Oryantiring (İngilizcesi Orienteering)'e okuldaki ikinci dönemimde başladım yani bahar 2013'te. Sporun tanıtımı çok hoşuma gitmişti. "Açık alanda bayrakları harita ve pusula yardımıyla en önce bulmaya çalışmak." Pokemon Go'nun oldukça popüler olduğu (sonra balon gibi söndüğü) günümüzde bu açıklamayı okuyan herkesin - ister istemez - bu spor ilgisini çekecektir.

Nasıl yapılıyor peki bu spor? Bir harita var. cs_italy, de_dust2, cs_office vs. eheh. Parkur diyelim biz ona. Elinize bir kağıt harita veriliyor. Bu kağıt haritaya parkurda ne varsa işlenmiş vaziyette; tepeler, ırmaklar, evler hatta bataklıklar. Sizin bir çıkış zamanınız oluyor ve o zamanda startı alıp koşmaya başlıyorsunuz. Sık sık haritada nerede olduğunuzu takip etmeniz ve bir sonraki hedefi kaçırmamanız gerek (klasik oyunda hedefler sıralı). Sizinle aynı anda yarışan yarışmacılarla konuşup şakalaşabilir, eski oryantiring anılarınızı anlatabilirsiniz. Bulduğunuz her bayrağa / hedefe tutturulmuş bir delik vardır, yarışmanın başında parmağınıza geçirdiğiniz Assassin's Creed'de Ezio'nun rahip öldürmek için kullandığı bıçağa benzer plastik bir tükenmez kalem sapını o deliklere sokarak o hedefi bulduğunuzu kanıtlarsınız. Bundan başka oryantiring tipleri de var. Bisikletle yapılanı bile var.


Kapalıçarşı'nın Oryantiring Haritası

İki çeşit parkur türü var, "terrain" (doğa) ve "city" (şehir). Hoş ben bir keresinde rüyamda "world" oryantiring diye bir parkur görmüştüm, en son Antarktika'da bayrak buzulların üzerindeydi ama orasını karıştırmayın. Terrain oryantiringi dağda bayırda geçer, zordur hatta tehlikelidir. Harita çok büyükse kaybolma riski vardır (kaybolmak azim ve sıkı çalışma ister) ve hep birbirine benzer yer şekilleri varsa sıkıcı olabilir. Yine de oynarken kendinizi Açlık Oyunlarında hissedersiniz, o yüzden güzeldir :P City oryantiringi ise mahalle sakinlerinin meraklı bakışları arasında oynanır. "Oğlum siz ne koşturuyonuz?" sorularını sıkça işitebilirsiniz.

Bilkentte kampüste şehir oryantiringleriyle başladık. Hocanın nereye indiğini bilmediğimiz merdivenlere bayrak asmak gibi tuhaf uylarını öğrendikten sonra ormana geçtik, Ahlatlıbel'e. Güneşli bir günde uzun ve yorucu bayrak arama seansından sonra sınıfça yemek yemek güzeldi.

Asıl eğlenceli yarışlar ise okul dışında olanlardı. Ankara üniversitesinde bir yarışa katıldım, kampüslerini görmüş olduk. Ankara kalesindeki yarış ise bombaydı. Kalenin tepesine çıkıp hedefi bulduktan sonra manzaraya bakıp içini çekmek gibi Zeki Demirkubuzumsu sahneler bir yana, oranın yerlilerinin bir türlü olayı çözememesi fakat yine de bozuntuya vermeyip üzerimdeki Galatasaray formasına hitaben "Saldır Galatasaray" diye tezahürat yapması, bazılarının ot var cigara var vari bir ses tonuyla "Gel gel şurada bayrak var" diye yanlış yönlendirmelerde bulunmaları (her bayrak her oyuncunun hedef listesinde değil) oldukça komik anılar bıraktı bende. Ya bir de adamların mahallesinde yarışma yapıyorlar yarışmanın ne olduğunu anlataydınız bari ahaha.


Her sene Mart sonu Nisan başı gibi Kapadokya'da düzenlenen bir federasyon yarışı var ki harika. Okulda derslerden çıkıp Nevşehirliler seyahata atlayıp haftasonu kaçamağı yapar gibi gittik. (Kapadokya'ya daha önce gitmemiştim, bu vesileyle gitmiş oldum.) İlk gün 7 kilometrelik bir parkurumuz vardı ve oldukça zordu. Çorak bir arazide başlayıp mantar kayalıklara doğru koştuk, o kayalara balonla üstten bakmak yerine aralarına dalıp bayrak ararken o doğal güzelliklerin hakkını veriyormuşum gibi hissettim. (Halbuki hiç sevmem doğa tatillerini, sırtıma yaslanıp manzarayı izleyemem, biraz hiperaktifimdir). Lakin sürekli çıkıp inmek gerektiği için çabuk yoruldum :) Sporcuları da düşünmüşler; haritanın ortasında bir kahve işareti vardı gittim baktım mola yeriymiş, bir araba durmuş su dağıtıyor. O maçta herhangi bir başarıya ulaşamayacağımı çoktan anlayınca (zaten pusulam yoktu) ben de boşverip turistik gezi yapmaya başladım bildiğin, bir sürü fotoğraf çektim. Yarışın başlarında kayalıklara yakın ırmağın dibinde bir kulübe vardı, içinde bir sürü yavru köpek vardı. Şehirden böylesine uzakta o insanlar ne yapıyordu nasıl yaşıyorlardı bilmiyorum. Keşke onların da bir fotoğrafını alaydım. :( Kafama göre takılmama ve yüksek tepelerden uzaklara bakıp dalmama rağmen ilginç bir şekilde sondan ikinci oldum, parkuru 2 saat 50 dakikada bitirerek. Birinci 1.5 saatte bitirmişti.

İkinci gün ise tecrübesizliğimden olacak ki çok kötü bir hata yaptım, haritanın ölçeğine bakmadan koştum. Bu seferki parkur 3 kilometreydi ve alan da öncekine güne göre bayağı küçüktü. Dolayısıyla daha ilk hedefi bulamadan haritayı yarıladım ve onca yolu geri döndüm. Verilen maksimum sürede (1.5 saat idi sanırım) parkuru bitiremeyip diskalifiye oldum. Beraber geldiğim arkadaşım iddialıydı ama o da diskalifiye oldu. Olan kayalıklara tırmanırken (evet bazen tırmanma da giriyor işin içine) çamura düştüğüm için mahvolan eşofmanıma oldu.

Bilkent'te kursu yok ama Oryantiring dersi var, Nermin Fenmen isimli hocamız veriyor. Makine ve endüstricilerin koordinatörlüğünü yapmakla sorumlu olan hocamız bu spora 49 yaşında başlamış ve 5 yılda önemli yerlere gelmiş (google'dan başarılarını aratmakla uğraşamadım.)

Bilkent'in oryantiring topluluğu ben geldiğimde yoktu. İki yıl sonra kuruldu. Şimdi yine inaktif olmuş, gönderi yok sayfada. Fakat ODTÜ'nün Oryantiring grubu oldukça faal. Bizde bunu aktif yapan öğrenciler ODTÜ'yle beraber çıkıyorlar antrenmanlara. Antrenmanları ormanda yapıyorlar, bitirince oturup haritayı takip ettikleri rotaları falan paylaşıyorlar.

İstanbul'da düzenlenen benim gitme şansı bulamadığım istanbul 5 days turnuvası var. Geçen yıl parkurlardan biri Kapalıçarşıydı, oldukça şaşırmıştım. Ama bu sene koymamışlar. Link

Bu sporu hayatınızda en az bir kere yapmanızı ve kesinlikle Nevşehir'de yapmanızı tavsiye ederim. Gerçi Türkiye Oryantiring Federasyonunun takviminde bu yıl Nevşehir'e etkinlik konulmamış, konulursa buradan doyuracağım.

Bu sporu yapmak üzere bir gün Nevşehir'de görüşmek üzere!