Bu yazımda, burada tam olarak ne yapıldığını, 5 hafta boyunca bizim ne yaptığımızı ve 9 hafta boyunca ne yapıyor olmamız gerektiğini anlatacağım.

Biz kimiz, buraya neden çıktık?

Konuya tamamen Fransız olanlar için önce üniversite ne, lab ne, hoca ne, big bang nasıl koptu onu anlatayım. Üniversitelerde araştırma işi şöyle işliyor: Bir hoca var, bunun ya kendisine ya da birkaç yancısıyla oluşturduğu gruba tahsis edilen bir "lab" var. (Bilkentte Bioinformatik labında 5 hoca var, aralarında kavga etmiyorlar mı merak ediyorum.) Bu lab dediğimiz şey aslında bir topluluk, beyaz önlük giyip deney tüpleriyle oynanan yer değil yani. Hoca + hocanın yanında çalışan yani "postdoc" yapan maaşlı kişiler + hocanın doktora öğrencileri + hocanın master öğrencileri + hoca lütfedip kabul etmişse hocayla resmi bir bağı bulunmayan gönüllü çalışan aşırı hırslı ve inek lisans öğrencileri bu topluluğu oluşturuyor. (Son gruba dahil olmak önceki gruplara dahil olmanın kapılarını açıyor.) (Çok gizemli konuştum ama evet.) Üniversite bu laba para veriyor ki bu çalışanlar açlıktan ölmesin. Paradan hoca nasipleniyor postdoc yapan maaşlı çalışan nasipleniyor. Eğer doktora öğrencisi ile master öğrencisi "araştırma asistanı" statüsündelerse onlar da nasipleniyor (zaten değillerse labta işleri ne?) Lisans öğrencilerine bir şey yok tabii. Bu kişiler (bu hoca da olur öğrenci de, ama son gruptakiler olmaz pek) bir "problem" buluyor. "Bunu çözelim" diye araştırma önergesinde (research proposal) bulunuyor. Sonra bu araştırma önergesinde bu problemi çözmeye yönelik neler yapabiliriz düşünüyorlar. Hoca burada "supervisor" yani gözetmen veya müfettiş konumunda olduğundan öğrencilerine sen bunu araştır, şuna bak, şu tip makaleleri gözden geçir geçmişte buna benzer bir şey yapılmış mı varsa üzerine koyalım aynısı yapılmışsa hiç yapmayalım her şeyi kağıt öğütücüsüne atalım vs. Düzenli yaptıkları toplantılarda gelişmeleri aktarıyorlar, hoca da bizim asistanlar çalışıyor mu yoksa yan gelip yatıyor mu diye kontrol ediyor. Şartlar olgunlaşmışsa araştırma önergesi oluyor sana araştırma projesi. Tabii bu projedeki verileri toplamak için deney yapmak gerekiyor ve bunun için de para gerekiyor. Örneğin bizim labta bir yığın samsung tablet var, çizim toplamak için al(dır)mışlar. TUBİTAK gibi çeşitli kurumlar beğenirlerse projeye sponsor oluyorlar yani laba para veriyorlar. Sonra lab deneyler felan yapıyor, topladığı verileri kullanarak makale yazıyor, biz ne yapmak istedik, ne yaptık, iyi yapabildik mi, bunu yaparken ne kullandık, sonuçlar neler onu bir güzel anlatıyor ve yüklü bir miktar para ödeyerek akademik bir dergiye postalıyor "okuyup incelesinler beğenirlerse dergilerinde yayınlasınlar" diye. Birkaç ay sonra dergiden cevap geliyor "Allah belanızı versin ne biçim İngilizceniz var okurken kör olduk düzeltip geri gönderin şunu." diye. Düzeltip geri gönderiyorlar ve şansları yaver giderse makale basılıyor ve labta "Hobaaa makalemiz çıktı" diye şampanya patlatıyorlar. Sonra isterlerse bunu geliştiriyorlar ve "Biz fi tarihinde bir makale yazmıştık, bu makalede verileri toplarken A algoritmasını kullanmıştık ama iyi halt yemişiz. Labımıza azimli diye bir stajer geldi ve B algoritmasını kullandı. %70 olumlu sonuç almıştık şimdi %85 alıyoruz." ve yenisini yazıyorlar. Bu arada mastır öğrencileri mastır tezi vereceğim diye kendi araştırmasını yapıyor ve bunu yaparken tabii hocasına danışıyor. Doktora öğrencisi de aynı şekilde doktora tezini veriyor. Sonra "Ben Prof. Dr. Ahmet Mehmetoğlu'nun gözetiminde master/doktora tezimi verdim." diye mezun oluyorlar. Hoca da "Şu öğrencilerin gözetmenliğini yaptım bir tanesi atomu parçaladı en süper benim." şeklinde yazdıkça yazıyor CV'sine. Lisans öğrencisi ise "Hocam labınızda o kadar beleşe çağırdım bana bir referans mektubu yazsanız da Amerika'ya doktoraya gitsem." diye hocanın kapısı tıklıyor hoca da "Ali Velioğlu labımda dört ay çalıştı, şu şu projede görev aldı, şunu yaptı, arada işleri savsakladı ama olsun tanırım iyi çocuktur." tipinde bir referans mektubu yazıp öğrencinin istediğini üniversitelere postalıyor. Sistemin çarkları böyle dönüyor.

Ya Bizim Lab?

Bizim çalıştığımız labın ismi "Intelligent User Interfaces Lab" yani "Akıllı Kullanıcı Arayüzleri Laboratuarı." Bu, "Human-Computer Interaction" yani "İnsan-Bilgisayar Etkileşimi" isimli bilgisayar alanının alt alanı diyebiliriz.

İnsan-Bilgisayar Etkileşimi özetle şu; şimdi bu bilim adamları bilim yapıyorlar ama yeni yöntemler algoritmalar keşfediyorlar falan ama bu bulunan şeyleri nasıl insancıl hale getireceğiz, yani insanlık bunu nasıl kullanacak? Atıyorum elimizde 5 tane nokta var, A, B, C, D ve E noktaları. A'dan B'ye ve C'ye bağlantı var. B'den A'ya ve C'ye bir de E'ye bağlantı var. D'den A'ya ve C'ye bağlantı var. E'den ise sadece C'ye bağlantı var. Bilim adamları bir makale yazıyor ve bu aradaki bağlantının türüne göre, ortak bağlantılardan dolayı B'den de D'ye de bağlantı olabilir diyor. Sonra Mark Zuckerberg efendi bunu görüyor ve "Tanıyor Olabileceğiniz Kişiler" ayağına bu teoriyi uyguluyor. (Detayları okumak isteyenler: https://www.quora.com/How-does-Facebooks-People-You-May-Know-work) Sonra bilim adamları bakıyorlar işi onlar yapmışlar ama kaymağını şekerberg diye biri yemiş. "Ya en iyisi biz de üniversitelerimizde Social Computing diye araştırma laboratuarı açalım da voleyi biraz da biz vuralım para hep yahudilere gitmesin." diyorlar. Facebook türevlerini geliştirmek (veya tahtından etmek) için Social Computing, Windows yeni sürüm çıkarırken en "Kullanıcı dostu" dostu işletim sistemi olsun diye "x User Interfaces", şu google mapsi kullanarak pokemon go diye bir oyun çıkaralım paraları cukkalayalım diye "Augmented Reality" labı ve bunun gibi lablar peyda oluyor ve bu labların çalışma alanlarının bütününe "Human-Computer Interaction" diyoruz.

Önceki yazımda olayı televizyon benzetmesiyle basitçe açıklamıştım ama bu sefer bununla uğraşmayıp tam olarak ne yaptığımızı yazacağım fakat elimden geldiğince basit anlatacağım. Bilgisayar mühendisliği okumayanlar yine de staj/araştırma stajı nasıl oluyor (gerçi her disiplinin stajı farklıdır) az biraz daha bilgi edinmek isteyen teknik detaylara aldırmadan okusunlar bence.

Ayrıntılar

Bizim labımız "Intelligent User Interfaces" labı ve hocamızın uğraştığı işler genellikle çizimle yani "Sketch"le alakalı. Asistanımız (master öğrencisi) gelmeden önce bize üç tane makale verdi, 2'si hazırlık niteliğinde, birisi ise bizim hocanın ve şu an üzerinde çalışılan projenin makalesi. Ayrıca Python, numpy ve Android bakıp gelin dedi. İlk hafta dört kişiydik, oturup makaleleri okuduk, anlamadığımız yerleri sorduk, asistan makalede kullanılan yöntem ve algoritmaları tahtada anlattı ve bizim bunlarla ne yapmamız gerektiğini söyledi. Neyin hazır bulunduğunu neyi bizim baştan yazacağımızı söyledi.

Makale özetle şu: Daha önce "çizerek video araması yapan" bir kullanıcı arayüzümüz var. Bu arayüzün arkasında çalışan program önce çizimlerle çizilen şeyin ne olduğunu "öğrenerek" hafızaya atıyor sonra yeni gelen çizimin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Nasıl oluyor bu? Diyelim gergedan nesnesini hafızaya atmak istiyoruz. Gergedan çizmesi için 50 kişi ayartıyoruz. 50 kişinin hepsi bir yere bakmadan kafasına göre bir gergedan çiziyor, kimi gergedanı profilden alıyor kimi önden, kimi ot yerken çiziyor, kimi boynuzunu büyük çiziyor bazıları poposunu küçük çiziyor vs vs. 50 çizim toplanıyor. Bir de bu çizimleri toplayan kişiler çizme işlemini tablette yaptırdıkları için tablet bir gergedan çizimi son halini alana kadar ki versiyonlarını da hafızaya atıyor oluyor sana "kısmi çizim". Demek istediğim şu; adam geliyor yuvarlak bir gövde çiziyor - tablet bunu kaydediyor - gövdenin soluna kafa çiziyor - tablet gövde+kafanın bulunduğ ayrı bir çizim resmi kaydediyor. Gergedan sol halini alana kadar bu böyle devam ediyor. Elimizde tam çizim ve kısmi çizimleri kullanarak gruplandırma yapıyoruz. Sonra tahmin aşamasında yeni bir çizim geliyor ve bu programımız bu çizmin en yakın olduğu grupları tahmin edip sonucu gösteriyor ve tadaaaa!!
Daha önce bu gruplandırmayı "k-means" algoritmasını kullanarak yapmışlar. Bizim hoca da "bunu ck-means" ile yapalım demiş. (Hoca aslında burada makine öğrenmesiyle alakalı olan kümelendirme (clustering) işi için kullan k-means algoritmasının bir değişini kullanmış bizim projeye daha iyi uyuyor diye, daha da detaylara girmiyorum.) Bir de attığımız her çizikte sonuç çıksın ve bizim çizdiğimizi tamamlamaya çalışsın demişler. Yani "autu completion" yani "otomatik tamamlama" yapalım demişler. "İncir çekirdeğini doldurmayacak kadar küçük" bir "geliştirme"ye benziyor öyle değil. Bilim birikimli gidiyor. Örneğin bu çalışma bitince hoca(+lab) gidecek "Biz böyle çizimden video bulma projemiz vardı ki biz bunu ck-means ile güçlendirdik, şimdi bunu futbol formasyonlarını çizerek o formasyonu maçlarda kullanan takımları bulan bir arayüz yapalım Morinyoya satalım." diye bir proje üretecek. Bu böyle gider.

Peki bu projeyi bitirmek için ne yapmamız gerekiyordu? (Kalınla işaretlenenler benim yaptıklarım.)
1- K-means algoritmasının koda dökülmüş hali hazırdı ama ck-means'e çevirmek gerekiyordu.
2- Tahmin etme kodu hazırdı ama projenin bütününe adapte etmek gerekiyordu.
3- Android arayüzü sıfırdan yapılmalıydı.
4- Android arayüzünden resim gönderilen resmi alıp 1'deki programla "öğrenme" işlemini yaptıktan sonra gelen resmi 2'deki tahmin etme programına gönderen bir "server" yazılmalıydı.
5- Daha önceki makaleden hareketle bir web arayüzü yapılmıştı ama biz her çiziği ayrı olarak kaydettiğimiz değişik bir veri yapısı kullanıyorduk. Bu veri yapısını yazıp eldeki web arayüzüne yedirmek gerekiyordu.
6- 1 ve 2'de yapılanları web arayüzüne yedirmek gerekiyordu. 
7- Web arayüzü sadece k-means kullanarak yapılan gruplandırmadan çıkan tahmini gösteriyordu, her iki yöntemden gelen tahmini gösterecek şekilde arayüzü özelleştirmek gerekiyordu.
8- 1 ve 2'de yazılan programlar hızlı çalışsın diye kodlar "Paralel Programlama" uygulanmalıydı. (İsminden dolayı çokça dalga konusu oldu bunu yapan arkadaş.)
9- Yapılan gruplandırmayı grafikle görselleştirme.
10- Kümelendirmeleri kaydetme.
11- Diğerlerinin yaptığı benim haberim olmayan birkaç görev.
12- Birileri boş durmasın diye verilen ne olduğunu bilmediğim birkaç ıvır zıvır görev.

Bu görevler nasıl dağıtıldı kim ne yaptı onu anlatayım.
1. Hafta
1-2. Gün: Hepimiz makale okuyup olayı anladık. Ben arada coursera.org'ta takıldım.
3. Gün: Asistan bizi iki gruba ayırdı, beni İranlı ve Hindistanlıyla "yabancılarla iyi anlaşırım" diye birinci gruba, diğerlerini ikinci gruba attı. Bize ck-means için şu fonksiyonu beraber yazın dedi. Fonksiyonu beraber yazdık güya ama İranlı eleman Python bilmiyordu, benimki daha çok ders vermek gibi bir şey oldu.
GSÜ'lü ile Boğaziçili'ye siz de hazırdaki k-means ile tahmin (lib-svm) kodlarını inceleyin dedi.
4. Gün: K-means'te bir pürüz çıkmış, detayı bilmiyorum, baştan yazılması gerekiyormuş. Asistan "Tamam onu ben baştan yazacağım." dedi. Ama bizim işimiz yoktu, "Sen onu bana sal." dedim. "Tamam." dedi. Fakat İranlı "Sen yazarken ben de bakmak istiyorum ama şu an Tahran'a rapor göndermem gerekiyor." (adam ajan beyler) diye tutturduğu için işe o gün başlayamadım.
5. Gün: Sabah benim için, (gece de Türkiye için) kötü bir şey oldu. Yataktan kalkamıyordum, üzerimde acayip bir ağırlık. Hastalık mı yoksa tembellik mi kestiremedim. "Abi ben öğlen gelecem." diyip yattım. Öğlen geldiğimde gördüm ki İranlı benim gösterdiğim nezaketi bana göstermemiş, benim işi de o ve GSÜ'lü almış. Ofiste işsiz güçsüz pokemon izledikten sonra yurda yatmaya döndüm. Geceye kadar uyuduktan sonra (harbi hastalanmıştım, işin garibi o gün oda arkadaşım da bütün gün hasta yattı ve ertesi gün GSÜ'lü de hastalandı. Öğle yemeği mi dokundu ne?) laptopu açtım ve ülkede olaylar olaylar. Neyse konuyu dağıtmayayım.

Bugün benim için (de) bir dönüm noktasıydı. Bu "algoritmayı koda dökme" işi elimden gidince projenin asıl eğlenceli ve eğitici kısmını kaçırıp eldeki kodlara bir şeyler yapma, başka kodları eldekilere uyarlama, hazır frameworkleri kullanarak web sitesi ve serveri yapma gibi ıncık cıncık işlerle uğraştım hep. Bu işler sıkıcı ve angaryaydı. Aynı zamanda sürekli başkasının yazdığı kodu okumak ve öğrenmek gerekiyordu. Fakat işin ilginç yanı bu iş aynı zamanda benim geçen sene öğrenmek için gidip sıkıldığım için öğrenmediğim/geliştirdiğim javascript ve pythonla web sitesi yapma işlerini tekrar edip adamakıllı öğrenmemi ve kendi projelerimi geliştirmeye başlamamı sağladı.

Yani aslında iyi oldu.

2. Hafta 
1. Gün: 2'si de Bilkent'ten olmak üzere iki yeni kişi daha geldi. Biri mezundu. Öbürü sınıf arkadaşımdı. Onla adamların yazdığı ck-means'e test metodu yazdık. Sonra asistan geldi grupları görevleri tekrar kardı. Mezun Bilkentli, ben ve İranlı'yı bir grup, GSÜ'lü, Boğaziçi ve Bilkentli'yi bir grup yaptı. Onlara 1. ve 2. görevi verdi. Bize ise 3. görevi. Fakat ortada bir sorun vardı. Buraya gelmeden önce verdiği çizelgede Android işi 5-6. haftada yapılacaktı, ben de o zamana kadar öğrenirim diye evde androidle pek uğraşmamıştım. Fakat çok kalabalık olduğumuzdan işler hızlı gidiyordu. Mecburen "Abi ben Android bilmiyorum." demek zorunda kaldım. O da mecburen bana tamam sen serverı yaz o zaman dedi ve tam olarak ne istediğini çizerek anlattı.
İlk gün anlattığı şeyle biraz uğraştım ama beceremedim, öbür güne kaldı.

2-4. Gün: Serveri yaptım (aslında bu zor bir iş değil, sadece mantığını okuyup anlamam zaman aldı.) Aynı zamanda android uygulaması da bitti. Fakat Android uygulamasından gelen istekleri karşılayamıyordum.
Anlaşılan server çalışmıyor diyip başka bir programlama kütüphanesine geçtim (ve hayatım değişti eheh. ) Yine mesaj falan alamıyordum. Başkasının bilgisayarından benim servera mesaj atmayı test ettim, oldu. Hata Android uygulamasındaydı. Asistan baktı biraz, "Şu şöyle olmaz." falan dedi. Sonra çözdüler.

4-5. Gün: Server işi bitmişti. Asistan düşündü ben ne iş vereyim buna diye. "İleriki haftalarda ben labın bilgisayarını getireceğim orada hazır bulunan web arayüzüyle çalışacaksın ona adapte olmak kolay olsun diye bu android uygulamasına benzer bir web uygulaması yap dedi. 5. görevde bahsettiğim veri yapısını kodladım. Bir de eldeki serverı kullanarak bir web sitesi yaptım çizim yapıp, kaydedip servera gönderen.

3. Hafta
1-3. Gün: Yukarıdakine devam. 2-3. gün gibi web uygulaması da tamamen bitti. Aynı zamanda diğer grup kümelendirip tahmin etmeyi bitirdi. Yani proje bitmişti.
4. Gün: Garip bir şey oldu. Adamların yaptığı kodu alıp serverımda çalıştıramıyordum, "şu hatayı aldığımızdan olmuyor. senin serverı bizim koda atalım." dediler. Yaptık, evlat olsak sevilmeyecek bir kod çıktı ortaya. Aynı zamanda proje teorik olarak bitmişti, androidden gelen çizimi alıp tahmin koduna ilettim ve arkadaşla heyecanla sonuca baktım ama ben uçak elma armut gibi cevaplar beklerken karşıma bir yığın hata geldi. Çıkış saati de yaklaşmıştı. Sinirim bozuldu güle güle dedim çıktım ofisten.
5. Gün: Bilkentli eleman ofiste biraz daha kalıp server kodunu eşeleyip (önce bende hata buldu sanıp üzüldüm hatta) hatayı bulmuş, androidden gelen mesaj hatalıymış. Onu düzeltince proje çalıştı. Geçen gün bu şerefe nail olacakken fırsatı kaçırdığım için üzüldüm ve tabii kıskandım. Bu arada kendi yaptığım web uygulamasında da programı çalıştırdım ve tahminleri aldım. Androidde yapılanın aynısını webte yapmıştım. Sahte bir mutluluk yaşadım.

3. Hafta - Haftasonu
Server yazarken kullandığım kütüphaneyi (Flask) çok sevmiştim, aynı zamanda grupça oynadığımız Spyfall diye bir oyun vardı. Bu oyun Hırsız-Polis oyunu gibi bir şeydi di mi ama kimin hırsız kimin polis olacağına site karar veriyordu ve aynı zamanda içinde oyunla alakalı bir kitapçık barındırıyordu. Dedim bunu kişisel proje olarak yapayım ve kolları sıvadım.

4. Hafta
Bu hafta GSÜ'lü paralel programlamayla uğraştı, Bilkentli(ler) Android programlama işine yardım etti. İranlıya fazla iş kalmadı, ne yaptı ben de bilmiyorum. Boğaziçili kümeleri kaydetme + görselleştirme + bilmediğim birkaç şey yaptı. Asistan 9 hafta olarak planladığı kısım bitmişti ve biz üzerine koyuyorduk. Hatta bu üçü sınıflandırmayla ilgili alternatif bir fikir buldular ve hocaya sundular. "Uğraşsak makale (makale değil de workshop) çıkarırız." diye hayallere kapılmaya başladılar. Fikri ben bulmadığım halde ben bile oldukça heyecanlanmıştım. Aslında şimdi düşünüyorum da şuradan daha yürürlerse asıl araştırma stajını onlar yapacaklar, daha yazılım dışında bir şey yapmadık çünkü.
Ha sunum demişken, biten projeyi de hocaya sunduk, pek ipucu vermese de beğenmiş görünüyordu.

1. Gün: Asistan eski makaleye göre yapılan web arayüzünü içinde bulunduran bilgisayarı getirdi ve ben de 6. ve 7. görevi yapmaya koyuldum. Takdir edersiniz ki bu iş çok sıkıcıydı çünkü yaptığım şey iki tane benim tarafımdan yazılmayan kodlar bütününü birbirine zamklamaktı. İşini profesyonel yapan yazılım firmalarında mühendisler kodları okuyacak diğer insanlar eziyet çekmesin diye kodlara yorum yazarlar. Fakat bu kodlarda yorum diye bir şey yoktu, adamlar neyi neden yapmış hep kendim okuyup anlamam gerekiyordu, bu da zor ve yorucuydu.

Bu adaptasyon işinin iki yarısı var, biri browserda (mozilla firefox, internet explorer vs.) çalışan kısmı adapte etmek ikincisi arka planda yani serverda çalışan kısmı adapte etmek. İlkiyle başladım.
3. Hafta yazdığım web arayüzünü buna adapte ettim ama sürekli "timed out" diye bir hata alıyordum. Aynı zamanda uygulamanın serverıyla haberleşemiyordum.

2. Gün: "timed out" hatasından kurtulamadığımdan her şeyi silip işe yeniden başladım fakat gördüm ki kod normalde de "timed out" hatası veriyor. Başlarım böyle işe diyip bu sefer ikinci yarıya başladım. Ama bu da zordu. Eldeki projede adamların yazdıkları dosya isimleriyle bizimkilerin yazdıkları aynıydı ve bu çakışmalara sebep oluyordu. Ayrıca eldeki proje bizimkilerin kullandığı verileri görüp yükleyemiyordu.

3-4 Gün: Hatayı hala halledemedim. Bilkentli'ye pasladım ama o da bulamadı (veya uğraşmadı.)

5. Gün: Bugün asistan düğüne gittiği için işi tatil etti. Ben işe geldim ama batsın bu dünya diyerek işi bıraktım kendi projemi yazdım. Kendi projemi yazarken staj projesindeki hatamı bulmuştum. Ama staj projesine devam etmedim, büyü bozulsun istemedim, ofisten mutlu ayrılmak istedim:))

5. Hafta
Bu hafta Hindistanlı bir eleman geldi. Zekeriyaköy'de oturuyormuş. Çocuk liseli olduğundan asistan ona ıvır zıvır bir şeyler verdi. Frizbi oynuyor musun dedim, "Evet ama biz normal kurallarla oynamıyoruz, sert oynuyoruz, frizbi rugby karışık bir şey oynuyoruz." dedi. Akşam oynadık, adam maçı bırak frizbi atarken sakatlandı ya la ahahaha. Barbar Türkler çocuğu ilk günden sakatlayıp eve postaladılar. Bir daha kendisinden haber alamadık. İranlıya sarıldık seni de kaybetmeyelim diye ehehe. Bu da böyle bir anımdır.

1-2. Gün: Paralel programlama güçlü bir bilgisayar istediğinden labın bilgisayarını Bilkentli kaptı. Bense "işler tıkırında... ben işe devam edince her şey bitecek. yeee." diye kendimi avutarak kendi projeme devam ettim. Hatta bitti. Benim oynadığım spyfall versiyonunu arkadaşla oynadık fakat tam olarak bitiremedim. Server paso çöktüğünden oyuna gir çık yapmaktan bıktı millet :P

3-4 Gün: Öbür bilgisayardaki sanal makineyi kendi bilgisayarıma kurayım dedim ama olmadı. Yine oturdum labın bilgisayarına (değişimli kullandık), sıkıntıyı çözdüm, önceki hafta sıkıntı yapan ilk yarıyı tekrar yazdım ama bu sefer sıkıntı çıkmadı, biri okuyup üfledi mi koda nedir? Fakat arayüzü biraz baştan savma yaptım, asistana gösterip bana yeni iş ver dedim ama "Hoca böyle istemiyor." diyip reddetti. Baştan savma yapmamın nedeni adamların yazdığı websitesi (html, css) kodlarını okumak istemememdi ama el mahkum okumak zorunda kaldım. İşi büyük oranda hallettim ama bitmedi.

5. Gün: Bilkentli aldı bilgisayarı. Bense bu sefer başka bir kütüphanede başka bir projeye başladım. Öğrenme hevesim gelmişti resmen.

6-7. Gün: 1-2. Gün yatınca haftasonu da laba gitmeye karar verdim. Yarın gidip şu arayüz işini bitiriyorum hayırlısıyla.

*

Bu yazıyla da ilk 5 haftayı ayrıntılarıyla verdim. Bir ay sonra hem bu projede ne olup ne bitti hem de başka insanlar ne yaptı ayrıntılarıyla yazıp yazı dizisini noktalayacağım.

Takipte olan varsa önümüzdeki günlerde Singapur hakkında 1-2 yazıyla Singapur serisini de noktalayacağım. Daha sonra 21 günlük Güneydoğu Asya gezi yazılarına kaldığım yerden devam edeceğim.