Zilina

Erasmusçu arkadaş bana şehri gezdirdi. Epey küçük bir şehirmiş, çabucak bitti gitti. Şehre giderken Aupark diye kocaman bir alışveriş merkezi var. Şehir merkezinde iki tane büyük meydan var, ikisi birbirine bitişik. İkisinin arasında Mirage Shopping Center isimli büyük alışveriş merkezi var. Üniversite de şehrin öbür tarafında olmasına rağmen çok uzak değil. Yurt üniversiteyle şehir merkezi arasında. Yurttan şehir merkezine gitmek yarım saat, üniversiteye gitmek 40-50 dakika. Yurda yakın bir yerde büyük bir yüzme havuzu var merkezi var, 1 kapalı 2 tane açık yüzme havuzu bir tane de kaydırağı var. Karşısında İtalyan dondurmacısı var, millet sıra oluyor dondurma almak için. Üniversiteye giderken karşı karşıya iki tane büyük alışveriş merkezi var, birisi Kaufland ki ben en çok buraya gittim, hem ucuz hem çeşit bol. Karşısında Carrefour var, kazık ama Türkiye'dekilere en benzer ürünler burada. Sebze yemeği ihtiyacımı buradaki konserverle giderdim genelde, adamlarda sebze yemeği kültürü yoktu çünkü et ucuz, et yenebilen bir şey orada, bizim gibi sebzelerle karıştırıp acayip yemekler icat etmekle uğraşmamışlar. Tesco isimli süpermarketler var birkaç tane, Amerikalı'nın bana gösterdiği Billaya göre ucuz. Billa Migrossa Tesco Bimdir diyebilriim hatta. Şehir meydanından tren istasyonuna giden bir sokak var bu sokakta da bir tane dönerci var işletenler Türk. Pastane var bir tane onun sahibi de Makedon Türkü imiş. Pastanede tüm tatlılar 1 euroydu sanıyorum epey uygun, tatlılar da lezzetli. Fakat bu pastanenin yerini unuttuğum için bir daha gidemedim ahaha. Bir de İstanbul kebap görmüştüm ama işletenler Türk değilmiş.

Şehirde ulaşım troleybüslerle sağlanıyor, yani çarpışan arabalardaki gibi üstteki tellere yapışık giden otobüslerle. Aşağıda gördüğünüz resimdeki teller telefon teli değil yani. Otobüs bileti ucuz, öğrenciye ilk 6-7 durak 35 cent, daha uzun gidecekseniz 45 cent. Bileti otobüs durağındaki makineye para atarak alıyorsunuz. Prag, Viyana gibi şehirlerin aksine burada çok kontrol oluyor, cumartesi sabah 7:40'ta kontrole denk geldiğim oldu o yüzden almama gibi bir lüksünüz yok. Slovakya fakirdir o yüzden özellikle turistlere geçirmek için sık kontrol yapar ona göre :)

Aupark:


Bu şehre gittiğimiz gün haftasonu idi, hava güneşli ve güzeldi, etrafta insanlar vardı. Hindistanlının ilk günü onu gezdireyim diye çıktığımda ise, pazartesi günü saat 7-8 daha hava kararmamış, şehir bomboştu. Yemek yiyecek yer arıyorduk ama çoğu yer kapanmıştı, bir pizzacı, bir bomboş Çin restoranını (bakkal büyüklüğünde) açık görmüştüm, en sonunda gidip Auparkta yemiştik ki ben siparişi verip yemeği aldıktan hemen sonra alışveriş merkezindeki restoran kepenkleri kapatmıştı, meğerse orası da 9'da kapanıyormuş. Korkutucuydu. Eurotrip filmini izlediyseniz hatırlarsınız (ki izlemediyseniz hemen izleyin) bir adam Bratislavaya gelen Amerikalılara "Buraya yazın geldiğiniz iyi olmuş, kışın çok depresif bir yer olabiliyor." diyordu. Hah işte onu yaşadım ben o gün. Auparkta da vejeteryan menü bulucam diye epey karın ağrısı çektikten sonra bulamayıp tavuk göğsü söyledim, erimiş peynir (sanırsam koyun peyniri, burada epey yaygın) ve pilavla geldi, Slovakya'da yediğim en güzel yemekti.


Kaufland:


Slovakyadaki (daha doğrusu tüm Avrupadaki) marketler bizden epey farklı. Ufak süpermarketler dahil hepsinde geniş bir içki reyonu, et reyonu (çünkü et lüks değil burada), su reyonu (üzümlü su, çilekli su, yaban mersinli su her tip su var. Bir ara hepsini denemek için geniş bir çaba gösteriyordum ki kestaneli sudan sonra ben de "Yeter lan." dedim, zaten çok gaz yapıyor)  ve bir de ekmek-pasta reyonu var. Bizim gibi şerbetli tatlılara sahip değiller, hiçbir tatlıdan bir fıstıklı baklava performansı beklemeyin, fakat vanilya kremalı ve reçelli daha doğrusu jöleli pasta çörekler gayet güzel. Kauflandda saat 7-8'den sonra her şeye %50 indirim giriyordu satılsın diye, ben de kendimi tutamayıp alıyordum. Belli bir süre sonra şeker bağımlısı olup çıkmıştım, her gün akşam yemeğinden önce pastaları çörekleri indiriyordum mideye. Buradan çıkaracağımız sonuç: Karatay halı efendi şeker uyuşturucudur yemeyin.

Marianske Meydanı:


marianskenamestie şeklinde telaffuzu zor, iki kelimeden oluştuğunu anlayabiliyorsunuz ama elinizdeki birleşik kelimeyi nereden ayırmanız gerektiğini bilmiyorsunuz. İlk geldiğimde ismin orjinalini unutup millete "Marianna messi nerede ya?" diye sormaya başlamıştım. Sanki Messi'nin annesini arıyorum :P. 
Burayı görünce aklıma "Little Boxes" şarkısı geliyor. Burada kafeler, restoranlar, barlar felan var. Bir de Enjoy Club var epey popüler. 

Şehir merkezinin göbeğindeki turist-info merkezi:


İçinde turist olmayan şehire bile koyuyorlar bunu. Takdir ettim. Gerçi ben hiç açık görmedim. 

Şehir merkezine inen merdivenler:


Kilisenin minareleri (eheh) fosforlu, geceli yeşil yeşil parlıyor. Bu resimde çok ışıklandırma olmadığı için belli olmamış gerçi, keşke kendim çekeydim. Tren garından yurda dönerken hep bu manzarayı izlerdik.

Burada fosforlar daha net:




Bu da şehir merkezi:



Güneşli ve kalabalık bir günde daha güzel tabii, bu resmi pek beğenmedim.

Şehir merkezi böyleydi. Üniversiteye de gittik. Üniversite için doğal bir parkın içindeki patikadan yürüdük. Üniversite ana binasına girdik, kovulduk çıktık. Ayrıntılar üniversite hakkındaki yazımda.

Zilina küçük bir şehil olduğu için apartman yok, müstakil evler var. Evler de çoğu Avrupa şehrinde olduğu gibi tek bir elden çıkmış gibi değil, zevkli. Ben şu evi çok beğenmiştim (gerçi biraz Amerikan özentisi bir tipi var):