İlk yazımı okuduysanız zaten şu anda ne yazacağımı aşağı yukarı tahmin etmişsinizdir. Benim ve kendi gözlerimle arkadaşlarımın deneyimlerinden çıkardığım tavsiyelerim şu şekilde:

(Not: Bazı tavsiyeler mühendislere özel olabilir, tam anlaşılmıyorsa bunu belirtirim, bazı yerlerde de siz bu tavsiyenizin kendi fakülteniz için geçerli olup olmadığını anlarsınız zaten.)

Hedef

Aynı YGS-LYS çalışırken yaptığınız gibi, o güzel üniversitelerin hayalini kurduğunuz gibi veya kendinizi doktor olup hastaların hayatını kurtarırken düşündüğünüz gibi, üniversiteye geldiğinizde de üniversiteyi bitirince ne yapmak istediğinizi erkenden bulmalısınız çünkü kendinizi o hedefe odaklamanız gerekecek. Kendinizi bir hedefe odaklarsanız hem daha başarılı olursunuz, hem de gereksiz şeylerle vakit kaybetmezsiniz, kendinize de vakit ayırabilirsiniz.

Master/doktora mı istiyorsunuz? Bunun gereklerini araştırın. Bilgisayar mühendisliği okuyorsunuz ve sektörde çalışmak istiyorsunuz. Yine de derslerden kalmadan kendinizi geliştirmeye, yeni şeyler öğrenip sevdiğiniz alanda ustalaşmaya bakın. İki arkadaşım vardı, adamların dersleri iyiydi fakat sektörde çalışmak istedikleri için 2. sınıfta can havliyle beraber android projeleri geliştirmeye başladılar. Niye can havliyle dedim? Çünkü daha birinci sınıfa başlamadan google playde android uygulamalarını yayınlamış kişilerle aşık atmak zorundalar :)

Tabii bunlar sizi korkutmasın. Burada hazırlıkta sıfırdan java kasıp 1.sınıfta programlama yarışmasında takımıyla Javada türkiye şampiyonu olmuş arkadaşım var. Oluyor yani. Ha bakın şunu söyleyeyim, çok sık olmuyor. Yani bir anda büyülü bir dokunuş sizi bilgisayar uzmanı yapmıyor, dolayısıyla kendiniz öğrenmeniz gerek. Okul öğretmiyor mu? Derseniz hiçbir okulun bu kadar çok şey öğretmeye ve bunların takibini yapmaya imkanı olduğunu sanmıyorum. Mühendis olma şartlarını yerine getirtecek kadar şey öğretiyorlar işte.

Bu iş mühendislikte değil de diğer bölümlerde nasıl oluyor sorusuna gelirsek, valla bilmiyorum ama mutlaka üst dönemlerinizden öğrenmenizi tavsiye ederim. Benim gibi stresli bir ilk dönemle işi kendiniz de öğrenebilirsiniz ama bu travmayı geçirmenizi önermem. Sorun. Sınavlarda ne tip soruların geldiğini, hangi derse ne kadar ve kaç gün önceden çalışmak gerektiğini öğrenin, sonra derslerden kalmayın. Kalıp da sonra bir dönem 10 ders alacak kadar alttan ders bırakmak pek tavsiye ettiğim bir durum değil. Yaz okulu da pişmanlıktır. Hedef dedik, üstlerinizden ve yeni mezunlarınızdan ileride neler yapabilirsiniz ve bunlar için şimdi ne yapmak gerekir sorun, üşenmeyin, utanmayın da.

Hedefiniz ne olursa olsun ilk sene not ortalaması önemli çünkü Avrupa'ya açılmanızı sağlıyorlar :) Erasmus'a ikinci senenin başında başvuracaksanız ilk seneki not ortalamanıza bakacaklar. Ona göre.

Güncelleme: Hedef belirlememiş, sadece ders çalışan veya okulda takılan bir çok arkadaşım şu an potansiyellerinin çok altında yerdeler. Benimle aynı okula gidebilecekken sırf başvuru zamanı araştırmaya üşendiği için vasat bir okula giden arkadaşım var. Ayrıca insan ne yapacağını bilmeyince boş işlerle uğraşıp zaman kaybediyor. Örneğin ben robotik çalışmayacağıma üniversiteye başladığımdan beri emin olduğumdan robotik bilgim sıfır ve robotik öğrenmekle de vakit kaybetmedim. Tersine robotik çalışmayı düşünen ODTÜ'lü arkadaşımın ise raflarında robot yarışması kupaları var ama adam android programlamaktan çakmaz mesela. Bu işler böyle.

İngiliççe

Ola ki yukarıdaki hiçbir önerimi sallamadınız ve aşağıdakileri de sallamayı düşünmüyorsunuz. Bari bu kısmı sallayın. Özellikle mühendislik bölümünde okuyacak arkadaşlar dinlesin; arkadaşlar İngilizce çoooooooooooook önemli. İngilizce demek yeni şeyleri öğrenme kapasitesi demektir. İngilizce bilmiyorsanız kendinizi geliştirmek için Türkçe kaynaklara mahkum kalırsınız ve Türkçe kaynaklar oldukça az ve düzensizdir. Öğrenmek (kitap okumak, video izlemek vs.) için İngilizce'yi kullanabiliyorsanız ise öğrenemeyeceğiniz şey yoktur. İngilizceyi nasıl öğreneceğiz? derseniz bu seviyenize göre değişir. Okulda hazırlık bölümü varsa ve hazırlığı atladıysanız muhtemelen okuduğunuzu anlayabiliyorsunuzdur, anlayamıyorsanız da bol bol sözlük kullanın anlayacak duruma gelirsiniz zamanla. Hazırlıktan maksimum faydayı elde etmeye çalışın. Hazırlık yoksa ve İngilizce'niz sıfır değilse okuduğunuzu biraz olsun anlıyorsunuzdur, korkmadan İngilizce okumalar yapın, kendi mesleki anlamda geliştirirken İngilizce'yi kullanın, courseradan dersler izleyin vs. İngilizceniz sıfırsa ona tam bir tavsiye veremeyeceğim, kursa gidebilirsiniz veya internetten çalışabilirsiniz.
Not: Altyazılı dizi izleyerek İngilizce'nizi geliştirebileceğiniz masalına inanmayın. Belki geliştirir ama minimum hızla. En hızlı sözlük kullanarak geliştirebilirsiniz. Kendi tecrübelerimle yazıyorum bunu.

Spor

Üniversitelerde spor imkanları boldur. Öğrenci çoktur, dolayısıyla talep çoktur. Uzmanı olduğunuz bir spor yoksa sıfırdan bir spora başlayıp uzmanlaşmanızı, varsa da eğlencesine yenilerini denemenizi tavsiye ederim. Üniversitedeki ortamı bir daha bulmanız çok zor. Üstelik aynı okuldan insanlarla beraber olacaksınız, yani üniversiteden çevre yapmış olacaksınız. Maddi durumunuz varsa mutlaka spor kurslarına gidin. Yoksa da fırsatlar bitmiş değil. Örneğin bizim frizbi takımımızda başımızda bir antrenör yok, önce kaptan yeni oyunculara önemli bilgileri veriyor, ardından herkes birbirini eğitiyor ki takım ruhu da aynen bu oluyor. Oryantiringi ise ders olarak aldım, dolayısıyla hiçbir masrafı olmadı. Dağcılık gibi doğa sporları içeren kulüplerin etkinlikleriyle hoş vakit geçirebileceğinizi düşünüyorum.

Okullarda spor salonları vardır ve ücretsizdir. Düzenli gidin. Hoca varsa ondan program alın. İleride masabaşı iş yapacaksanız vücudunuzu şekle sokmak için (hayır kaslanıp Crixusa dönüşmek için değil, o zaten zor iş, fit olmak için diyorum) üniversite son fırsatınız olabilir. Kullanın bu fırsatı.

Kulüpler

Üniversiteye gelmeden önce okulların kulüp listelerini görünce bende bir maymun iştahlılık oluşuyordu, hepsine katılasım geliyordu. Fakat bu kulüpleri kulüplerin amacından çok üyeleri ve ne tür etkinlikler yaptığı da etkiliyor, dolayısıyla seveceğiniz kulüpler çemberi epey daralıyor. Amacınız kulüplerde aktif rol alıp yöneticilik fazla maymun iştahlı olmamanızı, ileride istikrarlı olarak 1 kulübün yöneticiliğinde bulunmayı ummanızı öneririm. Bunu kendi deneyimlerimden değil de hazırlıkta 5-6 kulübü beraber idare eden fakat şimdi sadece Gazete Bilkentte aktif yazarlık yapan epey sosyal bir arkadaşımın tecrübelerinden yola çıkarak yazıyorum. O adam bile 5-6 kulüpten 1 kulübe tamah eder olmuş.

İlk geldiğinizde istediğiniz kulüplerin tanışma toplantılarına katılın, aynı zamanda başka kişilerden tavsiyeler alın çünkü ismi veya amacından  dolayı size çekici gelmemiş kulüplerde de aradığınızı bulabilme ihtimaliniz var. (Benim frizbi kulübünde bulduğum gibi.) Bu tanışma toplantılarında ortamı iyi gözlemleyin, kulüplerin nasıl etkinlikler yaptığını ve ne sıklıkta yaptığını gözlemleyin. Sonra olaylar kendiliğinden gelişecektir.

Güncelleme: Mühendislikte "networking" yani piyasadan adam tanımak için kulüplere takılmayı gereksiz buluyorum. Konuştuğum kişiler de gereksiz buluyor.

Kütüphane & Kitaplar

Sıfır kitaba para vermeyin üniversitede. 2. el alın veya .pdf kullanın. Kütüphane sizin dostunuzdur, kitap için ilk oraya bırakın, ekstra kitaplar almayın. Kendi kütüphanenizde mevcut olmayan veya başkası tarafından alınmış olan bir kitap acilen (belki sınav için) lazım mı oldu? Okulunuz facebookta duyuru sayfası vardır, oradan yardım istemeyi deneyin. Olmadı çevre üniversitelerin kütüphanelerinden bir arkadaşınız aracılığıyla yararlanmaya bakın. Böyle bir durum başıma geldiğinde ODTÜlü bir arkadaşım imdadıma yetişmişti.

Ha bu arada, klasik "kitap okuyun entelleşin" önerisi yerine ben mesleki kitaplar okumanızı öneririm, eğer bir şey okuyacaksanız... Kültürleneyim diye polisiye okuyup kendinizi kandırmayın lütfen.

Kütüphane ve fakültelerdeki diğer çalışma salonları final zamanı ana baba günü olur. Finallerde çalışmak için alternatif yerler bulun sonra aşırı karbondioksitten başınız ağrımasın.

Dersler

Burada yazacağım şeyler liselilere yazdığım şeylerden fazla bir fark içermiyor, fakat insanız aynı hatalara düşüyoruz, yinelemekte fayda var.

Üniversitenin liseden en önemli farkı, en azından mühendislik fakülteleri için, konuyu anlamadan formül ezberleyerek ders geçmenin mümkün olmaması. Formül ezberleyerek lise fiziğinde karneye 4 getirebilmeniz mümkün, bilgisayar mühendisliğinde de 4 alabilirsiniz ama 100 üzerinden..

Özellikle bilgisayar mühendisliği öğrencilerinin bolca algoritma çözerek kendilerini hem derslere hem de mesleğe hazırlamalarını öneririm çünkü algoritmalar iş mülakatlarında karşınıza çıkacaktır. Ayrıca çözmesi zevklidir. Günde belirli bir süre çözme rutini elde ederseniz kendinizi sıkmadan öğrenip günlük beyin jimnastiğinizi de yapmış olursunuz.

Üniversitede ders notlarının değerli olduğunu zaten biliyorsunuz. Bu not almanın zorluğundan falan değil. İnsanlar derslere gitmiyor sonra sınavdan önceki gün tuğla kalınlığındaki ders kitabına da çalışamıyorlar malum, o yüzden öğretmenin sorma ihtimali en fazla olan "derste işledikleri"ne odaklanıyorlar ve ders notlarına ihtiyaçları doğuyor.

Bilgisayar derslerinde ders notlarına çok az ihtiyacım oldu, sadece bir kere hocanın sınavdan önce tahtaya 5 tane kodlama sorusu çözdüğünü ve bunlardan birinin benzerini sınavda sorduğunu hatırlıyorum. Gerisi sadece hocanın dersi anlatırken yaptığı çiziktirmeler olur, dinlemez ama not alırsanız sonradan bakınca ne olup bittiğini anlayamazsınız. Matematik dersinde ise derste yapılan örnekler ya kitaptakine çok benzer ya da aynısıdır. Baba soru çözmezler genelde. Dolayısıyla bu iki tür derste de yapılan notlandırma gereksizdir. Fakat hiç not almayıp sadece dinlerseniz de dalıp gitme olasılığınız vardır. O yüzden benim önerim daktilo gibi her şeyi not almak yerine not almanız gerektiğine inandığınız şeyleri not alın. Örneğin tahtada yazan teoremi not almayın, kitapta vardır, teoreme bakıp mantığını kavramaya falan çalışın çünkü bir sonraki soru da karşınıza gelecek.

Aynı şekilde bu derslerde başkasından alacağınız notlar da genelde gereksizdir, mesele soru çözmektir.

Sözel derslerde ise (felsefe dersleri, humanities, essay yazım tekniklerini içeren İngilizce dersleri vs.) ders notları önemlidir. Mutlaka alın. Bu derslerde zaten hoca nereyi not almanız gerektiğini söyler veya not almanız için size zaman tanır.

Üniversitede hocalar deadline dediğimiz "ödevin son kabul edileceği tarih" konusunda genellikle sıkıdır. Google calendar vs. kullanarak bu tarihleri not alın. Ardından hangisi yakınsa onun için kolları sıvayın. Keşke proje ödevinizi okulun nispeten rahat olduğu ilk haftalarda yapın diyebilsem ama malesef hocalar proje ödeviyle ilgili bilgi vermeye dönemin ortasında başlıyor. (ortasında başlarlarsa yine iyi.) Okulların kapandığı haftaya 5-6 tane projeniz birikmiş olabiliyor. Sonra gelsin uykusuz ve stresli geceler..

Bu yüzden ben genelde derslere ilk iki üç hafta sıkı çalışıyordum ki proje yaparken derslerle de uğraşmayayım. Bu öneri altın değerindedir. Bunu yapmadığım dönemler açık ara en stresli dönemlerimdi.

Üst dönemden arkadaşlar edinip tavsiyelerini alın, sonra siz de alt dönemlere yardım edin, birlikten kuvvet doğar.

Ha bir de şu var; copy-paste yaparken dikkatli olun. Ya kelimelerle oynayın, ya da yazılarınıza kaynak verin ya da ikisi birden. Yoksa ödevinize 0 verirler kalırsınız ortada. Her yerde ve her ödevde olmaz tabii bu. Bir öğretmen ödevi çıktı olarak istiyorsa olmaz mesela. Yine de akademik hırsızlıktan yani intihalden kaçınmak gerek.

Tekrar yazıyorum; mezuniyetten sonraki amacınız farketmeksizin ilk yılki notlarınız altın değerinde , bunun sebebi Erasmus'a ikinci yılın ilk döneminde başvuranları seçerken ilk yılın not ortalamasına bakıyorlar, dolayısıyla size Avrupa'nın kapıları ilk yılki not ortalamanız sayesinde açılıyor. İşte bu şekilde kelimelerle oynayarak ödevlerde intihalden yırtabilirsiniz eheh.

Önemli not: Bütün bu yazdıklarım kolay gibi görünse de hayata geçirmesi zordur. Sakin olun ve birer yapmaya bakın. Gaza gelip aynı anda hem bir spora, hem düzenli fitnessa, hem birkaç kulübe, bir enstrüman kursuna başlayıp dersleri de günü gününe götürüp bir yandan da yukarıda önerdiğim beyin jimnastiğine başlamayın. Alışkanlıkları hayatınıza yavaş yavaş ve birer birer sokmaya çalışmanızı öneririm. Örneğin ben anca düzenli bir takım sporuna başlayıp alıştıktan sonra düzenli fitnessa gitmeye başlayabildim. Lisede yarım bıraktığım enstrüman işine hala devam edemedim. Böyle oluyor bu işler.

Yandal & Çift Anadal

Bunların hayali güzel uygulaması zor ve sancılıdır. Hayalini kurup kendinizi kaptırmayın. Yine de diyelim mühendislik fakültesindesiniz, maddi zararını göze alarak okulu uzatarak sevdiğiniz bir sosyal alandan yandal veya çiftanadal yapabilirsiniz. Muhtemelen ileride bir işinize yaramaz ama kendinize yatırım yapmış olursunuz. Neden uzatarak dedim? Çünkü ben uzatmadan yapıyorum ve çok verim alıyorum denemez, hocaların verdiği readingleri yapacak vaktim olmuyor. Anadalın not ortalamasını etkilemediği için önemsemiyorum da. Derste ne öğrendiysem kârdır mantığıyla geçiyorum yandalı.

Mühendislik fakültesindeyseniz fen bilimleri alanında çiftanadal yapıp TUBİTAK bursunu cukkalayabilirsiniz. Bunu yaparken okulu uzatsanız bile muhtemelen o burs zararınızı karşılayacaktır. Valla çok kârlı şu burs keşke biz de alabilseydik. Fakat okulunuz özelse ve bursluysanız uzatmaya izin vermeyebilir bunu da hesaba katın.

Mühendislik fakültesindeyseniz ve başka bir mühendislikle çiftanadal yapmayı düşünüyorsanız önce bunu kafanızda kurduğunuz übermensch hayallerinden dolayı mı yoksa gerçekten işe yarayacağını bildiğiniz (düşündüğünüz için değil) için mi yaptığınıza karar verin. Bilgisayar mühendisisiniz ve EEyle çift anadal yapacaksınız. EE? Mezuniyetten sonra sadece 1 sektörde çalışabiliyorsunuz. Benim bildiğim sabah bilgisayar mühendisi olup akşam telefon kulübesinde üstünü değiştirip EEci olamıyor kimse. EE'den lazım olacak dersler varsa onları seçmeli olarak veya ekstra olarak alabilirsiniz. Kısaca boş hayallere kapılmayın, gerçekçi olun.

İkinci yabancı dil

İkinci yabancı dil genelde canımız çektiğimiz için başladığımız, ilk dersini aldığımızda birkaç hafta sonra sıkıldığımız, dersi verdikten sonra da genelde el sürmediğimiz bir şey. Eğer bölümünüzde yabancı dil dersini seçmeli olarak alabiliyorsanız buyrun bi hevesinizi alın. Saydıramıyorsanız veya seçmeli kotasını doldurduysanız bence mesleğinize göre karar verin. Bilgisayar mühendisliğinde ikinci yabancı dil çok işe yarar diyen birine rastlamadım, her bilgi az buçuk işe yarar ama ikinci yabancı dile ayıracağınız vakti birinci yabancı dile ve başka bilgisayar konularına ayırırsanız daha çok işinize yarar.

Hayat

Öncelikle söylemem gereken önemli bir şey var; üniversite hayatından zevk almaya bakın.
Benim bir arkadaşım var, adam üniversiteyi 3-3.5 senede bitirecek. Bilgisayar derslerinden A alıyor, diğer alakasız derslerden geçme notuyla geçiyor çünkü hiçbirini sallamıyor. Her dönem 6 tane baba ders alıyor. Her sene yaz okuluna kalıyor. Aynı zamanda başka okullardaki öğrencilerin ödevlerini, proje ödevlerini vs. yapıyor. Liselilere özel ders veriyor. Adamın aylık gelirini duyunca kıskanıyor insan biraz. Fakat sıkıntı şu, üniversite hayatını üniversiteden mezun olmak için yaşıyor. Üniversite onun için bir yük gibi. Üniversite imkanlarından da faydalanmıyor. Asosyal, kimseyle konuşmayan bir insan değil kendisi, iyi bir insan. Sadece işe kendini biraz fazla kaptırmış.

Benim yukarıda verdiğim öneriler bu doğrultuda olmanız için değil. Ben ders çalışın vs. dediysem kendinizi kurtarmanız için söyledim. "Ay üniversitede de mi inekleyecez yaf" diye düşünmeyin yani.
Ayrıca niye bilmiyorum ama üniversitede vakit çok hızlı geçiyor. 2 sene nasıl geçti hala anlayamadım.

*

Üniversite hayatına gelirsek; varsa okulun yurdunda kalmanızı öneririm. Okula da yakınsa ne güzel işte gelip gidersiniz rahat rahat. Evin yemeği, temizliği zor, masrafı çok olur.

Size maliyetsiz okuma taktikleri vereyim: yemekhaneden yiyin, en sağlıklı ve en ucuz yemekler oradadır genelde. Buna rağmen yurdunuzda mutfak varsa evden birkaç kapkacak götürüp basit yemekler yapın. Bir tane derin teflon tavayla hem sahanda yumurta hem haşlama makarna ve haşlama yumurta yapabilirsiniz ki bu üçlü size yeter zaten. Canınız et istediğinde dışarıdan almak yerine arkadaşlarınızla ortak ete girip (evet yapıyoruz bunu) beraber pişirip yemeniz daha doyurucu ve ekonomik olacaktır. Kahvaltıyı dışarıdan değil kendiniz yapın, hem daha sağlıklı hem daha doyurucu olur. Kahvaltı önerilerim yoğurtlu yulaf / çavdar ekmeği, zeytin, peynir, domates ve imkanınız varsa kaynamış yumurta. Bunların miktarını kendinize göre ayarlayın. Simit ve poğaçadan her zaman daha iyidir bunlar. Ve son olarak evet kahveyi de kendiniz yapın. Bir tane ufak termos alıp yanınızda taşıyabilirsiniz, soğumaz da böylece. Türk kahvesi için bir cezve işinizi görür, yapımı da ev hanımlığına kasmazsanız yapımı kolaydır. Olmadı nescafe gold da güzeldir. Büyük ve kapalı bir çelik tencerede de mısır patlatabilirsiniz. Her yurtta bulunan mikrodalga fırında da makarna ve mısır patlatma teknikleri var, ben hiç denemedim.
Odada elma, salatalık ve yoğurt da eksik kalmasın, acıkınca yersiniz.
Sıfırdan hamur açarak börek yapması zordur ama üçgen yufkayla kolay sigara böreği yapabilirsiniz böylece aileniz dağılmaz :)

(2017 Ekim güncellemesi: İki yıl önce yaptığım bu espirinin çıkış noktası buydu)

Paranızı idareli kullanın ve biriktirin arkadaşlar. Ben Avrupa'daki stajım sırasında çok gezdim, bankada biriktirdiğim paralar olmasaydı gezemezdim. Bazı arkadaşlarınız yazın Interrail vs. yapacak, özeneceksiniz ister istemez.

Ev hayatı nasıldır bilmiyorum ama yurt hayatı hakkında bir şeyler çiziktireyim: oda arkadaşınızla iyi anlaşın, bunu söylememe gerek yok sanırım. Oda arkadaşınıza karşı cimri davranmayın, yiyin için beraber. Fakat paylaşmayı da abartmayın, oda arkadaşım (şu gececi olan) bilgisayarımı kullanıyor terliğimi felan giyiyordu (ki bende sadece bir çift terlik vardı) benim pek hoşuma gitmiyordu. Herkesin hoşuna gitmez böyle şeyler dikkatli olun. Oda arkadaşınıza karşı da dürüst olun, bir şikayetiniz varsa paylaşın, kibar olacağım diye strese girmeyin.

Eğer benim gibi uykusu hafif biriyseniz ve oda arkadaşınız dikkat ettiği halde uyumakta zorlanıyorsanız sünger kulak tıkaçlarını kullanmanızı öneririm. Tabii bunu her zaman takmak kulak ağrısını da beraberinde getir, bu yüzden en etkili yöntem işin başında beraber uyum içinde yaşayabileceğiniz birini bulmaya çalışmak.

Odanızı da düzenli tutun, ne kadar dağınıklığa alışmış biri olursanız olun yurt odası gibi ufacık odayı dağınık gördükçe sinir stres basacak sizi de :)

*

Okuduğunuz şehri gezin. Ben Ankara'da okuyorum ama İstanbul'u, Bursa'yı, Bolu'yu hatta Bratislava'yı Ankara'dan iyi biliyorum. Böyle saçma şey olur mu? Şehre bir yere gidip çay için demiyorum, yürüyerek çevreyi görün, insanları gözlemleyin ki üniversite bitince burada yaşayabilecek misiniz ona karar verebilesiniz. Bu tavsiyeme gider gitmez uyayacağım. :))

Günceleme: Artık Ankara'yı Bratislava'dan iyi biliyorum. :)

Sınıftaki durumunuza gelirsek; eğer hazırlığı atladıysanız elinizi uzatıp milletle tanışın çünkü bunu karşı taraf yapmayacak. İlk dönem insanlar ya hazırlıktan, ya liseden ya da öbür sınıflardan bir şekilde arkadaş olmuşlardı. Sizin böyle bir durumunuz yoksa en iyi seçeneğiniz bu. Çekinmeyin çünkü karşınızdaki kişi de muhtemelen bu durumdadır. Aynı zamanda bölümünüzle ilgili kulüp aktiviteleri de bu insanlarla tanışmanız için iyi bir anahtar.

Önerilmeyen durumlar
Yukarıda yazdığım ve sizin heves ettiğiniz her şeyi devamlı olarak yapabilme şansınız var. Fakat sizin de benim de zevk aldığımız bazı şeyleri bırakmak veya azaltmanız gerekli. Üniversiteye başlayan birçok arkadaşımda gördüğüm sorun kendilerini oyun ve dizilere çok kaptırmaları. Dizilerin yapılış amacı para kazanmaktır dolayısıyla rating çekecek yani bağımlılık yaptıracak şekilde hazırlanırlar. "Ama Breaking Bad var o var bu var." dediğinizi duyar gibiyim ama o saydığınız diziler haricindeki diziler bu amaca yönelik, kabul edin. Bir aralar ben de dizi seçmeyi bırakıp dizimag'e girip gözüme her hoş gelen diziyi izlemeye başlamıştım. İşte bu aşamada işin suyu çıkmış oluyor. Bunu zaten yapmayın, dizi izlerken de seçici olup az ve öz takılmanızı, konusu ilginç gelen her şeyi izlememenizi, mümkünse hiç dizi izlememenizi öneririm.

Buna karşılık ben hayatımda hiç film bağımlısı biri görmedim. Öyleyseniz bilmem de değilseniz film izlemeyi dizi izlemek kadar zararlı bulmuyorum ben açıkçası. Zaten belirli bir film izleme tecrübesi edindikten sonra, dizilerin aksine insan otomatik olarak seçici bir hale geliyor çünkü hep aynı şeyi izlemekten bıkıyor, değişiklik alıyor. Aynı tip klişe bilimkurgu filmlerini sürekli aynı heyecanla izleyebilen varsa ne mutlu ona.

Oyunlar ise tam başbelası. Steam kurup her ucuz oyuna atlayıp sonra "ulan aldık bari oynayalım." onların başından kalkamayan arkadaşım var mesela bu ben. Önemli bir sınavdan önce yurt arkadaşlarıyla oyunun başından kalkamayan arkadaşlarım var, sonuç: hep beraber yaz okuluna. Yukarıda övdüğüm, kendi kendine android projeleri yapan, "Oyunlarla pek alakam yoktur." diyem falat okul kapanmasıyla final haftası arasındaki dönemde sabah 6'ya kadar GTA V oynayamaya başlayan arkadaşımı görünce bayağı şaşırmıştım.

Şimdi arkadaşlar tabii burada Canan Karatay gibi size şu yasak yoksa ölürsünüz şeklinde felaket tellallığı yapmıyorum ama dizi izlediğiniz ve oyun oynadığınız zamanlarda zamanınızın boşa gittiğinin farkında olun ve bunları abartıyorsanız da acilen makul düzeye indirmeniz gerektiğini de bilin. Arkadaşlarla güzel vakit geçirmek için oyun iyidir fakat illa her gün sabahlara kadar mı?

Ben ilkokulu oyun oynayarak geçirdim. Günde 8 saat rahat oynamışımdır herhalde. Ortaokulda biraz azalttım, lise 3'te ise artık o yetimi kaybettim. Tek oyunculu oyunlarda eski heyecanı bulamıyorum artık. O yüzden kendi hikayemi anlattığım yazımda söylediğim gibi, canım sıkılıyorsa o an dizi&kitap&film&oyun dörtlüsünden hangisini canım istiyorsa stres atmak için onu yapıyorum ve soğuma geldiğinde bırakıyorum. Tomb raiderı %30'da bıraktım örneğin.

Güncelleme: Bu yazıyı yazdıktan iki sene sonra canım çekti, Tomb Raider'a kaldığım yerden devam edip bitirdim.

Bazı oyunlar ise bağımlılık yapıyor, saatler harcamadan başından kalkılmıyor, bunlar tahmin edebileceğiniz gibi LOL, Dota, Counter Strike ve Football Manager. Ben bunları oynamıyorum arkadaşlar. Lolü bu sene sadece stajda ofis arkadaşımla oynamak eğlenceli diye oynadım, counter strike'ı ise çok aşırı stres olduğumda kurar birkaç maç atar, kurduğum gün silerim. Size önerim de bu yönde. Bulaşmayın bu oyunlara.

Bir de gececi arkadaşlar var tabii, benim çevrem mühendis olduğundan fazla karşılaşmadım :), sadece oda arkadaşım bu durumdaydı, adam her gece (haftaiçi de dahil) saat 4'ten önce yurda gelmiyordu. Bu arkadaş kadar da abartmayın yani. Zaten ne buldu bu Ankara gecelerinde bu kadar bilmem.

Yemek tarifleri

Amacım yemek tarifi falan vermek değil, bu ihtiyacınızı internetten giderebilirsiniz, amacım bu işi gözünüzde büyütmemenizi sağlamak. Ben aşırı becerisizdim ve yapmaktan korkuyordum çünkü.

Makarna: Çelik tencereye 10 bardak su koyun, sonra tencereyi ocağa koyun. Ocağın ateşini sonuna kadar açın. Su fokurdamaya başlayınca bir çorba tuz atıp karıştırın ardından bir paket makarnayı boca edin, çatalla kaşıkla makarnaları birbirinden ayırın da yapışmasın, bazıları yapışmasın diye suya yağ atın der internette buna şehir efsanesi diyorlar ben daha az maliyetli olanına inanmayı tercih ediyorum. 6-8 dakikada pişmiş hale gelecektir ama bundan dakika tutarak değil makarnayı tadarak emin olacaksınız. Aman dilinizi yakmayın. Pişmişse süzgece koyup süzün (bu aşamada biraz su atabilirsiniz) ardından tencereye geri koyup sosunu hazırlayın. (Ona da internetten bakın artık.)
Not: Suyunda B vitamini var, bir kısmını alıp sosta kullanabilirsiniz.

Türk kahvesi: Cezveye 1 fincan su (yarım çay bardağı, çeyrek kupa) 2 çay kaşığı Türk kahvesi koyup az karıştırın. Ocağı sonuna kadar açın, cezveyi ocağın üzerine koyun. Kahve pasta gibi kabarmaya başlayınca bardağınıza koyun. Ben böyle yapınca köpüklü oluyor. İleride uzman.tv'deki artistik tarifleri deneyebilirsiniz.
Not: Ben şekersiz içiyorum size de tavsiye ederim.
Not2: Sonradan birazcık süt ekleyerek kahveyi yumuşatıp soğutabilirsiniz.

Kaynamış Yumurta: Yukarıdaki cezveye 1 yumurta ekleyip yumurtanın %90-100'ünü kapatacak kadar su ekleyin. Bu sefer ocağı sonuna kadar açmayın çünkü çatlıyor yumurta. Su fokurdamaya başladıktan 3-4 dakika sonra alın. Daha sonraki denemeler için dakika tutun böylece yumurtanın başında beklemenize gerek kalmaz.

Sahanda Yumurta: Çatalla biraz tereyağı koparıp tavayı iyi bir yağlayın yağsız yer kalmasın, kenarlarını da yağlayın yoksa yapışıyor yumurta. Sonra ocağın altını açıp yumurtaları tavaya atın. Gözünüze güzel gözüktüğünde ocaktan alın. Tereyağı kullanmadan sucuğun kendi yağında da yapabilirsiniz bunu.

Ev yemeği: Tencerede önce yağı sonra soğanı sonra salçayı atarak hepsini orta ateşte yakın. (Kafanız karışmasın diye kavurun demiyorum.) Bu karışıma attığınız her şey mucizevi bir şekilde yemeğe dönüşecek. Mantar atarsanız mantar sote, tavuk atarsanız tavuk sote, taze fasulye ve bir miktar su atarsanız taze fasulye, iki yumurta kırarsanız çakma menemen.. (Salçadan önce biber de atabilirsiniz.)
Not: Tuzu unutmayın.

Bunları ne diye yazdım? Yurtta 60 kişi aynı mutfağı kullanıyoruz fakat ben mutfakta hep aynı tipleri görüyorum. Yapın arkadaşlar bunları. Hem yaparken zevkle yapacak, hem yerken zevkle yiyeceksiniz hem de paranız cebinizde kalacak.

***

Ekşi sözlükte de önemli bilgiler mevcut, okuyunuz:

https://eksisozluk.com/universiteye-yeni-baslayacaklara-tavsiyeler--383385?a=nice

Herkese iyi üniversiteler :))