Etraf

"Yemekhane kapanmıştır şimdiye." dediler (saat 7 felandı), puba gittik, evet. Menü geldi, tabii hiçbir şey anlamıyorum. Amerikalı daha önce burada yemiş, fakat domuz yemediğimi söyleyince "Ben sadece menüye bakıp parmağımla gösterdim, onlar da domuzdu." dedi. Garson geldi, epey de güzel bir ablaydı :D, Amerikalı umursamaz bir havayla  "Do you speak English?" dedi, kız "Yes." dedi, sonra kıza menüyü çevirmeye başlattık. Vejeteryan bir şeyler istedim o da sarımsaklı, zeytinyağlı, parmesanlı spagetti önerdi. 4 euro, bir hayli pahalıydı ama daha fazla uğraşamayacaktım ve uğraştıramayacaktım. 

Amerikalı bira, Pakistanlı da meyve suyu söyledi. Meyve suyunu içerken bana fotoğrafını çektirdi, sonra fotoğrafın rengini değiştirip ailesine mesaj attı "İçki içiyorum." diye. Sonra qandırdım xD yaparak fotoğrafın orjinalini attı. Enteresan bir tip. Amerikalı "Türkiye Hindistan'da mı?" diye bir soru yöneltti bana. Bu nasıl soru lan? Barış Manço stayla yapıp açtım cüzdanımı çıkardım Euro'yu, bak Türkiye burada koçumm yaptım. Şimdi düşünüyorum da adam büyük ihtimalle Avrupa haritasının nasıl bir şey olduğunu bile bilmiyordur. Ve hiç de umrunda değildir Türkiye'nin nerede olduğu da. Buna karşılık sonradan gelen Makedon'a Bursa'dan olduğumu söyleyince nerede olduğunu bildiğini söylemişti. Nereden biliyorsun diyince "Coğrafya okuduk ya la." demişti.  

Muhabbetin detaylarını fazla hatırlamıyorum, çok keyifli bir muhabbet değildi. Spagetti yarım saatte geldi. Tabakta değil leğenin içindeydi mübarek, porsiyon bayağı büyüktü, suda değil yağda haşlanmış gibiydi. Ama epey lezzetliydi. Bu pub, Amerikalı sağolsun, hoşgeldin pubımız gibi bir şey oldu. Makedonyalı'yı da buraya getirdik, onun yemeği de yarım saatte geldi, Kanadalı da buraya geldi. 

Pubdan çıktık. Bir de yakındaki marketi gösterdiler bana, ismi Billa, gittiğimizde kapalıydı, saat 8'de kapanıyormuş. Yuh.

Yurt&Mutfak

Yurda geldik. Amerikalı yattı, bilgisayarını da önüne aldı film izlemeye başladı. Pakistanlı da yorganı çekti aynı şeyi yaptı. Bunu benim yapmam çok rahat değildi çünkü üst ranza bana kalmıştı ama Pakistanlı sağolsun kullanmıyorum diyip masayı bana bıraktı. Sonra adamlar bir daha kalkmadılar.

Yurt hakkında bilgi vermek gerekirse: 
Günlük 4 euro, aylık 85 euro. Avrupa birliği vatandaşlarına 75 euro. Slovaklara 40 euroymuş sanırım. Adamlar kendi vatandaşlarına torpil geçiyorlar, Bilkentte ise değişim öğrencilerine yurt beleş ve en iyi yurtları veriyorlar. Neyse. bizim odanın hemen bitişiğinde bir oda daha var. İki oda bir buzdolabını, bir lavaboyu ve bir de tuvaleti paylaşıyor. Tuvalete bir girdim yerde bildiğin kurtlar geziyor. Yer kıl, pislik dolu. O ne pislikti yahu. Neyse ki böcek yoktu. Diyeceğim ama 3 hafta sonra onlar da türedi, bundan sonra bahsederim. Bilkentte tuvaletler her gün temizleniyordu, burada temizleyen yok, senin sorumluluğun. Aynı şey oda için de geçerli tabii. Amerikalıyla Pakistanlı temizlemeye zahmet etmemişler pek. Çöpü dökmek de bizim görevimiz imiş, ilk gün Amerikalı dökerken öğrendim bunu da. Bir daha da dökmedi sağolsun. Pakistanlı da dökmedi, hatta daha odayı boşaltırken bile ağzına kadar dolmuş çöp kutusuna bir şeyler atmaya çalışıyordu. Ağzına kadar dolmuşken ve üzerinde sinekler uçuşuyorken ben döktüm, ben de tembel bir adamım ama adamlar benden beterdi. Neyse. 

Suyu nereden içeyim dedim? Amerkalı "Bana çeşme suyu temiz dediler ben içiyorum lavabodan." dedi. Peki dedim. Kaptım kupayı gittim mutfağa. Mutfak her katta x01 numaralı oda imiş. Normalde mutfak kilitli olurmuş, öğrenci kartını bırakıp anahtarı alman gerekirmiş. Anahtarı alanın da bir zaman kısıtlaması yok biri uyarmadıkça sonsuza kadar anahtarı elinde tutabiliyor. 

Ben girdiğimde mutfak açıktı. Siyah saçlı kısa boylu zayıf bir eleman tencerede bir şeyler pişiriyordu. Başladım su içmeye, bayağı da susamışım. Bir yandan çocuğa bakıyorum, çocuk da bana bakıyor bir de gülüyor. 

Bir anda sordu "Where are you from?" diye.
"Turkey?".
Gülerek bir şeyler söyledi. "Hoşgeldin" mi dedi ne dedi tam anlamadım.
"Where are you from?" dedim.
"Turkey." dedi.
"Abi nereden anladın?" 
"Normalde herkes suyu tuvaletin oradaki lavabodan içer yakın diye, sen mutfaktan içince dedim kesin Türk." 

Ve sanıyorum yurtdışında Türkçe konuşmadığım günler çok seyrek, 1-2 gün felandır. Daha Budapeşte'ye giderken "Bye bye Türkçe" (eheh) diye düşünmüştüm, Budapeşte'ye indiğim gibi Uludağlı hemşehrilerimle karşılaştım, şimdi de bu, ondan sonra daha bir sürü Türkiye'den gelen Erasmusçu, Erasmusçular gitti bu sefer benim gibi staja gelmiş Türk arkadaşlar, gittiğim gezilerde karşılaştığım benim gibi geziye gelenler ve dönerciler. Hatta Trencin diye ufacık (50 bin nüfuslu) bir yere gezmeye gitmiştim ki orada bile bir tane dondurmacı bir de Antalya kebapçsıyla karşılaşmıştım. Ekşi sözlükte okuyacağınız gibi yurtdışında Türklerle karşılaşmak nadiren de olsa hayırlı olmayabiliyor ama benim için kendinizi, belki de nedensiz yere, güvende hissediyorsunuz.

Bu arkadaş da Hatay'dan buraya Erasmus'a gelmiş. Bahar boyunca burada kalmış, önemli Avrupa şehirlerini gezmiş, olayı yalamış yutmuş yani, ay sonu dönecek. Çok iyi bir insan. İsmini verip ifşa etmeyeyim adamı gereksiz yere, Erasmusçu diyeyim.

*

Yurttan birkaç kare: (internetten aldım)

Yurtlar bölgesi:


Yurt:



Oda
Bizim oda bunun 3 kişilik ranzalı ve çift masalı versiyonuydu, bununla aynı boyuttaydı. Onu koymamışlar nedense.




Mutfak:


Duşlar (enteresan)