Evet uzun zaman sonra bir YGS/LYS yazısıyla karşı karşıyayız. Türkiye'nin ekonomisi bozulunca (veya üçüncü şahıslar tarafından manipüle edilince) benim de ekonomim manipüle oldu, bari YGS/LYS yazıp da hit alayım dedim :(

Şaka tabii.

Daha önce üniversitedeyken yazdığım yazılar genelde blogumun genelde bir özeti gibiydi. İstek üzerine yazıyordum, anlaşılmamış kısımları vaadediyordum.

Bu yazı öyle değil. Bu yazıda yeni şeyler var.

Yalnız baştan söyleyeyim bu yazdıklarımı uzun uzun psikolojik makalelere dayandırmakla uğraşamadım. Saçma sapan kişisel gelişim kitapları da okuyup gelmedim. Bizzat buradaki öğrencileri izleyerek ve başkalarıyla konuşarak çıkardığım sonuçlara ve tabii kendi tecrübelerime dayanak konuşuyorum. Zaten tüm blog bu şekilde hazırlandı.

*

Ben üniversite hayatımda 3.5 yılı geride bıraktım. Son dönemimdeyim. Sıkayım dişimi de önümüzdeki dönem rahat rahat takılayım dedim ve başarılı oldum. Bir de İsviçre'deki École polytechnique fédérale de Lausanne üniversitesinden doktora için kabul aldım bugün. Benden mutlusu yok şu anda. Bu kısmın yazıyla alakası yok ama yine de yazayım dedim.. :d

Size gelelim.

Ben sizin yaşınızdayken yani 12.sınıftayken ve yarıyıl tatiline girmişken ne yapmıştım?

Bunlar blogta yazılı zaten ama bir hatırlayalım: rapor alıp okulda son sınavlara girmemiştim. (Sonra mayıs/haziranda koca okulda tek 12. sınıf öğrencisi olarak takılıp sınavlara felan girmiştim eheh.) Geniş salonda çalışırdım, bizimkileri odama göndermiştim. Kendime bir masa çekmiştim genişçe. Genişlik fetişim olduğunu biliyorsunuz artık. Üzeri bomboş ve tertemizdi. Etrafta çıt yoktu, kapı kapalıydı. Çalışmak için mükemmel bir ortam. O zamanlar akıllı telefonum yoktu ve her saniye facebook'uma bakmak zorunda hissetmezdim kendimi. Tek sıkıntı sıkılınca saate bakardım ve çok sık sıkılırdım. Favori derslerim vardı, bunların testlerini çözerken bir nebze eğlenirdim. Ama bıkmadan yola devam etmemin ana sebebi bu değildi.

Ana sebebi şuydu: bir hedefim vardı, bu hedefe giden yolda çalışıp gerekeni yapıyordum ve işlerin tıkırında gittiğinin farkındaydım, farkında oldukça mutlu oluyor, çalışmaya devam ediyordum. 

(Not: burada işlerin tıkırında gittiğinin gerçekten farkında olmaktan bahsediyorum. Gerçekten farkında değilseniz fakat derslerim eyiye gidiy diye kendinizi kandırıyorsanız ve her şeyin tamamen güllük gülistanlık olduğunu düşünüyorsanız rehavete kapılıyorsunuz demektir. Buradaki tıkırdan kasıt gelişimi görmek ve yol haritasında sapma olmadan ilerlediğiniz görmektir, en birinci olmak değil.)

Neyi kastettiğimi yaşlandırma tekniğiyle açıklayayım:


Çalışıyorsunuz, olumlu geri-bildirimi görünce "tamam ya oluyor" diyip çalışmaya devam ediyorsunuz. Benim için olumlu geri-bildirimler netlerimin yavaş yavaş artması, eskiden hiç yapamadığım konularda ders verecek kadar iyi hale gelmek, dershanemin verdiği konular listesinde konulara tik atmak ve anne babamın dershanedeki deneme sınavlarıma bakıp netlerimi görüp yüzlerinin gülmesiydi. Daha da örnekler verilebilir. Genel olarak koyduğum küçük hedeflerin ulaşmam olarak özetleyebilirim olumlu geribildirimi.

Peki bu çalışma -> geri-bildirim -> çalışma döngüsü hiç bitmeyecek mi? Sürekli çalışıp bir gün yüzü göremeyecek misiniz? Bu ikilemi başkaları da fark etmiş ki ortaya böyle bir karikatür çıkmış:




O zaman görseli biraz değiştiriyorum:

Yani çalışırken de hedeflerinizi bir bir sileceksiniz ve hedeflerinize ulaştıkça hayattan zevk alacaksınız. Hayat bir şeyleri başardıktan sonra tamamen rahat olma değil aradaki süreçtir. Fakat şu anki içinizde olduğunuz süreç normalden biraz farklıdır bunu sonra açıklayacağım.

Burada "Hedef"in önemli bir özelliğine de deyinmek istiyor. Hedef hayat boyunca arzu edilen ve birbir silinen kısaca hayat sürecini oluşturan şeyler olduğu kadar çalışma sürecini başlatan katalizörlerdir de. (Selam size sayısalcı arkadaşlar) Nasıl mı? Blogta da daha önce bahsettiğim birçok kişi ilk başta "Üniversite kazanacağım ben!!11!!" diyerekten bir gazla başlar, gider kırtasiyeye kitapla çuval doldurur ve çalışmaya başlar ve birkaç hafta için başarılı olur da. Fakat şu vardır ki başlangıç için gelişiminiz oldukça düşük ve sancılıdır ki hemen yılmanıza sebep olabilir. Yapmanız gereken hedefinizden kuvvet almaya devam etmek ve küçük hedefler koyup başarılı olmaya acilen başlamanızdır ve tabii bu sürece devam etmek.

Peki başarı başarı nereye kadar?



Burada aslında eleştirilen kişi işi bilmemne şirketinde satış bilmemnesi olup hayatını birilerine şampuan satmakla alakası olan kısaca ne kendisine ne kimseye bir hayrı dokunmayacak bir işe hayatını verip çok mutlu görünen ve her şey bittiğinde en büyük başarısı "emekli dötü" olacak olan adam.

Fakat bence yine de sığ bir karikatür.

Neden? Bir filozof der ki (isim vermeyeyim şimdi gomünist sanmasınlar) "İnsanların hayvanlardan önemli bir farkı vardır: hayvanlar yaşamak için çalışırlar, insanlar ise çalışmak için yaşarlar." Anlaşılmadı açalım: bir karınca çekirdek kabuğunu yuvasına çekirdek kabuğu taşımaktan zevk aldığı için taşır mı? Hayır. Peki Van Gogh o resimleri para kazanmak için mi yaptı? Yoo adam sefalet içinde ölmüş, öldükten sonra milyoner olmuş. (Çalışmak yerine üretmek demek daha doğru olabilir aslında.)

Yani demek istediğim bir şeyler üretmek / başarmak insanın temel isteklerinden ve hatta ihtiyaçlarındandır. Bunun için de çalışmak gerekir. Çalışılmadan elde edilen şeyleri ve bunların ne kadar tatsız ve kuru veya kanıksanmış geldiğini düşünün. Başarı bile sayılmazlar. Ortaya çıkan şey de yapıt değildir. Örneğin How I Met Your Mother'da Barney Robin'e aşıkken ve ona onu sevdiği söyleyecekken Robin'in bir anda "Seni seviyorum Barney!" diye çıkagelmesi ve Barney gibi kız tavlamak için varını yoğunu ortaya koyan ve süreçten zevk alan bir adamın "Noluyo la? Arkadaş kalalım biz en iyisi :))" demesi. Veya sevdiğiniz bir oyununda hile yaptığınız anda aldığınız zevkin sıfıra inmesi. Kendi yaptığınız yemeğin dışarıdan aldığınız yemekten daha tatlı gelmesi. Örnekler çoğaltılabilir.
Dolayısıyla başarı için çalışma olmazsa olmazdır ve başarı insanın temel istek veya ihtiyaçlarından biriyle çalışma da aynı şekilde insanın temel istek veya ihtiyaçlarından biridir diyebiliriz.

(Dindar biriyseniz şöyle bir örnek vereyim; yabancıların yaptığı orta çağ dizilerinde Hristiyan rahipler "dünyevi zevklerden arınmış, aseksüelliği benimsemiş, kendi dine adamış" tipler olarak canlandırılırlar. (gerçek hayatta hiç orta çağda yaşamış rahip görmediğim için anca dizilerden takip edebiliyorum) Fakat aynı adamlar sanat eseri kiliseler inşa ettirmekten, içlerini tablolarla fresklerle süslemekten geri durmazlar "Hacı bunlar ne iş?" diye sorulduğunda "Biz Tanrı'yı yüceltiyoruz." derler. Böyle diyerek de gayet dünyevi bir zevk olan "üretmek" için "o hariç lan" demiş olurlar. İslam'da ise dünyevi zevklerden arının diye bir emir yoktur zaten, bakmayın yobazlara. Buna rağmen tasavvufu benimseyip bana seni gerek seni diyen Yunus Emre bile sayfalarca şiir yazmaktan bir şeyler anlatmaktan geri durmamıştır.)

Bu çalışma süreci kısmı size sıkıcı başkasına eğlenceli geliyor olabilir. Ama çalışmanın sonucunda elde edecekleriniz önemliyse üstesinden herkes gelebilir. Örneğin kilo vermek için egzersiz yapmak kimine eğlenceli gelebilir, kimi nefret eder ama bu başarılı olamamaları için bir neden değildir.

Tüm bunları neden sınava çalışmalısınız ve neden başarılı olmanız gerektiğini bilmeniz veya bir defa daha hatırlamanız için anlatıyorum. Belki şu an belki ileride bir şeyler yapmayı arzu edecekseniz ve bunun için beklemediğiniz kadar çalışmanız gerektiğini bile görecekseniz. Sınava çalışmak da bu tip emellerden biri olan üniversiteye gitme, sevdiğin bölümü okumak için iyi bir üniversiteyi kazanma ya da en azından bir tekne satın almak için iyi para kazanmanın birinci şartıdır (babadan zengin değilseniz, babadan zengin olsanız bile ileride hayalinizdeki oyunu yapmak istiyorsanız bir şey fark etmeyecek, yine çalışmanız gerekecek, ama lisede ama üniversitede.)

Fakat üniversite sınava çalışmanın niteliği çok farklıdır çünkü üniversite sınavında sizden 4 hatta 8 + 4 yıllık eğitimin hesabını isterler. Benim 3.5 yıllık üniversite hayatımda hiç böyle bir savaş verdiğim olmadı. Yoğun haftalarım oldu ama hiç bir sene boyunca durmaksızın çalıştığım olmadı. Şimdi diyorum da herhalde bunu artık yapamam da zaten, o enerjiyi bulamam. Yani eğer nobel alacak bir fizikçi olmayacaksanız ileride böylesine bir çalışma sürecinden geçmeyeceğinizi garanti edebilirim. Dolayısıyla bu süreç uzun olduğu için gittikçe sıkıcı bir hale gelir fakat bir seferliğine mahsustur tabii üniversiteyi kazanabilirseniz. Konudan sapmamak için bunun üzerinde daha fazla durmayacağım.

Şu ana kadar bir hedefinizin olması, bu hedefin sizi çalışmaya iteceğini ve çalışırken aldığınız olumlu geri bildirimin sizi daha fazla çalışmaya teşvik edeceğinden bahsettim. Yukarıdaki laf salatası ise neden hedefinizin olmasının önemi daha doğrusu doğal olarak bir hedefinizin olacağı ve bunun çalışma gerektireceği üzerineydi.

Peki geri bildirim neden önemlidir?

Bizim okulda bir EE'ci var benim bir dönem üstüm. Severim kendisini Rivayete Türkiye 8. imiş. Adamın EE'de not ortalaması 4.0 (idi en son belki değişmiş) seneye inş MIT veya Stanford'da. Bu adam şimdi milletin 20-30 aldığı sınavdan çıkıyor 90 alıyor, herkes çok zeki diyor bu adama. Ama bu adamı bu yazının konusu yapan özelliği zekası değil. Çözemediğim bir bilgi birikimi. Yani ben bu adamı birinci sınıfta girdiğim Websitesi yapımı kurslarında tanıdım. EE okuyup da websitesi yapabilen kişiler vardır ama azdır. (Ne EEsi, bilgisayar mühendisliğinde bile azdır. Bir websitesi bile yapmak istemiyorduysan niye tercih ettin bölümü anasını satayım. Bak yine sinirlendim.) Daha birçok konuda bilgi birikimi mevcut, uluslararası programlama yarışmalarında ödül kazanıyor vs. ki bunun için ciddi bilgisayar mühendisliği bilgisi gerek. Bir ara bir akrabamla konuşmuştum, o da bilgisayar mühendisi, abi bu tip adamlar nası bu kadar şey biliyorlar demiştim o da bu yazının içeriğine denk gelen şu teoriyi sunmuştu: "Bu kişiler çalışıyor, başarılı olduklarını görünce zevk alıyorlar ve daha iştahla çalışmaya başarıyorlar."

Şimdi kendimden bahsedeyim. Ben lisede fizik derslerinde uyuyan ama tarih derslerini pür dikkat dinleyen, biyoloji dersinde hocanın anlattıklarını aynen deftere geçirirken bir yandan saate bakıp "hadi ne zaman bitecek bu işkence" diyen fakat felsefe derslerinde hocaya acayip sorular sorup sınıfın geri kalanının uykusuna devam etmesini sağlayan mal bir öğrenciydim. Niye tarih ve felsefeyi seviyordun da fiziği sevmiyordun derseniz, olay şöyle zincirleme bir şekilde aşağı yukarı şöyle gelişti diye tahmin ediyorum.

İlkokul birde falan en arkadaki "Türk Dünyası Haritası"nı açıp arkadaşlarımla ülke bulmaca oynadım -> onları yenmek için o sıralar ansiklopedi deposu olan klasik 90'lar evimde haritaları incelemeye başladım
-> haritaları inceledikçe yeni ülkeleri öğrenmeye başladım ve ansiklopedilerden de bu ülkeler hakkında az buz bilgiler öğrenmeye başladım.
-> öğrendiğim bilgileri büyüklerime ve okuldaki hayat bilgisi / sosyal bilgiler derslerinde anlatarak hava attım, aferinler alıp egomu tatmin ettim.
-> öğrendiklerim kim 500 milyar ister'de de çıkmaya başladıkça yarışmayı da zevkle izlemeye başladım.
-> yarışmada daha farklı sorularla karşılaşınca da daha farklı şeyleri merak etmeye başladım
-> olay benim ego tatminimden çıktı çünkü artık (özellikle tarihte) birileriyle konuşup tartışacak kadar ve bundan fayda sağlayıp zevk alacak kadar bilgi birikimine sahip olmuştum. Artık bilgiyle hava atmayacak veya bundan zevk almayacak olgunluğa eriştiğim için de yeni şeyler öğrenmenin geri bildirimi bana okurken aldığım safi zevk ve okuyup öğrenince kazanacağım yeni perspektifler, yani yeni bir insan olmanın vaadi oldu.

(Burada biraz lafı uzatmışım ama silmeye de kıyamadım. Özetle geri bildirim önemlidir. Sırf YGS'de değil tüm hayatınız için geçerli bir durum. İleride çocuk bakacaksanız çocuğun durup dururken neden tarih öğrenmeye başladığını da anlarsınız hem.)

Sizin durumunuzda da bu geçerli. Sınava girdikçe ve sonuçlarınızı başkalarıyla karşılaştırdıkça geri bildirim almış olacaksınız (o yüzden blogta dershanenin önemine vurgu yaptım) ve hedefe yaklaştığınızı gördükçe sevineceksiniz.

Geri bildirim almak için tabii çalışmak gerek ki bunu siz de biliyorsunuz ve bu cümle de oldukça boş bir ifade. O yüzden şöyle diyeyim; küçük hedeflerle küçük görevler yapmalısınız. Uzun uzun plan program yapmayın, konu konu çalışın diyordum ya. Sıradaki çalıştığınız konunun geçende dinleyip iyi anlamadığınız bir konunun tekrarı olması sizin (öncesinde iyi çözemeyeceğiniz veya önceki yıllarda çözemediğiniz) testlerde iyi bir performans yakalamanızı sağlayacak ve doğru yolda olduğunuzu düşünüp aynı planı daha iştahla uygulayacaksınız. Veya pomodoro tekniğine bir kez başlayıp işe yaradığını görünce daha da iştahla uygulamaya devam edeceksiniz. (Bir başka küçük hedefler koymayı öğütleyen kitap var, yakında blogta özetini yazacağım.) Hepsinin ortak yanı şu: küçük hedefler koyun ("Bu ay içinde kimya ygs bitecek diye toptan hedef koymayın mesela geri bildirim almanız güçleşir, veya haftada 2-3 saat kimya diye geri bildirimi olmayan hedefler koymayın.) ve bunları uyguladığınızda doğru yolda olduğunuzun bilincinde olacağınızı bilin ve uygulamaya başlayın!

Peki işlerin tıkırında gitmediğinin farkındaysanız ne yapacaksanız? Yani olumsuz geri bildirim olduğunda?

Bunun üç tipi vardır:

1- Zaman varken gelen olumsuz geri bildirim

Zaman daha varken gelen olumsuz geri bildirim varlığına yatıp kalkıp dua etmeniz gereken bir geri bildirim türüdür çünkü bu sizin rehavete kapılmanızı engeller ve yanlışlarınızı görmenizi sağlar. Hatta sizi kızdıran bir geri bildirimse kızınca daha hırslı çalışabilirsiniz bile. Her şey sadece bir sonraki hedefinizi bunu göz önünde bulundurarak koymanızla düzelecektir.

Yalnız şunu unutmayın: hiçbir zaman "Asla başaramayacağım / asla öğrenemeyeceğim / asla tam olarak anlayamayacağım." diye bir şey yoktur.

Muhtemelen ikinci sınıfta asla çarpım tablosunu ezberleyemeyeceğinizi düşündünüz. Lise birde asla fonksiyonları çözemeyeceğinizi düşündünüz belki de, ve sınav kağıdında çözemediğiniz soruya fogof geçtiniz. (Hep bu espiriyi yapmak istemişimdir :D) Şu anda bunlara muhtemelen sınavda çantada keklik gözüyle bakıyorsunuz. Affedin, ben de şu an sizin çok zorlandığınız türev, integrallere "Yav ne kolaymış lisede bunlar." gözüyle bakıyorum. Geçende arkadaşıma "ya şu x dersinde çıkarılan formülleri çıkarmak ne zor bunları sınavda isteseler yapamam bence bunları bizim yaşlı hocalar da çıkaramaz unutmuşlardır bile." falan demiştim de "Saçmalama la çıkarır hepsi." diye beni ezmişti. Nitekim haklıymış. Her şey bir parmak şıklatmaya ve "Hah bu muymuş." demeye bakar. Bende türevde olmuştu, o saçma sapan f(x + epsilon) - f(x) / epsilon epsilon limit 0'a giderken bilmemne formülüne boş boş bakıyordum bunun aslında tek noktası bilinen doğrunun eğimini bulmak için kullanılan bir teknikmiş. Google'a "türev formülü" yazdığınızda bu kadar basit bir bilgiyi bile yazmaya tenezzül etmemiş bir sürü gerizekalı siteyle karşılaşacaksınız. Sakın şaşırmayın.

Bu konuda sizi ikna etmek için bir şey yapamam. İleride bu konular size kolay gelecek "bu muymuş" diyeceksiniz çünkü öyle işte. Bende ve birçok arkadaşımda öyle oldu. Sizde öyle olmamasının sebebi öğrendiklerinizin uygulamasını daha yapamadan yani sindiremeden ve üzerinde fazla düşünmeye fırsat bulamadan aynı anda bir sürü şey öğreniyor olmanız ve kendinizi psikolojik olarak bazı konuların zor olduğuna çoktan hazırlamış olmanız. Bana inanın, zor değiller, anlayabilirsiniz. "Ben zeki değilim anlayamam." diye bir şey yok.

Hazır aklıma gelmişken ısrarla anlayamadığınız şeyler için de bir taktik vereyim. Ben artık eskisi gibi video izleyerek çalışmıyorum çünkü bilgisayar mühendisliği ders videoları ya çok uzun ders videoları oluyor ve izlerken sıkıyor ya da anlatanlar Hintli oluyor aksanları kulak tırmalıyor. Önce hocanın dersi anlatırken kullandığı slaytlara bakıyorum, anlamadığım yerde kitaba göz gezdiriyorum, yine olmadı elime kağıt kalemi alıp çizerek üzerinden geçiyorum. Size yine videoları öneririm ama olaki kitabı okuyarak çalışıyorsunuz bunu kullanabilirsiniz. Bununla ilgili bir de Feynman metodu diye bir şey var onu da yazacağım yakında.

2- Zaman daralmışken

YGS/LYS'ye okullar başladığında çalışmaya başladığınız takdirde zaman hiçbir zaman dar değildir, siz öyle olduğununa inanırsınız ama hayır değil. Yine de öyle farz edelim. Aynen yukarıdakiler geçerli ama önceliklerinizi belirlemeniz gerek (aslında bunu normalde de yapmanız gerek ya neye). Fonksiyonlardan 20. testi çözmek yerine iyi anlamadığınıza gerçekten inandığınız bir konuda iyi anlayana kadar ayna karşısında dersler verebilirsiniz. Ya da ne bileyim temel kavramları sırf çok kolay ve çalışmak uğraştırmıyor diye 4.kez tekrar etmek yerine (ki bundan çıkacak soru "Hangisi tam sayı değildir?" kıvamındadır herhalde.) geometride yapamadığınız konuyla ilgili daha önce çözdüğünüz testlere gözden geçirip daha önce de yapamadığınız soruların üzerinden geçip bakalım hala yapamıyor muyum diye bakabilirsiniz. Benim yazın ders çalışan arkadaşlarımla ilgili en eleştirdiğim nokta onların gidip MAT1 çözmesi ve sonra dershanede de MAT1 görüp tam bir MAT1 bombardımanına tutulmuş olmalarıydı. Çalışın ama stratejik çalışın, enerjinizi boşa harcamayın veya harcıyor görünüp bildiğiniz konulara tekrar çalışarak çalıştım diyip kendinizi kandırmayın.

Ha bir de her konuya çalışırken sil baştan çalışmayın. Bazılarında sadece ders notlarına göz gezdirip testlere dalmak yeterli.

3- Zaman bitmişken 

Bunu bildiğimden (kendim de ana hedefine ulaşamamış biri olarak) size blogumda "Bir tane gerçekçi hedefiniz olsun." yazmıştım. Bir arkadaşım vardı, "Koç Tıp'a gideceğim." ben diyordu. Duyunca ilk tepkim "Yuh" olmuştu. Yani bu arkadaş ygs'den önce Koç Tıp hakkında ne kadar araştırma yaptı, oranın ne kadar hayalini kurdu bilmiyorum eğer bu araştırma hayal konusunda ileri gittiyse YGS'den sonraki yaşayacağı yıkımı düşünün. Olayın bir de şu yönü var. Sınav başarısı sadece çalışmaya bağlı değil. Sınav anına da çok bağlı. Yani düşünün LYS birincisinin arkasında oturan çocuk adamın ensesi hapşırsaydı ve bir saniye için adamın dikkatini dağıtsaydı, adam da kafasında yaptığı işlemin sonucunu yanlış yazsaydı ve yanlış şıkkı işaretleseydi, LYS birincisi olabilir miydi? Belki de kaç LYS birincisi helak oldu o hapşıran adam yüzünden.
(Arkadaş da Boğaziçi Yönetim Bilişim Sistemlerine gitti bu arada. On bininci falandı.)

2. sene girdiniz yine mi olmadı? İstemediğiniz bir üniversiteyi yazmak durumunda mı kaldınız? Özel üniversiteye tam burslu giremediniz mi?

Sizi gerekeni yaptığınız takdirde hepsinin sonunda bir başarı hikayesi mümkün, birinin sonunda olmuyorsa öbürünün sonunda var. Hepsine sayfalarca örnek verebilirim. Ama YGS'ye bu kadar az varken "seneye inşallah" demenin manası yok. Ama sadece şunu diyeyim. Bizim lisenin birincisi YGS 1400.sü olup benim altımdaydı sonra gitti 110. oldu şimdi Hacettepe Tıpta. Okul birincimizin hayali ODTÜ EE'ydi YGS'de Türkçe'yi yapamadı gitti 10 bininci oldu, LYS'de iyi yaptı 3000'e çekmişti sanıyorum, okul birincisi kontenjanından ODTÜ EE'ye girdi. Yani oluyor arkadaşlar bir şekilde. İlerisini dert etmeyin.

Geri Bildirim olmadığında olabilecekler:

- Rehavete kapılma. Her şeyi yeterince bildiğini sanma.
- Herhangi bir hedef başarımı söz konusu olmadığı için boşa çalışıyormuş hissine kapılma.
- Ve yukarıda yazdığım avantajların tersi (yoruldum yazmaktan)

Rehavete kapılma nasıl olur?

İtiraf edeyim ben YGS'den 2-3 hafta önce paso dizi izlemiştim. Çalışmıştım ama az. Çünkü artık her şeyi biliyor gibi hissediyordum kendimi, karşıma ne çıksa yapardım sanki.

Fakat işin doğrusu:
Matematikte en basit istatistik konusu problemi olan ortalama hesaplamayı yapamamıştım çünkü muhtemelen böyle bir soru karşıma denemelerde hiç çıkmamıştı, ders kitaplarında "tamam tamam basit bu" diyerek geçmiştim ve sınav esnasında da aceleden en düz yolu değil kendim uydurduğum zottirik bir yolu seçmiştim.
Fizikte daha temel kavramlardan patlamıştım çünkü bazı fizik konularında bol test çözmeyi temel şeyleri kavramanın önüne koymuştum.
Biyoloji ve coğrafyada neyi yanlış yaptığımı hatırlamıyorum ama genelde 1 yanlış falan yaptığım coğrafyada gittim 4 yanlış yaptım gerçek sınavda.

Ne oldu? Her şeyi bilmiyormuşum. Daha çalışmam gerekiyormuş.

Bunu engellemek için:
- Asla böyle bir duyguya kapılmayın çünkü yok böyle bir şey
- Çalışmayı bırakmayın
- Farklı kaynaklardan denemeler çözün
- Bazı konularda anlamış mıyım diye test çözmeden önce alın elinize kalem kağıt nedir bu olay diye kendi kendinize anlatın. (Buna feynman tekniği denir) Test her şeyi ölçemez çünkü.
- Ola ki YGS çalışmaktan çok sıkıldınız ve çalışacak bir şey bulamıyorsunuz, LYS bile çalışmak size bir şey katacaktır bu durumda.
- Ve tabii sonuçlarınızı arkadaşlarınızla karşılaştırın çünkü farklı denemelerdeki net sayınıza bakarak durumunuzu göremezsiniz.

Not: Bu yazıda aslında bu geri bildirim olayının üzerine koyup daha başka şeyler de yazacaktım ama yeterince uzun oldu. O yüzden böyle koyuyorum.

Yazı biraz dağınık oldu, toparlarsam söylemek istediklerim:
1- Her şeyin başında (gerek YGS-LYS maratonunun gerekse herhangi bir konunun başında) çok hatalar yaparak az yol katedebilirsiniz. Hedefinizden güç alın.
2- Küçük hedeflerle geri bildirimi maksimize edin.
3- Çalışmanın ve başarının sonu yoktur ama zaten insanlar doğal olarak başarıyı ve başarmak için çalışmayı isterler (bkz: Van Gogh örneği, Barney örneği, papaz ve rahip örneği)
4- YGS-LYS'ye çalışmak normal çalışmadan farklıdır ve bir seferliğine mahsustur.
5- Olumsuz geri bildirim kötü değildir aksine iyidir.

Eğer yazıda anlamadığınız bir kısım varsa yorumlarınızda belirtesiniz daha iyi açıklama yapabilirim.

Bu arada eğer üniversite gezmesi yapmak istiyorsanız Bilkent'e beklerim. Tatilde buradayım. Singapur'dan getirdiğim değişik çaylarım var. İçeriz beraber :)

Görüşmek üzere.