KUSRP bitti, hatta biteli 1 hafta oldu. Arada ben tembellik yapıp oyunlara daldığım için yazı yazmadım. Neyse aynen hafta hafta yazmaya devam ediyorum şimdi.

KALAN GÜNLER

5. Hafta Cumartesi
Haftaiçi iki gün ense yapınca cumartesi laba gideyim dedim. Yapmam gereken eldeki programda çıkan ve yine eldeki programın hazırladığı sonuçları bastıran popup'ın aynısından bizim sonuçlar için de bir tane yapmaktı. Ben de adamların popup kodunu kopyalayıp kendiminkine uydurup, hemen altına yerleştiriyordum ama siteyi açınca acayip acayip yerlerde popup çıkıyordu. İşin kötü yanı bu kadar basit bir şeyle tüm gün uğraşmak çok sinir bozucuydu. Üniversitedeyiz, yanı başımda adamlar araştırma yapıyor ben popup bastırmakla uğraşıyorum. Eh anasını.
(Bir yandan da yeni mezun olup ASELSAN'da çalışan arkadaşla iletişimdeyim. Orada da adama bunu yaptırıyorlarmış. Enteresan.)

6. Hafta
1. Gün: Salak problemi hala çözemedim. Bir popup basmak bu kadar zor olabilir mi arkadaş? Çıktım labtan öğle yemeğine gittim, Kapadokya'ya giden Hindistanlı arkadaşlarla muhabbet falan ettim, baloncu adam elemanları "rüzgar var" diye saçma sapan yerlere götürmüş onu dinledim, sonra yurda döndüm, çamaşırları yıkamaya attım, öğle uykusu yaptım, akşam laba döndüm, labtan yurda geçen arkadaşlarla karşılaşıp "İkinci öğretime geçtim." dedim. Kendi kendime "Ya bu işi beceremedim en iyisi alternatif bir çözüm bulayım kutunun dışından düşüneyim bir şey deniyeyim." falan diye monologlar yaptım. " Gittim kodda hazır bulunan popupa benim sonuçları yazdım her şey çözüldü. Çiçekler açmaya, kelebekler uçuşmaya, kör buzağı topallamaya başladı. Asistana "Siz benden su yılanı istiyorsunuz ben size yılan balığı vereceğim." diye analoji yaptım "Ne diyon topraam" diye cevap verdi.

2. Gün: Bugün eldekileri hocaya sunacaktık. Yalnız komik bir şey oldu, işi gecenin bir yarısı bitirince sunum aceleye geldi, benim kodlar virtual boxta olduğu için print screenle ekran görüntüsü alamadım, "La gece gece bunla mı uğraşacam." diyip ekran görüntüsünü telefonla fotoğraf çekerek alıp sunuma koydum. Hoca bakıyor "Olm bu uygulamanın ortası neden parlıyor." diye. Zaten bir şey sunamadım da, konuşurken azıcık tekleyince hoca "okey okey" dedi geçiştirdi çünkü sunumdaki en son kısım benimdi ve hoca da sunumun gereğinden uzun sürmesinden pek hoşnut değildi.
İş hemen hemen bitmişti. Sunumdan sonra asistanla yapılabilecek ekstra görevleri konuştuk. "Adamlar koda bir şey eklemiş, çizdiğimiz nesnenin ismini döndükten sonra (örneğin uçak) aynı zamanda eldeki en yakın uçak çizimini gösteriyor. Biz sadece temsili bir uçak atıp geçiyoruz." dedim. "Tamam sen onu yap aklıma verecek başka bir iş gelmedi." dedi.

3-4. Gün:  O bahsettiğim ekstra kısmı adamların nasıl yazdığını bir türlü anlayamadım. En iyisi kendim yazayım daha kolay olacak diye kolları sıvadım ama ona da gerek kalmadı, yapılmışı varmış zaten eheh. İşleri aşırı derecede ağırdan alarak yazdım, bir yandan da GRE falan çalışmaya başladım. Asistan da haklı olarak "Olum şunu yap da aradan çıksın la sonra çalış GRE'ni." demeye başladı. Ama bana fark eden bir şey olmayacak gibi gözüküyordu, zaten bunu yapınca iş bitecekti.

5. Günü: Uğraşıp bunu da bitirdim. İş bitmişti. Benden bu kadar diyip eve döndüm. O günden beri Battlefield 1 oynuyorum.

*

Diyebilmeyi çok isterdim amaaaa.

7-8. Hafta
Sahiden de işin bittiğini sanıyordum, o yüzden ofiste oturup hiçbir şey yapmıyordum. Arkadaşlar arada batak atıyordu, onlara katılıyordum. Ondan arta kalan vakit memrise.com'dan kelime ezberliyordum, Django kitabından Django çalışıyordum, kitap okuyordum vs. evde boş zamanımda yapmayacağım dolu işleri yapmaya çalışıyordum. Ama stajla bi alakası yoktu yaptıklarımın.
GSÜ'lü arkadaşla Bilkentli arkadaş kendilerinden yazmaları istenen (ve yazdıkları) programların çok yavaş olduğuna karar verip kendileri bir algoritma yazdılar. Öyle ki hocayla bu yaptıklarının üzerine makale yazabilirler mi onun hakkında konuştular. Boğaziçili arkadaş eldeki programı daha hızlı çalıştırmak için hocanın verdiği bir fikri uygulamaya koydu ama istediği sonuçları alamadı.
Daha fazla teknik konuşmak gerekirse (isterseniz burayı atlayım) Bilkentli ile GSÜ'lü bilgisayarın eldeki çizim verilerini makine öğrenmesiyle öğrenmesini yazan programı yazmıştı. Sonra GSÜ'lü "Ben bunu paralel programlamayla hızlandırayım." dedi. Yani program kodunu birden fazla işlemcide çalışacak şekilde dizayn etti. Fakat sonradan bu ikisi benim stajın üçüncü günü yazdığım ck-means fonksiyonunun da işi yavaşladığını fark edip kendileri farklı bir algoritma bulup öğrenme işini daha da hızlandırdılar.
Boğaziçili ise öğrenme işi ile değil sınıflandırma işiyle (ve sınıflandırma sonuçlarının tutarlılığıyla) ilgileniyordu. Yani programa bir çizim atıyordun ve bilgisayar da bu çizimin neye ait olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Fakat bu tahmin işi de yavaş çalıştığından ben bunu hızlandırayım dedi. Hocadan fikir aldı, dediklerini uyguladı. Arkadaş program hızlanınca bilgisayarın daha kötü tahminler yapacağını bekliyordu fakat tersine çok daha iyi tahmin yapıyordu. Sunum da bu iş için "Arkadaşın sonuçları gerçek olamayacak kadar iyi, o yüzden şu an hatayı arıyor." demek zorunda kaldılar. Adam sunum gününe kadar bununla uğraştı.

8. Haftanın sonuna doğru GSÜ'lü ile Bilkentli öğrenme işini yaptılar, öğrenilmiş bilgileri kaydettiler ve "azimli kardeş yeni modeli senin proje IMotion'a taksana." dediler. Olur diyip memrise.com'da kelime öğrenmeye devam ettim. Benim düşüncem bu işi olabilecek en geç zamanda yapmaktı ki adamlar fikirlerini değiştirip "Biz projeyi değiştirdik yenisini koy IMotion'a." derlerse her şeyi tekrara tekrar yükleyip düzeltmek zorunda kalmayayım. "Eline mi yapışırdı." demeyin, aşırı gereksiz uğraştıran bir işti bu.

Bu ölümcül bir hataydı.

Adamlar bunu dediklerinde muhtemelen labın bilgisayarını kullanıyorlardı, dolayısıyla bunu yapamazdım. Labın bilgisayarını kullanmak için hiç fırsat oldu mu bilmiyorum. Ama fırsatlar yaratılabilirdi, eğer bu işi bir an önce bitirmeye istekli olsaydım.

Son Hafta
İşi sonlandırmayı taa son haftaya ertelemiştim. Adamların kodunun son halini kendi koduma takınca her şeyin güllük gülistanlık olacağından o kadar emindim ki.
Asistan reis son sunumu perşembe günü yapıp cuma herkesin evlere dağılacağını söylüyordu. Fakat hoca salı günü sunmamızı istedi. Bir anda 2 gün geriye düşmüştük.

Ben pazartesi "Şu işi bi halledeyim." diyip erkenden gidip bilgisayarı kaptım. Kodu koydum, çalıştı, sonra kodu temizleyeyim dedim, tüm print("Nabıyon lan") ları ve "deneme" adını koyduğum değişkenleri sildim. İş bir saatte bitti dedim ne güzel. Arkadaşlar "Biz şu bilgisayarı 5 dakikalığına alalım." Henüz yaptığım işi adamakıllı test edememiştim ve ortaya çıkan şeyi asistana da gösterememiştim ama iş nasıl olsa bitti diyip verdim laptopu.

Android aplikasyonu da bitmişti fakat serverdan sadece nesnenin ismi geliyordu ve android aplikasyonu da nesnenin temsili resmini basıyordu. Yani aplikasyona uçak çiziliyorsa aplikasyon buna en benzeyen uçak resmini değil de temsili bir uçak resmi yayınlıyordu. Asistan dedi "Kendi projene yaptığın gibi aplikasyona da en yakın resmi göndersene." dedi. Yapılacak tek iş önceden yazdığım kodu diğer servera yapıştırmaktı. Ayrıca resim gönderme işini de daha önce denemiştik. Yani kolay bir işti.

Nah kolay bir işti. Akşama kadar bunla uğraştık. Bir yandan aplikasyonu yazan kız diyor "Yav ben daha önce resmi nasıl aldıysam öyle alıyorum değişen bir şey yok." bir yandan ben "E ben de aynı şekilde gönderiyorum." diye karşılık veriyor. Kodda abuk sabuk hata mesajları. Hiçbir şey anlayamıyoruz. Abuk subuk hatalar yapıyorum ben de, resmi göndereceğime resmin yerini yani C://Resimler/resim.png yazısı falan gönderiyorum.

Asistan en sonunda "Tamam hadi madem olmuyor boş verin son gün kod değiştirmeyin." dedi fakat ben hırs yapmıştım artık. Uğraştık uğraştık. En sonunda pes etmek zorunda kaldık fakat var olan Android aplikasyonu da bozuldu. Kız aplikasyonu eski haline getiremedi.

Bu arada labın bilgisayarını geri alıp kendi yaptığım IMotion kısmına bakamadım bile. Adamlar test yapıp durdular. Birkaç kere "Verin bir ben de bakayım." dedim ama tınlamadılar. Sonrasında ben de boş verdim zaten.

Gece herkes labta kaldı ve sunumdaki iş bölümüyle uğraştı. Ben hala rahatım, "Yav benim iş çok kolaydı anlatacak bir şeyi yok." falan diye saçmalıyorum, bir yandan yaptığım diğer ufak işleri başkalarına kaptırmamaya çalışıyorum, asistan reis en sonunda kızıyor "La olm senin yaptığın iş yeterli la kes artık." diyor haklı olarak. Diyorum "Benim IMotion işi iki haftada bitti. Son sunumda zaten hocaya az kaldı bitiyor dedim. Sonraki 3 hafta yattım. O sonraki 3 haftaya nasıl açıklayacağım?" dedim. Asistan da "Olm hoca senin sunumu dinlememiş ki. Bana geçen sordu IMotion'ı yapan biri var mı?" diye dedi. Güldüm.

*** 

Büyük gün gelmişti. Saat 10'da sunumumuz vardı. Saat 8:30'ta toplandık son rötüşlar için.

Ne Android aplikasyonu çalışıyor ne de benim IMotion. IMotion'da hata çıkıyor, değiştirip programı tekrar başlatıyorum ama programın açılması yıllar sürüyor resmen. Bilgisayara paso reset atıyorum ama nafile. Virtual box çok yavaş çalışıyor.

Asistan çıldırmış durumda. Onu dinlemeyip son gün androidde değişiklik yapmaya zorladığım için şimdi sunumda gösterebileceğimiz hiçbir şey kalmadı. İnsanlar seferber oldu androidi düzeltmek için. Bir yandan da ben kan ter içindeyim IMotion'ın başında.

Android çalıştı ve herkes derin bir oh çekti ama benim IMotion çalışmıyor. Yüklenmiyor bile. Aşırı yavaş. Asistan "Madem olmadı hocaya sunumda durumunu anlatırsın, sonra düzeltir ofisin gidersin artık." diyor. Umutlar tükeniyor. Ben ise içimden "Neyse bu staj da yalan oldu, referans istemeye de yüzüm kalmadı artık Bilkentteki hocalardan alırım. Kendime bir sürü ders çıkardım bir daha aynı hataları tekrarlamam." diyip duruyorum. Uğraşıyorum ama tamamen bir boş vermişlik var içimde.

"Biz sunum odasına geçiyoruz." diyip gittiler. Ben hala son dakikada projeyi çalıştırmaya çalışıyorum. Yüklendikten sonra kodda hata çıkınca kodu düzeltip tekrar başlatıyorum programı. "Bu yüklenene kadar sunum biter, tek atış hakkım hakkı kaldı yüklenince hata çıkmaması lazım." diye kendime söyleniyorum. Program yüklenirken laptopu kucaklayp gidiyorum.

Sunum yapılıyor, arkadaşlar yardırıyor. Hoca bir yandan telefonuyla oynuyor, satranç oynuyor batak atıyor artık ne yapıyorsa. Enteresan gelen noktaları baştan anlattırıyor ve sorular soruyor. Sorularla sunum uzadıkça uzuyor. "Bu kadar çok soru gelmesinin iki anlamı olabilir: ya çok dahice bir şey buldunuz ya da sunuma iyi hazırlanmadınız." diye güler yüzle fırça atıyor.

Ben hala kan ter içinde projeyi çalıştırmaya çalışıyorum. Program nihayet yüklendi ama hata verdi. Hata da komik: programı kapatmamla yeniden açmam arasında yeterince beklemediğimden önceki açılışının artıklarıyla çakışmış (Programlama bilenler için: "Address already in use"). Bilgisayarı resetleyip dua ede ede yeniden yükledim.

Bu sefer çalıştı! Hoca konuşurken asistana gizlice baş parmağımı gösterdim, adam bir sevindirik oldu görseniz.

Sonra programı test etmeye başladım. Sunum günü gelmiş ben programı yeni test ediyorum "-_- Bisiklet çiziyorum, sünger bob çizdin diyor. Ornitorenk çiziyorum televizyon çıkıyor.

Asistana dönüp boğazımı kesiyorum dudaklarımla "Sonuçlar çok kötü." diyorum ama adam hala yüzüme bakıp sırıtıyor.

Programı yeniden başlatmadan son dakikada javascript kodlarını değiştirerek deniyorum ama nafile sonuç değişmiyor.

Hoca android aplikasyonuna bakmaya başlıyor ve beğeniyor. O ara ben asistana "Sonuçlar çok kötü." diyorum ama o "Çalışan bir şey göster de yeter." diyor doğal olarak.

Hoca en sonunda "Peki bu sistemi IMotion'a entegre ettiniz mi? O yapılmadıysa hiçbir anlamı yok bunların." dedi ve ben sahneye çıktım.

Hoca IMotion'ı kullanmaya başladı ama alakasız sonuçlar çıkıyor. Android aplikasyonu araba çizimine en kötü ihtimalle traktör derken benim sistem en iyi ihtimalle balkabağı diyor. Bir yandan da felaket yavaş çalışıyor. Hoca "It does not make sense." diyip duruyor kendi kendine. "Biz bunları var olan sistem hızlansın ve tahmin etme yeteneği iyileşsin diye yaptık. Burada tam tersi bir durum geçerli." diyor. O ara benim arkadaşlar araya giriyor, bir tanesi "Bence entegrasyonda hata olmalı." diyip sinirimi bozuyor. Adam doğru söylüyor fakat o ara bu bana içgüdüsel olarak "Dur şu beni yerip hocanın gözüne gireyim." mesajı gibi geliyor, tabii öyle olmadığını biliyorum. Ama hayli sinir bozucu bir tutum olarak geliyor. Anladınız siz. "Ne hatası varmış söyle de bilek." diye kükreyesim geliyor.

Hoca bana bakıyor. "Neyse sen bunu en iyisi bir daha yap." diyor. Beklediğimden çok daha hafif bir tepki. "Perşembe günü görüşelim tekrar. Buradasınız di mi?" O sıra sunum bittiği gibi buharlaşma planları yapan arkadaşlar kemküm ediyor. Hoca programın bittiğinden habersiz. "Buralarda olun yine siz." diye son noktayı koyuyor. Hemen sonra asistana itirazlar.

Android aplikasyonunu yapan kızın işi bittiği için "Ben gitmek istiyorum artık." diyor. Fakat pazartesi birlikte yapıp bitiremediğimiz kısım var. Onu çalıştırmaya çalışıyoruz ama yine olmuyor. En sonunda kızı daha fazla tutsak etmemek için onun aplikasyona benim serverımdan gelecek resim dosyasının aynısını elle yazarak (internetten resim bulup yine internetten encode edip çıkan sonucu benim koda yapıştırarak, yani benim kodun yapması gereken işi internetten yaparak) (daha basit anlatmak gerekirse kendim çikolata üreticisiyken bimden buono satın alıp ismini şuono diye değiştirip satarak) kızın yaptığı kısmın çalıştığını doğruladık ve kız gitti.

Kafam yandı diyip o gün daha çalışmadım. İşleri ertesi güne bıraktım.

*

IMotion yavaş çalışıyordu demiştim. Ben kodun son halini taktığımda alet ramine çok fazla şey yüklediğinden yavaşlamıştı. Bunun çözümü çok ortadaydı ama niyese ben denememiştim bile. Hani bazen bir problemin çözümü, bir sorunun cevabı, veya kaybettiğiniz bir şeyin yeri zaten aklınızda gibidir de bilinçaltınız onu düşünmenizi engeller ya, anca çook sonra doğruyu fark edersiniz ya da başkası sizi ikaz eder ya, "Yeminle bu benim aklıma gelmişti ya." diyip kendinize kızarsınız. Yapılacak iş virtual box'a verilen RAM'i arttırmaktı. Bir anda program canavar gibi hızlandı. Ben de haftalardır yavaş virtual box'ta çalıştığım için kendime kızdım.

Çizdiğim noktaları ekrana yazarak test ettim ve ölümcül hatayı gördüm. Orijinin yeri sol üst köşeydi. Onu değiştirdim. Tekrar IMotion'ı  açtık artık Sünger Bob çizince gerçekten Sünger Bob çıkıyordu ekranda. Asistanla zaferimizi kutladık.

Android aplikasyonuyla alakalı kısmı da bitirdim. Akşam olmadan tüm iş bitmişti. Artık keyfime diyecek bir şey yoktu. Gece saat 2'ye kadar Breaking Bad izledim (5. sezona yeniden başlamıştım.) Finali de yapıp yattım.

*

Ertesi gün yine sunum için erkenden toplantı salonuna doluştuk. Bu sefer doktora öğrencilerinden biri sunum yapıyordu biz ise misafir olarak katılmıştık. Gece geç yattığım için felaket uykum vardı. Hoca bunu görmüş olacak ki öğrenciye "Biraz canlı sun yav uyuyacak millet baksana esniyolar." dedi. Ama ben uyuklamaya devam. Sunum bitince hoca bütün öğrencilere teşekkür etti, çalışmamızı falan takdir etti, resmi bir konuşmadan sonra bay bay diyecekti ki ben araya girip "Hocam ben IMotion gösterecektim." dedim. Hoca şunları şunları yaptınız mı dedi ben de "Hallettim hallettim." diyip ağır abi gibi kafa salladım, bir yandan hala uykuluydum. Hoca bir şeyler sordu, ne sorduğunu hatırlamıyorum, anlamayıp "Şundan bundan kastınız nedir?" diye tekrar ettirdim.

Yine saçma sapan sonuçlar geliyordu. Asistanla birbirimize baktık. Bizde böyle olmamıştı.

"Hala önceki sistem daha tutarlı gözüküyor. Ama bu böyle olmaz zaten, 250 nesne varsa 250'si için de test etmeniz gerekiyor.." (Oha) "Ayrıca unutmayın Garbage in garbage out (Çöp girer çöp çıkar.)" dedi.

Bu cümle resmen yüreğim oturdu. İstersem burada aylarımı vereyim, program çöp çıkarıyorsa yaptıklarım da hep çöptü. Bütün emeklerim çöptü. Adam bunu kastetmemişti tabii de ben o ara duygusala bağlayıp böyle yorumlamıştım.

"Bu bitmeden senin işin burada bitmez." Koç üniversitesinin tutsağı olmuştum lan resmen :(

Sunumdan çıkışta arkadaşlar bana döndüler, "Neden öyle konuştun?" dediler. Ben "Nasıl konuşmuşum?" dedim. "Hoca sana İngilizce konuştu sen hep Türkçe cevaplar verdin." dediler. Hoca "Did you fix the pipeline?" gibi bir şey sormuş ben "Hocam payplayndan kastınız nedir?" diye sormuşum. Uyku sersemiydim, fark etmemişim. Kendime güldüm sesli olarak.

Hocayla bir hatıra resmi çekildik ve dağıldık. Planımız sunumdan sonra asistan reisin yeni evine gidip parti yapmaktı ama benim yüzümden plan suya düşmüştü. Asistan mecburen "Tamam hadi düzelt şunu bekliyorum." demişti. Kibar davranıyordu ama gerginliği yüzünden okunuyordu.

Asistan başımdayken kodu yine debug etmeye, hata nerede olabiliyor aramaya başladım. Çöp girer çöp çıkar.. Asistan "Ya bu kullanıcının çizip servera attıklarını serverda yeniden çizip gösterdin mi? Biz onu android aplikasyonunda yapmıştık." dedi. Evet ya bunu yapmamıştım, kullanıcı bir şey çiziyordu ama çizdiklerini alıyor muyduk bilmiyordum. "İranlı çizimlerin grafiğini çıkaran bir kod yazmıştı onu kullan." dedi. Ama kod bende çalışmadı. Felaket gergin olduğumdan "Al şunu çalışacak hale getir." diye iş buyurdum adama, içimden sürekli "Bir işe yarasın yahu." diyordum çünkü adam proje boyunca somut bir şey yapmamıştı. Kendim de 1-2 saat kodu çalıştırmakla uğraştım ama nafile, umudu kestim, gönderilen çizim verilerini matlaba kopyala yapıştır yapıp grafiğini kendim çizdim ve acı gerçekle karşılaştım. Programa bir çöp adam çizmiştim ama servera sadece adamın kafası gelmişti.

Hani şu iki gün önceki sunumda son anda can havliyle javascript kodunda oynamalar yaptım demiştim ya? İşte onlar programı çökertmişti. Geri de almamıştım. Ne yaptığımı sorgulamamıştım bile. O sırada tek dileğim bulunduğum berbat durumdan kurtarmaktı işte.

O yaptığım şey çizimleri erkenden resetliyordu ve hoca programa 5-6 eğri/doğru çizdiğinde sadece 1-2 tanesi gitmişti. Bunu hemen düzelttim. Asistan programa bir çöp adam daha çizdi. Çöp adamın üçüncü bacağı gelmedi. Adam bunu hemen fark etti tabii. Program nedense hala çizilen son 1-2 eğri/doğruyu atlıyordu ve çizimin son hali servera gelmiyordu. Dedim eyvah. Bunun nedenini bilmiyordum. Kodu okumaya başladım ve asistan koda tamamen hakim olmadığımı görünce bana kızdı. "Ya sen çok dikkatsiz yazmışsın, şu anda da olayı anlamadan bir çözüm yamamaya çalışıyorsun." dedi. Dikkatsiz yazdığım doğruydu ama çözüm yamamaya çalışmıyordum. Koda %100 hakim değildim, sadece adamların yazdığı fonksiyonlara göz gezdirip fonksiyonların ne işe yaradığını kestirmeye çalışmıştım ama bu fonksiyonlar hangi durumlarda patlıyor, özel durumlar neler %100 bilmiyordum çünkü bu zor ve çok zaman alan bir işti (adamlar kodlara hiç yorum koymamıştı) ve kullanmadığım kodları böyle ayrıntılı bilmemin de bir işe yarayacağını düşünmüyordum.

Neyse ki kısa zamanda sıkıntıyı görüp asistana tahta da anlattım ve üzerimden kara lekeyi kaldırdım. Olay basitçe şöyleydi: server işlem yaparken websitesi yeni çizim göndermiyordu. Atıyorum iddia sitesinde iddia oynuyorsunuz, penaltı/gol olurken site oranları yeniliyor siz işlem yapamıyorsunuz ya o hesap. Buna nasıl bir önlem alabiliriz konuştuk ama "Bu programın mantığıyla alakalı bir şey, artık bunu İsviçreliler düşünsün." diyip labtan çıktık.

Son dakika golüyle işi kotarmıştım. Büyük bir rahatlama. Gece Koç'un batı kampüsünde üniversitenin asistana beleş verdiği villadan bozma evde kebap yedik. Batak attık. Hırsız polis vampir köylü bir şeyler oynadık. Sonra selfiler çekinip vedalaştık. Bazı arkadaşlar bavullarla evlerine gittiler. Ertesi gün benim de İstanbul'daki son günümdü, erkenden kalkıp gezecektim, dolayısıyla yurda gidip yattım. O gün de enteresan bir gün oldu da sonra anlatırım.

*

Fakat aslında iş hala bitmemişti. Şöyle ki; bu resim tahmin işinden sonra resim seçince video tahmin işi başlıyordu. Bunun benimle alakası yoktu dolayısıyla bunu yapınca konsol'da hata yazısı çıkıyor mu düzgün çalışıyor mu bakmamıştım bile. Asistan bitmiş işi kontrol ederken gördüm: bir hata mesajı vardı ve bu benim üzerinde çalıştığım dosyadaki kodlardan geliyordu. Baktım, bazı son değişiklikleri geri aldım, düzeltmeye çalıştım ama düzeltmiyor. Sıkıntı yapan kısımla hiç uğraşmamıştım ama yaptığım işler bu sıkıntıya yol açıyor olabilirdi. Video tahmin sistemi gayet de çalışıyordu fakat yüzdelerin bazısı %50'de sabitlenmişti.

Şu var; ben video tahmin sistemi benle alakalı değil diye bu sistem normalde çalışıyor mu, nasıl çalışıyor, hata mesajı var mı hiç kontrol etmemiştim dolayısıyla bu hata mesajı benden mi kaynaklanıyor bilmiyorum. Fakat adamların bana bozuk kodu yollamadığını düşünerek benden kaynaklandığı sonucuna vardım ve stajın bitiminden 9 gün sonra asistana facebooktan durumu arz ettim. Adama tatili zehir etmiştim bile. "Tamam sen hallet onu." dedi ve labın bilgisayarına teamviewerdan bağlanıp kodu kontrol etmeye başladım.

Uğraştım, hatayı bulamadım. Total war molası verdim, ertesi gün asistan mesaj attı, ben de yok bakıyorum şimdi en olmadı her şeyi en başa sarıcam dedim, tabii bunu yapmak istemiyordum. Biraz daha baktım, moralim bozuldu öğle uykusu yaptım kalktım. Asistandan yine mesaj. Adam da gerilmiş.

Biraz daha uğraştım, baktım olmuyor sistemi başa sardım, kodlarımı hep sildim. Stajın üzerinden 10 gün geçmiş. Annem salonda oturup Var mısın Yok musun seyrediyor, ben arkasında bir yandan televizyona bakıyorum bir yandan can havliyle iş yetiştiriyorum. Aklıma ilkokul ve lisedeki halim geldi, eskiden de akşama kadar tembellik yapar sonra gece can havliyle ödev yetiştirmeye çalışırdım ama annemle televizyon izlemekten de geri kalmazdım. Şimdi ise ödev değil mesleğimi yapıyordum. Hayat ne garip.

Programı başa sardım ama hata devam ediyor. Asistana mesaj çektim "Bu benle alakalı değilmiş." sonra öğrendim ki adam zaten sıkıntıyı anlamamış, bizim projeyle alakalı sanmış derin bir nefes aldı., "Yok lan onlardandır o." dedi. Ben de boşu boşuna uğraşmış oldum ama eski günleri yadetmiş olduk :P

Hoca 250 test yapın demişti ama server'a gelen sketchi de çıkan sonucu da şeffaf olarak görebiliyorduk artık, yani benim kısımda bir problem olmadığı doğrulanmıştı. Dolayısıyla teste gerek kalmadı.

Dolayısıyla staj resmi olarak dün bitmiş oldu.

SON SÖZLER

Buraya gelmemin iki nedeni vardı:

1- Singapur'da derslerde çok zorlandığım için yüksek lisans ve doktorada kariyerime bilgisayar mühendisliğinde mi yoksa başka bir alanda mı (oyun teorisi, felsefe, bilişsel bilimler vs.) devam edeceğime karar vermeliydim. Bu stajda başarılı olursam alan değiştirmeyecektim. Yani kendimi test edecektim.

Alan değiştirmeyi "bilgisayar mühendisliğini sevmedi/yapamadı çekti gitti." olarak algılamayın. Bölüm tercihimi kendi (oyun/site/uygulama) projelerimi geliştirme kısacası hayallerimi gerçekleştirme motivasyonuyla yaptım ve lisansta öğrendiklerim bunlar için yeterli. Doktora ise bilimsel bir konuda uzmanlaşmak ve araştırma yapmak için gerekli. Bunlarla alakası yok.
Stajda kısmen başarılı olduğumu düşünüyorum. Human-Computer Interaction yani İnsan-Bilgisayar Etkileşimi alanını sevdim çünkü içinde insan var, dolaylı olarak sosyal bilimler var, sanat var. Bir arayüz geliştirip bu arayüz insanlar için uygun mudur kontrol ediyorsun. Makul düzeyde programlama becerileri mevcut. Doktorada geliştireceğim arayüzler aynı zamanda oyun/site/uygulama geliştirmede bana deneyim olarak dönecektir. Halbuki daha teorik odaklı bir konuda çalışsam yapacağım aplikasyonlar sadece siyah ekrana bir şeyler basan aplikasyonlar olacak.
Fakat doktoraya bu alanda devam edeyim mi kararsızım. Bunun için garanti oynayıp ya önce mastera gideceğim ya da doktora yaparken yarım bırakıp master diplomamı alıp kaçabileceğim bir okula gideceğim ki zararın neresinden dönersem kâr olsun.

2- Buraya gelen herkesin amacı olan şey: hocadan referans alıp bunu mastır/doktora/iş başvurularında kullanmak.

Bunu sürekli aramızda konuşup hocaya nasıl açacağımızdan başvuruyorduk. Elbette hoca da bunun farkındaydı ve son sunumda bundan bahsederek bizi büyük bir yükten kurtardı. "Dönem içinde bana mail atıp ne yaptığınızı yazın. Sonra ben asistanıma sizin hakkınızdaki raporunu soracağım ve dürüstçe izlenimlerimi yazıp imzalayacağım." dedi.

Başka gelmeyi düşünen varsa genel olarak düşüncelerimi yazayım.

* Bu program oldukça iyi bir program ama proje seçimini de iyi yapmak gerekiyor. Ben konuya ilgim olmadığı halde asistan okul arkadaşım olduğu ve adamın alanında yetkin ve cana yakın biri olduğunu bildiğim için bu projeyi seçtim. Düşündüğüm gibi de oldu, adam bizimle acayip ilgilendi. Aynı zamanda her öğle yemeğini bizimle beraber yedi. Bizimle muhabbet etti. Bizi evine davet etti. Bize bizden biri gibi davrandı. Sanki o da bir stajerdi.

Burada birkaç kişiyle de projesi hakkında konuştum. Memnun olanlar vardı tabii de, asistanı fazla kibirli bulup projeyi değiştiren arkadaşım oldu. Hindistanlı bir eleman "Projede kimin ne yaptığı belli değil, organizasyon diye bir şey yok. Bana bir şey katmayacağını anladım ben de takılıyorum öyle Türkiye tatili yapıyorum." dedi.

* Yukarıdakiyle paralel olarak ilerleme takibinizin iyi yapılması / sizin de buna izin vermeniz önemli. Gördüğünüz gibi son hafta perşembe yapmayı umduğumuz sunumu salı günü yaptık, halbuki perşembe olmasaydı ben onca hatayı fark edemeyecektim ve daha bir yığın uğraşıp duracaktık. Bu sunumu hazır bir modelle 3 hafta yapsaydık çok daha önceden fark edecektik ve böyle eteklerimiz tutuşmayacaktı. Bir de kontrolü sadece son gün yapan bir asistan/hocayla çalıştığımı düşünün.

Üniversitede hoca ve asistanları haftada 1-2 kere buluşma yapıyor ve buna herkes katılıyor. Bana gereksiz gelmişti ama meğer nedeni buymuş, tecrübe ederek öğrenmiş olduk.

* Çalışabilmek için ne şartlar gerekiyor, siz bunu sağlayabiliyor musunuz, bilmeden başvuru yapmayın. İranlı bir eleman vardı burada. Bu arkadaşa fazla bir iş düşmedi, iş varsa da zaten en son bu arkadaşa verildi. Nedeni basit; programın kodları Python'da yazılıyordu ama adam Python bilmiyordu. Python'ı geç, adam zaten elektronik mühendisiydi ve programlamayla da çok alakası yoktu. CV'sine Android yazmıştı ama onda pek iyiydi, görünüşte Bilkentli kızla beraber yazdılar aplikasyonu ama sanırım tek yaptığı şey kızın yanında oturmaktı. Onun da tabii istediği referans alıp Amerika'ya gitmekti. Benim ona tavsiyem "Hocayla çalışmaya devam et. Referansı garantile." idi. O da ilk baş böyle düşündü ama sonra asistan abi aşırı derece iyimser konuşup "Hoca bu yaptıklarına da referans verir." zaten diyince şark kurnazlığı yapıp "İyi referansımı alıp memleketime döneyim." demeye başladı. Hoca referans verecek ama içine iyi şeyler yazacak mı? Veya doktora alımları yapan üniversite görevlileri zahmet edip referans mektuplarının içini okuyor mu? Bunlar merak konusu.

* Kimse size bir şeyleri sıfırdan öğretmeyecek. Koçla alakası yok ama bunu da yazayım: Nisan ayı gibi Avusturya'dan okula staj teklifi geldi, yine IAESTE aracılığıyla. Okul staj teklifini bana verdi. Yapılacak işler: "Arayüz geliştirme, veritabanı, data visualization, computer vision." vs. işleriydi tam hatırlamıyorum. Ben "Sadece arayüz geliştirmeyi biliyorum fakat data visualization konusunda çalışmak istiyorum. Bilmyiroum ama öğrenrim." yazdım salak gibi, staj süresine de "3 ay" girip "Doktora için referans lazım, çalışıcam valla söz yemin billah." yazıp verdim niyet mektubu. Adamlar tabii benim bu "Gerekirse Kuran'a el basarım." mesajlı niyet mektubumu sallamadılar, CV'mde de bildiğim halde yazmadığım "HTML, CSS, Javascript" ibarelerini göremeyince bizim okulun tek adayını reddettiler mal gibi kaldım ortada. Sonra ne oldu? Orada 800-1000 euroya yapacağım işleri burada bedava yaptım. Orada Euro 2016'yı Çek ve Hırvat kardeşlerime misafirliğe gidip izlemeyi hayal ederken yapabildiğim tek şey İzlanda'nın Avusturya'ya koymasına sevinmek oldu :(

Şu son 2 maddeyle söylemeye çalıştığım şey; bakın ben machine learning konusunda bir şey bilmeden geldim buraya, bunda problem yok, asıl algoritmayı yazan arkadaş da böyleydi. Ama Programlamayı bilmeden gelince İranlı'nın düştüğü duruma düşebilirsiniz. O yüzden staj başvuruları yapmadan önce iyi düşünün, CV'nizi ve niyet mektubunuzu iyi hazırlayın.

* Programlamayla ilgili aldığım en önemli ders: size bir sistem veriliyorsa önce bu sistem napıyor, ne girdisi alıyor ne çıkartıyor, çıktıyı ne yaparak veriyor, sistemdeki mevcut arızalar neler iyice gözlemleyip öyle iş yapın. Gördüğünüz gibi sistemde zaten mevcut olan bir hatayı bilmemem benim bir günüme asistan reisin de bir uykusuz gecesine mal oldu resmen. Bana IMotion sistemi verilince benim düşüncem "Şu adamlar napıyorsa kopyala yapıştır yapıp kendi bilgilerimi yaparım, hemen hallolur, sistemin tümünü bilmememe gerek yok." idi ama bu cahillikten dolayı gördüğünüz gibi bir sürü pürüz çıktı ortaya. Aman bu hataya düşmeyin.

* Bu aynı zamanda sosyal bir programdı. Bir sürü yeni arkadaş edindim. İlginç insanlarla tanıştım, önceki anlattıklarıma ek olarak Kosova'da doğup Ruhsar ve bilimum Türk dizisi izleyip Türkçe öğrenen sonra buraya mastıra gelen Arnavut abla gibi veya Japon'a benzediği için okulda suşici yapılan Türkmen abla gibi. Ehehe. Evde sıkıntıdan patlamamak için geldim yani biraz da. Bunun bilinciyle gelin ki daha istekli olabilirsiniz :)

* Koç üniversitesinin bu programı yapmasının amacı, yemekhanenin batmasını önlemeyi saymazsak, tabii ki mastır/doktora öğrencisi kazanmak. Koç'ta mastır şartları gayet iyi, araştırma asistanlığı + ders asistanlığını yapıyorsunuz ve karşılığında (mühendislik için) 1500 lira maaş + batı kampüste ev alıyorsunuz.  Not ortalamanız 3.5 üzerindeyse süper burs alıyorsunuz ve maaş 2000-2500 liraya kadar çıkıyor. Amerika'da doktora burslarının sadece barınma ve beslenmeye yetecek kadar (şehre göre değişmekle beraber 1500-2000$) olduğunu ve ev kiralama işini sizin ayarladığınızı düşünersek ve Avrupa'da yüksek lisans okurken karşılıksız hibe almanın da çok olduğunu varsayarsak oldukça iyi şartlar bunlar. (Reklam yapmış oldum böylece.) Ha bana rahat battığı için ben Türkiye'de kalmayacağım büyük ihtimal :P

*

Bu yazı dizisinin de böylece sonuna gelmiş olduk. Umarım beğenmişsinizdir.