelikle pedagojinin ne olduğunu bilmeniz gerekebilir, bu sizin genel kültürünüze bağlı, genel kültürü de kitap okuma geliştirir. Ben bu soruyu doğru yaptım ve pedagojinin ne olduğunu bilmiyorum =)
Şimdi öğrenelim bakalım. *tdk.gov.tr ye girer.* Eğitim bilimiymiş arkadaşlar.

Ama vurgu orada değil. Vurgu, "diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir pedagojik anlayışla" kısmında. 
Pedagoji kelimesi yerine hımhım koyup okursanız cümleyi daha kolay anlayabilirsiniz.
"diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir hımhım anlayışıyla." böyle daha kolay oldu.

Bakın şimdi hemen A şıkkına.

A) Eğitimde kendine özgü yöntemler kullanan 

Diğer öğretmenlerden farklı olması kendi özgü/has yöntemler kullanması anlamına gelmez mi geliir. Tiki yapıştırdık A şıkkının yanına.

Buraya kadar her şey iyiydi. Hayat ne güzeldi vapurlar filan. Malesef soru burada kopuyor. Cümle cümle inceleyemiyoruz. Çünkü sadece bir cümlemiz var :(

Sınıfını sık sık bir ağacın altına götüren, burada ders işlediklerinin düşünülmesini sağlayacak şekilde kızların kitaplarını ellerinde tutmalarını isteyen, tarih anlatması gerekirken önceki yaz yaptığı Mısır gezisini anlatan, bazen nişanlısından bahseden, bazen de kentin yoksul semtlerini tanıtan, sanatsal etkinlikleri izlemelerini sağlayan geziler düzenleyen genç bir öğretmendir Bayan Brodie. 

Demiştim ya artık sorular kalıptan çok düşünmeye dayalı. Düşüneceğiz burada. Ve doğru kararı vermeye çalışacağız. 

B) Yaşamdaki kimi olguların anlatılarak değil görülüp yaşanarak öğrenileceğini düşünen 
C) Yaşam gerçeklerinin farkında olan 
D) Kendi yaşadığı olumsuzluklardan öğrencilerin ders çıkarmasını bekleyen 
E) Öğretimin farklı ortamlarda sürdürülmesi gerektiğini düşünen 

Bakın hocamız sınıfı ağacın altına sık sık götürüyor, yani Hababam Sınıfındaki gibi okuldan atıldıkları filan yok. Arada havadar bir yere çıksınlar diye götürüyor olabilir. Veya E şıkkındaki gibi "Öğretimin farklı ortamlarda (ağacın altı olur, çatının üstü olur, buzdolabının içi olur) sürdürülmesi gerektiğini" düşündüğü için olabilir. Düşünmeseydi niye çocukları oraya götürsün? Attık tiki E şıkkının yanında.

Geriye bu yiğidolar kaldı:

B) Yaşamdaki kimi olguların anlatılarak değil görülüp yaşanarak öğrenileceğini düşünen 
C) Yaşam gerçeklerinin farkında olan 
D) Kendi yaşadığı olumsuzluklardan öğrencilerin ders çıkarmasını bekleyen 

Cümlenin geri kalanı:

tarih anlatması gerekirken önceki yaz yaptığı Mısır gezisini anlatan, bazen nişanlısından bahseden, bazen de kentin yoksul semtlerini tanıtan, sanatsal etkinlikleri izlemelerini sağlayan geziler düzenleyen genç bir öğretmendir Bayan Brodie. 

Şimdi seçim yapma zamanı geldi. 

Bakın arkadaşlar bu kişi tarih "anlatması" gerekirken çocuklara geziye meziye götürüyormuş. Gezide napılır? Görülüp yaşanılır. Bu şekilde B şıkkını da elemiş olduk, o da doğru.

Şimdi yaşam gerçekleri mi yoksa kendi yaşadığı olumsuzluklar mı? Nişanlısıyla arası bozuk olabilir, yoksul bir semtte yaşadığı için oraları tanıtıyor olabilir, o zaman D  şıkkını da eledik miydiiii

BEN SİZE DEMEDİM Mİ PARÇAYI KAFAMIZA GÖRE YORUMLAMIYORUZ DİYE!!
Tamam sakinim. :D Bakın arkadaşlar öğretmenin özel hayatıyla ilgili elimizde fazla veri yok. Olumsuzluk yaşıyor mu yaşamıyor mu hiç bilmiyoruz zaten. 

Fakat şu var ki yoksulluk bir yaşam gerçeğidir, ve bu hoca öğrencilerine yoksul semtleri gezdiriyorsa hayatın gerçeklerinin farkındadır. Cevap D, parçayla alakası olmayan şık D.

Ve bu sınavın en zor sorusuydu.

En önemli kısmı verdim, bundan sonraki kısımlarda vereceğim taktiler kısıtlı. Ama vereyim gene de.

PARAGRAFIN BAŞLIĞI

Açıkçası ben paragrafta başlık bulurken, paragrafın temasına, konusuna ve ana düşüncesine bakarak en uygun olanını seçiyorum. Başlık bulmak için yardımcı düşüncelerdeki gibi uzun uzun felsefe yapılmaz yani.

Ama meraklısı için bir link buldum, oradan çalmak yerine linki veriyorum:


2012 ve 2013'te başlık sorusu yok. Gerek de yoktu isabet olmuş.

DÜŞÜNCENİN AKIŞINI BOZAN CÜMLELER

Başka bir paragraf soru tipi. 

Bu soru tipinde önce dikkat etmeniz gereken şey numaralar (I, II, III, IV) cümlenin başında mı sonunda mı. Böyle boş beleş bir hatayla soruyu vermeyin sakın.

Düşüncenin akışını bozan cümleler biraz sırıtır, paragraftan apayrı bir konuya parmak basar, veya paragraf karşınızdaki biriyle yaptığınız muhabbetse "düşüncenin akışını  bozan cümle" ise o kişinin konuyu değiştirmesi sonra başarısız olup tekrar aynı konuya geri dönmesi gibidir.

"Benim büyük oğlan YGS'ye girdi barajı geçemedi. Şimdi tekrar hazırlanıyor. Her gün dershaneye gidiyor, eve gelince odaya kapanıp ders çalışıyor.Bir hevesli bir hevesli. Küçük oğlum da Stanford'da koşarak obua çalma üzerine mastır yapıyor. Büyük oğlum bu sene de üniversiteye yerleşemesse askere gidecek. O yüzden mutlaka kazanması lazım kendi de bunun farkında."

Gördüğünüz gibi küçük oğlan işi bozmuş. :)))

Düşüncenin akışını bozan cümleler genellikle ilk ve son cümle olmaz da ortalarda bir yerde olur. (İstisnalar elbette var.) Önce paragrafı okursunuz, sonra düşüncenin akışını bozduğundan şüphelendiğiniz cümleyi es geçip (isterseniz parmağınız kapatın.) geri kalan paragrafı okuyun. Eğer anlamlı bir bütün oluşturduysa şüphelendiğiniz cümleyi işaretleyin.

2012 YGS'den bir örnek:

17. (I) Yetişme döneminde sevilmiş, kişiliğine saygı gösterilmiş, kendisiyle barışık bir insan değilseniz yaşamda karşılaşacağınız kimi güçlüklerin üstesinden gelemezsiniz. (II) Yaşamda çirkin-güzel ikilemi, insanı kendisine sürekli çekidüzen vermeye zorlayan bir yargılama ölçütü. (III) Çalışkanlığınız, yaratıcılığınız, iletişim beceriniz, sorumluluk bilinciniz, dürüstlüğünüz, içtenliğiniz, adalet duygunuz ikinci planda bırakılarak yalnızca bu çerçevede değerlendirilmeye tabi tutuluyorsunuz. (IV) Bu durumla karşılaşan bir insanın böylesi bir ölçütü yadsıması ve kendini bedensel görünüşü dışındaki özelliklerle de var etmeye çalışması, yadırganacak bir davranış sayılmamalı. (V) Bunları yaşayan birinin, bazı insanların sırf doğuştan gelen özelliklerle öne çıkarılmasına tepkisi, gerçekte kıskançlık değil, eşitlik isteğidir.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I.          B) II.         C) III.         D) IV.        E) V.







Evet arkadaşlar, sürekli diyorum ya ÖSYM artık aykırı soruyur diye, işte aykırı bir soru daha. Burada ilk önce özetle küçüklükten mükemmel değilseniz hayat size çok çektirecek diyor. Sonraki cümlede çirkin-güzel ikilemi hakkında bir şeyler karalanmış. Üçüncü cümle de birinci cümleyi dolduruyor, B'yi işaretledik geçtik.

Tebrikler, nur topu gibi bir yanlışınız oldu. Arkadaşlar üçüncü cümleye dikkat ederseniz "yalnız bu çerçevede değerlendirme" dediği yetişme döneminde sevilmiş olmak değil çirkin-güzel ikilemi. Eğer diğer cümleleri de okursanız IV cümlede bedensel görüşün ve V'te de doğuştan gelen özelliklerden bahsediliyor. İşte bunlar hep çirkinlik. 

Eğer I'i çıkartıp paragrafı en baştan okursanız kulak tırmalamadığını göreceksiniz. Cevap I.

Şimdi de aykırı olmayan bir soruya bakalım, denemelerde böyle sorular gelecek.

(I) O, yaşamı yaşayarak öğrenmiş bir yazar. (II) Deneyimlerini ve gözlemlerini herkesle paylaşmış. (III) Kendi kendine öğrendiği üç yabancı dili de iyi derecede konuşabilecek düzeye erişmiş. (IV) Öğretmenlik yapmış, siyasetle uğraşmış, yurtiçi ve yurtdışında birçok yeri görmüş. (V) Kimi roman ve öyküleri ancak ölümünden sonra yayımlanabilmiş. (VI) Gezdiği, gördüğü yerlerin yöresel renklerini büyük bir ustalıkla yapıtlarına yansıtmış. 
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır? 
A) II.          B) III.         C) IV.          D) V.          E) VI.
(2001)

Oldukça basit bir soru. V. cümleye kadar yazarın hayatından bilgiler verirken bir anda yazarı ahirete postalayıp ölümünden sonraki şeylerden bahsediyor, sonra vazgeçiyor ve hayatına devam ediyor.

Şunu okursanız daha net görebilirsiniz:

(I) O, yaşamı yaşayarak öğrenmiş bir yazar. (II) Deneyimlerini ve gözlemlerini herkesle paylaşmış. (III) Kendi kendine öğrendiği üç yabancı dili de iyi derecede konuşabilecek düzeye erişmiş. (IV) Öğretmenlik yapmış, siyasetle uğraşmış, yurtiçi ve yurtdışında birçok yeri görmüş. (VI) Gezdiği, gördüğü yerlerin yöresel renklerini büyük bir ustalıkla yapıtlarına yansıtmış. 

Çok iyi de oldu çok da güzel iyi oldu değil mi?

PARAGRAFTA BÖLME İŞLEMİ

      Kaç gündür evdeyim, kimseleri görmedim. Dedim kızım böyle olmaz bi hava almak lazım.. Görüştüğüm tek insan bakkal çırağı İhsan. Dedi abla böyle olmaz bari çık dolaş biraz. Beyoğlu'na çıktım, çıktım da n'oldu..? Ortalık mahşer yeri, Cihangir pazar yeri.. Beyoğlu'nda gezdim, gezdim de n'oldu..? İstiklal insan seli, Beyoğlu kimin oğlu..?

Elimizde böyle bir paragraf var diyelim. Paragrafı ikiye bölmemizi istiyorlar, bölelim bakalım.

Not: Öncekiyle aynı hesap, numara cümlenin önünde mi arkasında mı ona dikkat edin.

Hikayemizde Aylin abla evde sıkılmış bunalmış. Çırakla konuşmuş o da git bi hava al demiş. Sonra Beyoğlu'na çıkmış orası da bir kalabalık insan seli filan şimdilerde de çok bozdu önünü alamadık.
Neyse farkettiyseniz sonra çıkmış dedim. Demek ki çıkmadan önce yaşadığı sorunlar ayrı bir olay, çıktıktan sonra ki olaylar ayrı bir olay. İki paragraf farklı şeyler anlatıyor. Paragrafı buradan bölebiliriz.

      Kaç gündür evdeyim, kimseleri görmedim. Dedim kızım böyle olmaz bi hava almak lazım.. Görüştüğüm tek insan bakkal çırağı İhsan. Dedi abla böyle olmaz bari çık dolaş biraz. 

      Beyoğlu'na çıktım, çıktım da n'oldu..? Ortalık mahşer yeri, Cihangir pazar yeri.. Beyoğlu'nda gezdim, gezdim de n'oldu..? İstiklal insan seli, Beyoğlu kimin oğlu..?

Örnek soru: (2012 ve 2013'ten bulamadım.)

(I) Resim ve heykel sanatçıları insan elleri üzerinde çok durmuşlardır. (II) Ortaçağdan bu yana, ressamların yaptığı portrelere baktığınızda gözlerden çok, ellerin öne çıktığını görürsünüz. (III) Gergef üzerinde dolaşan, çenesini avuçları içine alan, vücut boyunca sarkan eller… (IV) Mutluluğun parıltısını, kaygıların kaynaşmasını, yaşamaktan usanışı hep bu ellerde görürsünüz. (V) Bundan on binlerce yıl önce insan daha kafasıyla düşünemezken elleriyle düşünmüş. (VI) İnsan geometri bilmeden su bentleri yapmış, matematik bilmeden parmaklarıyla saymış, sanat ve güzellik üzerine hiçbir bilgisi yokken mağara duvarlarını, bugün usta ressamların bile yapamayacağı resimlerle donatmış. (VII) Bilimsel ve sanatsal yaratılar konusunda övündüğümüz ne varsa hepsini, insan elinin çağlar boyunca yaptığı hareketlere borçluyuz.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?
A) II.   B) III. C) IV. D) V.   E) VI.
(2005 – ÖSS)





Bu soru tipi de pek zor değil. Yalnız ben denemelerde zorlanırdm çünkü 2. paragrafta geçilen konu 1.paragraftakine çok benzer olurdu ve soru net olmazdı. ÖSYM'nin sorularında pek böyle sakata gelmiyoruz. O yüzden biraz rahat olabilirsiniz.

V. cümleye kadar yazar ressam ve heykeltıraşların "eller" üzerinde durduğunu belirtmiş. Sonra da bir anda ellerin başarılarından bahsetmiş. Birinci paragrafın başlığı "Sanatta Eller" olsaydı, ikinci paragrafta "Tarihte Eller" veya "Ellerin Bize Kattıkları" filan olurdu. 

YAZININ İLK CÜMLESİ

Veya paragrafta giriş cümlesi. Giriş cümlesi ilk cümledir, bu yüzden bu cümle ondan önce de cümleler varmış gibi davranmamalıdır.

Örneğin bunlar giriş cümlesi olamaz:

Eleştirmenin bu görüşüne güvenmeyen sanatçı başarılı olamaz.
Türk şiirinde kullanılmış bunun gibi daha birçok ölçü vardır.
Özetle, her eser yazarından okuyucuya bir mektuptur.
Bundan dolayı, okumayan insanlar ile hiçbir iş başarılamayacağını savunuyorum.

Bu görüşü? Hangi görüşü? Demek ki ondan önce de cümle var da yazar şu an oradaki görüşten bahsediyor.
Bunun gibi daha birçok ölçü. Ne gibi? Cık, bundan da giriş cümlesi olmaz.
Özetle. Neyin özeti gardaş?
Bundan dolayı.. Neyden dolayı? Giriş cümlesinde bağlaç olmaz.

Giriş cümlesi genelde tezle başlar. "Küçüklükten beri Süpermenin gerçek olduğunu düşünüyorum." gibi. 
Veya "Paragraf sorularında işin tekniğini bilmek önemli bir yer tutar." gibi. Başlamayabilir de tabii.

2012'den örnek soru:

22. ----. Örneğin Rubens, yüzünün güzelliğiyle övünç duyduğu küçük oğlunun resmini yaparken ona bizim de hayran kalmamızı bekliyordu. Elbette bu çok doğal bir istekti. Ancak, bu türden konulara duyulan ilgi, ilk bakışta daha az çekici gelen konuları dışlamamıza yol açarak beğenimizi sınırlayabilir. Bunu aşmak için, Albrecht Dürer'in annesinin yaşlı yüzünü resimlediği tabloda, gençlikten kaynaklanan güzellikten başka şeyler arama sabrını göstermemiz gerekli. Çünkü bu tablonun başarısı, konu aldığı figürün yüzündeki güzellikten gelmez. Nitekim tabloyu sevdiren, yüzdeki güzelliğin önüne geçecek kadar etkili olmuş ifadedir.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A)  Sanatçı, genellikle yarattığı tablolarda insanların gerçek hayatta görmekten hoşlandıkları şeyleri yansıtmak ister
B)  Gördüğümüz bir tablonun, geçmişte yaşadığımız güzellikleri çağrıştırması onun olumlu bir özelliğidir
C)  Gerçek bir sanatçı, tablolarının sanattan anlamayan kişilerce değerlendirilmesini önemsemez
D)  Duyguları anlatan her çalışmanın, sanatsal bir yön içermesi gerekmediğini baştan kabul etmek gerekir
E)  Sanat tarihinde dış gerçekliği kendi algılama yetisine göre değiştirip yansıtan ressamlar da vardır






Bu soruda ise ÖSYM pek bağlaç olaylarına girmemiş. Paragrafı okumayınca hepsi de giriş cümlesi olabilir gibi gözüküyor.

Okuyalım paragrafı. Tabii ondan önce soru metnini.

Dikkat edin arkadaşlar, yazar önce ortaya bir tez, bir iddia atmak istemiş olacak ki hemen ona ilişkin örnek vermiş. Bu yüzden giriş cümlesi de örnekle uyumlu olmalı. Parçanın devamı cevabı bulmakta pek işime yaramadı açıkçası.

Şıkları tek tek ikinci cümlede verilen örnekle okuyun. "Gerçek bir sanatçı, tablolarının sanattan anlamayan kişilerce değerlendirilmesini önemsemez.Örneğin Rubens, yüzünün güzelliğiyle övünç duyduğu küçük oğlunun resmini yaparken ona bizim de hayran kalmamızı bekliyordu."

Uymadı değil mi? 

"Sanatçı, genellikle yarattığı tablolarda insanların gerçek hayatta görmekten hoşlandıkları şeyleri yansıtmak ister.Örneğin Rubens, yüzünün güzelliğiyle övünç duyduğu küçük oğlunun resmini yaparken ona bizim de hayran kalmamızı bekliyordu."

Aha şimdi uydu. Önce belli bir sanatçı tipinden bahsetmiş. Sonra hemen o tipteki bir sanatçıya örnek vermiş. Sonra hemen antisini ortaya koymuş, yaşlı kadın resminden bahsetmiş ve sadede gelmiş.

Not: Giriş cümlesinin paragrafın konu ve anafikriyle uyuşmasına dikkat ediniz.

SONUÇ CÜMLESİ

Sonuç cümlesi önceki cümlelerle uyumlu olmalı, "Sonuç olarak ben Süpermenin gerçek olduğuna inanıyorum." tarzı bir kapanış cümlesi şeklinde olabilir. Ama olmayabilir de.  Özet niteliğinde de olabilir.

YGS 2013:

27. "Edebiyat dergilerinde sevmediğin, sıkılarak okuduğun yazılar hangisidir?" diye sorsalar hiç düşünmeden, "Belli bir şiir kitabı üzerine yazılmış tanıtım yazılarıdır." derim. Sorun belki de bendedir ama bu tür yazıların neye göre yazıldığını anlayamıyorum. Tanıtımı yapan iyi niyetli yazar, genellikle ilgili şairin söz konusu kitabındaki dizelerden esinle bir şeyleri duyumsatmaya, şairin şiir dünyasına kendisi ile birlikte katılmaya çağırır bizi. Kendince eklemeler de yapar o şiirlerde oluşturulmaya çabalanan etkileyici havaya. Ama söz konusu kitap, okurca önceden okunmadığı, belki de tanıtıcı üzerine aldığı işi gerektiği gibi yapmadığı için kitaba yönelik ilgi oluşturulamaz çoğu zaman —-. 
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir? 
A) Bu yazılarda şairi, şiir yazmaya yönlendiren etkenler üzerinde de durulmalıdır 
B) Bu nedenle okuyucunun şiir bilgisini zenginleştirecek açıklamalara yer verilmelidir
C) Oysa tanıtma yazıları şiire dönük olmayan sorunlarla şişirildiği için ilginçliğini yitirir 
D) Edebiyat dergilerinde tanıtım yazılarına az yer verilmesi kitaplara duyulan ilgiyi azaltmaktadır 
E) Böylece okuyana eziyet eden, onu yoran, anlamsız ve sıkıcı bir metin ortaya çıkar 






Önce soru metni, sonra paragrafı okuduk.

"Edebiyat dergilerinde sevmediğin, sıkılarak okuduğun yazılar hangisidir?" diye sorsalar hiç düşünmeden, "Belli bir şiir kitabı üzerine yazılmış tanıtım yazılarıdır." derim. Sorun belki de bendedir ama bu tür yazıların neye göre yazıldığını anlayamıyorum. Tanıtımı yapan iyi niyetli yazar, genellikle ilgili şairin söz konusu kitabındaki dizelerden esinle bir şeyleri duyumsatmaya, şairin şiir dünyasına kendisi ile birlikte katılmaya çağırır bizi. Kendince eklemeler de yapar o şiirlerde oluşturulmaya çabalanan etkileyici havaya. 


Benim soru metninden anladığım şey son cümleye kadar şiir tanıtımı yapan kişinin şiirin berbat olmasına rağmen şairin bile çıkaramadığı anlamları çıkarması. "Bahçelerde ceviz, bu ne biçim morcivert." Bakın şair C-Ç'yi ne kadar güzel kullanıp ahengi yakalamış, E harfi şiirde ne kadar güzel akıyor demek daha doğrusu saçmalamak gibi. Bir tür "Kayıp Gül" vakası gibi. Kayıp Gül de bomboş bir kitap ama sağlam reklam yaptılar. Veya bir "Ferrasini Satan Bilge" vakası gibi. Neyse o konulara fazla girmeyeyeim.

Ama söz konusu kitap, okurca önceden okunmadığı, belki de tanıtıcı üzerine aldığı işi gerektiği gibi yapmadığı için kitaba yönelik ilgi oluşturulamaz çoğu zaman

Fakat son cümleden sonra benim anladığım şey renk değiştirdi. Tanıdıcı şişirme yapmıyor da daha çok şiiri bir kenara yazıp cümle cümle eleştiri yapmıyor da şiir ayrı bir hava eleştiri ayrı bir hava gibiymiş gibi. Sinema eleştirmenleri mesela sinemadan video kesitler sunup sinema tekniği üzerine yazamazlar da sadece konuyla ilgileniyorlarmış gibi yazılar çıkar ya meydana, işte onun gibi. 

Bu kadar uzun açıklama yapmamın nedeni bu seferki paragrafın anlamı hakkında net bir karara varamamış olmam. Ama soruyu çözdüm mü, tabii ki!

"Edebiyat dergilerinde sevmediğin, sıkılarak okuduğun yazılar hangisidir?" diye sorsalar hiç düşünmeden, "Belli bir şiir kitabı üzerine yazılmış tanıtım yazılarıdır." derim. Sorun belki de bendedir ama bu tür yazıların neye göre yazıldığını anlayamıyorum. Tanıtımı yapan iyi niyetli yazar, genellikle ilgili şairin söz konusu kitabındaki dizelerden esinle bir şeyleri duyumsatmaya, şairin şiir dünyasına kendisi ile birlikte katılmaya çağırır bizi. Kendince eklemeler de yapar o şiirlerde oluşturulmaya çabalanan etkileyici havaya. Ama söz konusu kitap, okurca önceden okunmadığı, belki de tanıtıcı üzerine aldığı işi gerektiği gibi yapmadığı için kitaba yönelik ilgi oluşturulamaz çoğu zaman —-. 

A) Bu yazılarda şairi, şiir yazmaya yönlendiren etkenler üzerinde de durulmalıdır 
Yazar bu tür yazılardaki olumsuzluklardan bahsediyor, parçanın bütününde bu tür yazıları iyileştirmekle ilgili bir şey yok, sadece bu tür yazıları taşlayıp duruyor. Ama A şıkkında birdenbire çok alakasız bir öneri vermiş, eledim onu.

B) Bu nedenle okuyucunun şiir bilgisini zenginleştirecek açıklamalara yer verilmelidir

B şıkkında da bir öneri var. Ama bakın yazarın şikayet ettiği konu yazıların şiire dönük olmaması, okuyucuyla alakası yok. Okuyucunun şiir bilgisini zenginleştirmeye de gerek yok. Geçtik.

C) Oysa tanıtma yazıları şiire dönük olmayan sorunlarla şişirildiği için ilginçliğini yitirir 

C şıkkında "Oysa" garip durmuş. Oysası bir kenara atarsak tanıtma yazılarında şiire dönük olmayan sorunlar filan yok, gene eledik.

D) Edebiyat dergilerinde tanıtım yazılarına az yer verilmesi kitaplara duyulan ilgiyi azaltmaktadır 

D şıkkı sonuç cümlesinden çok giriş cümlesi olmuş. Ve yazar tanıtım yazılarının kalitesinden şikayetçi, azlığındnan değil. Saçma bir şık.

E) Böylece okuyana eziyet eden, onu yoran, anlamsız ve sıkıcı bir metin ortaya çıkar 

Halbuki E şıkkı yazarın parça boyunca ettiği şikayetlerin devamı niteliğinde. Sonuç cümlesinde de bir şeylerden yakınıyor yazarımız. İşaretledik onu.

PARAGRAFA CÜMLE YERLEŞTİRME

Giriş cümlesi, sonuç cümlesi, akışı bozan cümle.. Hepsiyle aynı hesap. Yine anlam bütünlüğünü korumaya çalışacağız. Bir örnek çözüp geçiyorum.

Yazdıklarımın herkesçe okunmasını istiyorum. Beni okuyanların, kitaplarımda kendinden bir parça bulabilmesini, yüreğine seslenen bir şeyler yakalayabilmesini İstiyorum. Çünkü önemli olan, okurun, kitapla ve yazarla sıcak bir bağ kurabilmesidir. Bu nedenle olabildiğince duru bir dil, yalın bir anlatım yeğliyorum. Kimi zaman kısa cümlelerim yadırganıyor; ama ben bunu bilinçli olarak yapıyorum, —- ancak benim seçimim yalınlıktan yana. Bu sadelik içinde okurun yüreğine ve beynine ulaşabiliyorsam ne mutlu bana.
Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışma göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Ben de bilirim yarım sayfa süren tümceler kurmayı, süslü ve ağdalı bir dil kullanmayı
B) Zaten her konu kendi biçim ve biçemini birlikte getiriyor
C) Ben, sanat yapmak adına anlaşılmaz olmayı seçenlerden değilim
D) Her yazarın anlatımını renklendiren ilginç söz buluşlarından yararlanırım
E) Yazarken, sözcükleri seçmede ince eleyip sık dokuyorum
(2005 – ÖSS)








Cevap çok açık ve net. İnsanlar onun kısa cümlelerini yadırgıyormuş, o ise yalınlıktan yana. Bu arada da uzun ve süslü cümleleri eleştirmiş, kendi tarzının tam zıttı. Cevap A

---------------------------------------------

Evet arkadaşlar sonunda yazı bitti. Vallahi içim sıkıldı yazarken, 5 ay önce kapattığım defter geldi başıma bela oldu. Umarım beğenmişsinizdir, işinize yarayacağına eminim ama umarım uygularsınız.

Burada başka yerde bulamayacağınız teknikler var ve bunları bana ne hoca öğretti ne Edebiyat öğretmeni olan babam. (Tabii sorularımı cevaplıyordu ama bu kadar derinlemesine açıklama yapmıyordu.)

Ben bir senelik tecrübelerimden yararlanıp işi sisteme döktüm. Ben kendimi YGS'de kanıtladım ve kendimi kurtardım. Bundan sonra iş büyük oranda sizde bitiyor.

Gene de ben yazı içinde verdiğim sözü tutup karışık paragraf soruları çözeceğim zaman zaman. Takibe devam.

;)