Bugün derslerin başladığı gündü.

Gece 1'de yatıp sabah 6:45'te kalktım, tutturamadım uyku düzenini. Gittim kahvaltıya. Kahvaltıda zeytin, peynir, haşlanmış yumurta, domates, salatalık ve bal yedim, çay içtim. Fotoğraf

Kahvaltıda Malezya mutfağı bildiğin akşam yemeği sundu. Hayır dün akşam ne yediğimi hatırlamasam dünden kalmış herhalde diyecem. Neyse. Yemeği ilk geldiğim gün gördüğüm İsrailli eleman ve iki adları John ve Luiz olan iki Singapurlu arkadaşla yedim. İsrailli eleman büyük gösteriyordu, öğrendim ki 26 yaşındaymış. İsrail'de askerlik erkeğe de kıza da zorunlu ve uzun (erkekler için 3, kızlar için 2 yıl), bunları biliyordum fakat üniversiteden önce zorunlu olduğunu bilmiyordum. Enteresan. Adam bir de Rus asıllıyım dedi, aynı anda kavgalı olduğumuz (gerçi biriyle barıştık şimdi) iki milletten de izler taşıyan bu arkadaşa "Nası oluyo?" diye sormadım tabi. Şaka biyana o yönde herhangi bir konu açılmadı. Singapurlularla Singapur'un havası ve daha önce gittiğim ülkeler hakkında felan konuştum. İsmimle eziyet çektirdim millete yine. :P

Sonra kayıt için kayıt amfisine gittim. Orada 2 tane Sabancı'dan exchange öğrencisiyle tanıştım ki biri de bilgisayar mühendisliğinde okuyormuş. Kayıt bitti dağıldık.

Bundan sonra para değişimi için yine şehre gitmem gerekti ben de en yakındaki metro istasyonuna gittim. Bu 3. para değişimim. Singapur'un alışılmışın dışında bir özelliği havaalanındaki değişim değerlerinin şehirden iyi olması. Budapeşte'de komik rakamlar veriyorlardı sadece otobüs biletine yetecek kadardı almıştım. Bir de Prag ve Budapeşte'de (özellikle Prag'da) çeşitli oyunlar döner, adamlar para değerlerinin altına küçücük harflerle "Bu değerler sadece 100 euro üzeri bozdurmalarda geçerlidir." tarzı bir şey yapar, siz de kaç parayı alacağınızı sormadan parayı verirseniz geri alamazsınız. Burada da aynı şeyi yapıyorlar mı diye her seferinde sordum, anladım ki yapmıyorlar. Ülke gelişmiş olunca kültür farketmiyor bu konularda anlaşılan.

Akşama doğru ilk dersime gittim. Ders amfideydi. Şöyle bir manzara:


Ders computer networks dersi, hoca bir şey göstereyim derken server error verdi. :P Dersi pek dinleyemedim. Adamın ağır Çin aksanı var. Tier 1 diyorum Tayvan diye çıkıyor ağızdan, arkada Singapurlular bile dalga geçiyor (yani sanırım buna gülüyorlardı). Aslında zorlarsan anlaşılıyor da insan dinleyemiyor. Amfi konsepti alışık olduğum bir şey değil, Bilkentte dersler bu kadar kalabalık değil ve ders daha interaktif, hocanın slayt okuduğu ve fazla interaktif olmayan derslere de ben gitmiyorum zaten kitaptan hallediyorum.

Klimayı da açmışlar sonuna kadar, mayıştım iyice. Singapur'da içerisi dışarısı, dışarısı içerisi gibi, temiz hava almak için içeri giriyorsun. Çıktım ben de. Dışarıda da şakır şakır yağmur yağıyor, şemsiyemi almıştım neyse ki. Otobüs durağına gitmeye başladım.

Otobüsler şu meşhur "Çin'deki / Japonya'daki trenler" videosundaki gibi, İstanbul metrobüslerinden beter:


(bu çok dolu değilmiş gerçi)

Ardından exchange partisi adı altında okul tarafından düzenlenen kokteyle katıldım. Epey kalabalıktı. İkramlar falan. Kulüpler stand açmışlar kulüplerini tanıtıyorlar. Kart oyunları kulübünü görünce Yugioh anılarım depreşti, bi deste bulup oynamak lazım aslında.  Bir de Capoeira kulübünü gördüm ki o da Tekken anılarımı depreştirdi fakat ben Street Fighter oyuncusuyum. Yine Sabancı'dan birileriyle tanıştım, ardından üzerimdeki Hard Rock Cafe Budapest tişörtümü gören biri "Merhaba merak ettim de acaba Macar mısınız?" diye sordu. Ben de "Hayır ama Budapeşte'yi çok sevmiştim." dedim. Kendisi hiç Macar biriyle tanışmamış burada. Biraz adım üzerine geyik döndü, malum Macar mitolojisinde de yer alan bir kuşu temsil ediyor adım. Ardından onun arkadaşı Finlandiyalı biriyle konuştum. Bu arada hava ikinci kez yağmaya başladı ama ne yağış, müzikle de birleşince bir şey duymak insansızdır. Bizim ülke şu an bundan 50 derece daha soğuk dedi Finlandiyalı. Gerçi bizim Ankara da sabahları öyle :P Her "buyrun ikramlar işte takılın kendi aranızda" tipi konseptsiz etkinliklerde olduğu gibi çok geçmeden sıkıldım. Pakistanlı olduğunu tahmin ettiğim İngilizcesi oldukça iyi bir eleman yarışmalar düzenliyordu, böyle Serdar Ortaçla hep beraber tipi bir yarışma sunuyordu, müzik çalıyordu bir anda duruyordu devamını tahmin etmeye çalışıyorlardı falan.



Ardından başka bir oyunun anonsu yapıldı. Bir oyun tanıttı eleman ama anlamadım, fakat yine de katılayım dedim. Sonra çaktım kı tüylü bir topu sektirmekmiş mesele. Top sektirmeyi de hiç beceremem. Şöyle bir top (?) var ismi "jianzi" onu sektiriyoruz. El yasak.


3 takıma bölüştük, ben ve sanırsam Amerikalı iki eleman anca 5 yapabildik. :facepalm: Zordu biraz. İkinci takım da 5 yaptı. Üçüncü 9'a düştü. Onlar seyahat indirimi kazandı sonra hepimize tişört hediye ettiler güzel bir anı olarak kaldı.

Bir de bulunduğum yurdun (Residential College 4) kendi öğrencilerine özel bir aktivitesi vardı "Mass games" diye. Ben böyle yuvarlak masa etrafında toplanmış kart oynarken şömine karşısında şarabını yudumlayım sohbet eden küçük bir kitle hayal ederken (biraz abarttım evet, 35 derecede ne şöminesi :D) bileklerine balon bağlayıp patlatmaya çalışan çocuklar gibi şen bir kitle çıktı karşıma:



Böyle balonları patlatmaya çalışıyorlar, patlatanın arkasında kuyruk oluyorlar falan. Ben sumo edasıyla daldım ortaya, kızları korkutup kaçırdım sürekli :P

Bu bitti sonra ip atlama, körebe ve takip edemediğim birkaç oyun daha oynadılar sonra kazananları açıklayıp abur cubur dağıttılar. Bir tıp öğrencisiyle konuştum, "Napıyorum ben burada ders çalışmam." lazım falan diyordu. Muhtemelen şakasına söylüyordu fakat tıp öğrencisi her yerde meşgul anacım. Sonra masadaki jianzi ilgimi çekti, bu buraya mı özel dedim "Güneydoğu Asya'da yaygın." dedi. Biraz oynadık. Yoruldu, ben kaptım jiaziyi diğer elemanlara götürdüm. Çember yapıp sektirdik. Normalde çember yapıp voleybol oynardık, bu sefer jianzi oynadık :d

Oyunların sonlarına doğru sabah tanıştığım elemanlardan biri geldi "Naber Tuğrulcan?" dedi. Şaşırdım, ben elemanın ismini hatırlayamadım o böyle zor bir ismi hatırladı. Telefonumu aldı, seni whatsapp grubuna ekliyim dedi, House Leo grubuna ekledi. Lannister olduk. Burada her yurdun grupları varmış. "Hogwartstaki gibi, eğlenceli oluyo." dedi. "İsmin nasıl yazılıyordu böyle mi?" dedi. "Turijan" yazmış. "Ok ok" dedim:D Başarılı bir adaptasyon.

Bununla da gün bitti. Saat 10 gibi uykum geldi, yattım, hemen dalıp 2'de uyandım. Yahu erken yatıyorum, ertesi gün erken kalkıyorum öbür gün daha da erken uykum geliyor. Türkiye'de bol bol şekerleme yapan biriyim, vücut gece uykusunu şekerleme mi sanıyor nedir.