Ertesi gün erkenden kalktım ve aşağı indim, ve evet yine Türk Türk'eyiz, diğer elemanlar yatışlarda hala, ayılamamışlar. Ben erken gidip Zürih'i de biraz gezeyim diyordum, ODTÜ'lü mastırı bitirmiş arkadaş da (isimlerini yazaydım keşke baştan, böyle zor oluyor) aynı şekilde Zürih'e almış uçağı o da geldi. (Diğerleri Cenevre'ye)

Nerd nerde kalınca bol bol fantastik romanlardan konuşarak tren istasyonuna geldik. Tren istasyonunda zenci bir abi gelip rap yapar gibi bir şeyler söyledi, anlamadığımızı söyleyince "Oll AY WANT is ONE SİGARET (gizli bir o'yeah)" dedi, biz içmiyoruz diyince şaşırdı, inanamadı. Raylar da hep izmarit dolu. Singapur'da olsaydı kırbacı yemişti hepsi şimdi. :d

Zürih'e geldiğimizde tren istasyonunda epey büyük bir COOP marketi gördük, zaten çikolata almayı düşünüyorduk girelim dedik. Fiyatları betimlemek gerekirse, bizde normal bir markette (BİM değil) bir ürünün fiyatı neyse onun yanındaki TL'yi at CHF koy. Şu an 1 CHF neredeyse 1 dolar ve dolar da malumunuz. Durumun vahametini anlayın artık.

Arkadaş 120TL'lik çikolata alışverişi yapıp çıktı (oha), ben de elimdeki bozuklukları eriteyim diye (adamların kağıt 5 CHF'si yok, kağıt 20 lira yok yani adamlarda) Caillers marka ülker napoliten tarzı bir çikolata bir de tablet çikolata aldım ki bu on lira falan ediyordu, 37.5 lira ödeyip çıktım. Açıkçası çikolatalar bu kadar büyük paralara değmiyordu bence, oraya gidip de hamuduyla çikolata alıp dönmesin kimse. Bi karamio değil hiçbiri :P

Turist infodan beleş harita aldık ama yağmur yağıyor, açamıyoruz. Arkadaş da ben de oryantiringciyiz (blogta da daha önce bahsettiğim haritaya bakarak hedef bulma içerikli spor), benim ki üfürükten oryantiringçilik ama arkadaş sağlam. Tabeladaki haritaya bir bakış attı ve "Tamam, ben rotayı ayarlayacağım." dedi ve hiç şaşırmadan gezdik (böyle şaşırmayınca eğlencesi çıkmadı :P)

Zürih'te "Eski şehir" (bir şehre gidince bence gezilecek ilk yer, İstanbul'da eski şehir "Tarihi yarımada denilen Eminönü civarıdır.) tren garının çevresindeymiş. Google maps'e baktığımda "Bayağı küçükmüş, yarım gün yeter herhalde." demiştim. Ne yarım günü, bir saatte gezdik bitti.

Hava kapalı ve yağmurlu, o yüzden şehir gri. Öyle görülmeye değecek bir şey göremedim.















Zürih'te çokça ünlü ve lüks mağazalar var demişlerdi, öyle bir şey yok. Mağazaların Zürih'i var. Birkaç fotoğraf koyacaktım ama şimdi farkettim ki hiçbirini çekmemişim. Yağmur çamur demeden pasif de olsa kapitalizm protestomu yapmışım o gün :P

Bolca da hediyelik eşya dükkanı vardı, hediyelikler de tahmin edebileceğiniz üzere genelde saat, çakı ve çikolata.



Şu kombini beğendim:



Burası karakol, söylentilere göre içerisindeki şüpheliler zincire bağlanmış halde duvarlardaki arkalarındaki cisimlerin gölgelerini izliyorlarmış.



Tren garının önünden tren geçerken:



Tren garının içindeki garip cisim:



*

Havaalanında ayrıldık. Tekrar Münih'e uçtum. Yalnız Münih ile Ankara arası bekleme süresi 50 dakika falandı. Paniğe kapıldım çünkü havalaanı git git bitmiyor arkadaş. Havaalanının içinde depar atıyorum resmen.

20-30 dakika kala falan anca pasaport sırasına geldim ama deli gibi de kuyruk, Çinliler doldurmuş. Uçağa yetişmemin imkanı yok. Ya çaktırmadan bir yere kaynayacağım ya da Çinli ablalara Nihao diyip durumumu arzedeceğim elimden geldiğince. Ama çabuk karar vermek gerek.

Beş dakika geçti. Önümdeki kuyruk kısalacağına uzuyor. Hazır tek çocuk kuralının geçmediği yeri buldular mitoz mu bölündüler ne yaptılar. En sonunda yan kuyrukta telefonuyla oynayan bir Türk ablaya sordum napacam ben diye. "Ben de o uçağa bineceğim, bizden kaynaklı bir durum değil beklemek zorundalar." dedi. Sonra sağa sola baktı, "Fast checkin varmış, beni takip et." dedi, ettim.

Kendimi bir sürü Nijeryalı hostes abla arasında buldum. Fast checkin hızlıca geçip gitmenizi sağlayan zenginlerin satın aldığı bir servis ama uçuş yaklaşınca herkese izin veriyorlarmış (kontrolü nasıl yapıyorlar bilmiyorum, polis bakıyor herhalde.)

Fakat enteresan bir durum var. Biz "CREW Only" kuyruğundayız yani sadece hostesler ve pilotlar gelebilir. Yandaki asıl yolcu kuyruğu da en az Çinlilerin tekelleştirdiği kuyruk gibi upuzun. Yandaki Türkler bize söylenmeye başlıyorlar "Akıllılık yapıp oraya geçtiniz oh valla biz burada bekliyoruz kaç dakikadır, aynı uçağa bineceğiz yapılır mı bu." vs vs. Muhtemelen bunu okuduğunuzda siz de benim üniversiteli çomar olduğumu düşündünüz fakat ortada yine bir enteresan durum var o da şu ki FAST CHECKIN KUYRUĞUNA BAKAN  POLİS YOK.

Üstün Alman disiplini böyle bir sistem açığına nasıl izin verdi? Fast checkin kuyruğuna adam koymamak nedir arkadaş?

Hadi onu anladık, peki kimsenin bakmadığı kuyrukta boş boş beklemek ne oluyor? Bir kişi de demiyor mu "Ya biz fast checkindeyiz ama buraya bakan yok, biri bakmaya başlayınca da hepimiz pikaçu gibi karşı tarafa uçmayacaz" Valla pes.

Sonunda hosteslere bakan polis bir bu bir o kuyruktan almaya başladı da geçmeye başladık. Bayağı sinirli bir Rus abla vardı, sıra tam ona gelince sanki inadına yaparki kuyruğu kadının yüzüne kapattı, kadın da aynı kantırcılar gibi küfretmeye başladı, koptum :P  Polis abi Almanca "Almanca biliyor musun?" diye sordu da lise Almanca'sını hatırlamaya uğraşamadım, no dedim, geçirdi uçağa koştum.

Gidişi beraber yaptığımız arkadaşla dönüşte de aynı uçağa denk gelmişiz hatta koltuklar da arka arkaya. Yer değiştirip yanyana oturduk. Hostes geldi "Ne içersiniz?" diye sordu. Dur az önce konuşamadım şimdi konuşayım diye "Tomatensaft" dedim. Abla "Möhten Sie schwarzenasdarqewro 99 luftballons?" diye yardırınca "Almanca bitti" diyerek koptuk, kadın da anlamadı bakakaldı. Meğer karabiber ve tuz ister misiniz diye sormuş.

Kronometre tuttum uçuş tam üç saat sürdü ama Münih'teyken saat 19:00 iken Türkiye'ye geldiğimizde 00:00 idi. Ateistleri göreve çağırıyorum. (İlkokuldayken bir arkadaşım bunu izafiyet teorisine kanıt olarak anlatmıştı da hepimiz saftirik gibi inanmıştık, arkadaşım dahil.)

Nihayet anavatana döndük. Dikkat ettim bizim koyunlarımız bile Avrupa'nın koyunlarından farklı bakıyor.