30 Haziran 2017 Cuma

Oz ve İbo'nun son günü, gece Türkiye'ye dönecekler. Cuma günü yani dünyanın her yerinin en hareketli gününde dönüş uçağı almak da ilginç olmuş. :d Alışveriş yapmaya gidelim dediler, ucuz mağazaların olduğu bir yere gittik. Burayı nereden buldular buraya nasıl gittik hiç hatırlamıyorum, ayın otuzunda çekilmiş fotoğraflara bakınca bir yığın anlamsız YGS LYS kitabı çıktı karşıma.







Matruşka alalım dediler. Hakla Lviv'e gidecektik, "Lviv daha ucuzdur oradan alalım." dedim. Arkadaş bir güneş gözlüğü aldı. Gözlüğü aldığı kadının babası Dağıstanlı'ydı, kadın bizi sevdi, indirim de yaptı. (Ya da biz hiç pazarlık yapmayınca acıdı diyelim. :))

Arkadaşlar gideceği için "Yahu hiç kimseyle adamakıllı konuşmadan dönecez, birileriyle konuşalım en olmadı birilerine küfrettirelim." tribine girdiler. Haklılar. Tinder yurt dışında işe yarar derlerdi. Önce herkese hello yazarak muhabbete girdim. Cevap gelmedi. Rusça selam yazmaya başladım. Yine cevap yok. Artık saçma sapan girmeye başladım muhabbetlere, ismi Nastya olan kıza Rusça "Selam Nastya ben Potap" (daha önce paylaştığım grubun ismi Potap&Nastya), şapkalı kıza "Şapkan güzelmiş nereden aldın?" gibi şeyler. Sadece tek bir kişi cevap verdi, o da Çince biliyormuş, o yüzden sağa kaydırmış zaten (benim de profilimde Ulusal Singapur Üniversitesi yazıyor). Ama Çince'de dövdü beni. Muhabbet de fazla ileri gidemedi. Arkadaşlarda da benzer hikayeler.



Kiev'de Starbucks yok ama McDonaldslar Starbucks işlevi görüyormuş, oralarda takıldık. Clublarda takılmaktan iyi. Yalnız beş kişi çete gibi geziyorduk. İkiye ayrılalım dedik.

Kiev'de son iki gün, gezmediğim yerleri gezeyim diye Hani'yi acayip yerlere götürdüm ben de.

Şevçenko parkındayız.



Parkta bir sergi vardı, Ukrayna & AB ilişkileri hakkında. Ukrayna'nın Schengen'e vizesiz olarak girebilmesi için 9 yıl uğraştığı, bir sürü reform yapıp rüşvetleri azalttığından falan bahsediyor. İnternet üzerinden gelir beyanı falan uygulamışlar hatta. Yazılar bir sonuca bağlanmıyor, okumasanız da olur. Ama resimler güzel diye paylaşıyorum.



Burası Taras Shevchenko Kiev Ulusal Üniversitesiymiş. İçeri aldılar ama sadece girişte durmamıza izin verdiler niyeyse. Singapur Ulusal Üniversitesine elini kolunu sallayarak girmek mümkündü halbuki, Slovakya'daki Zilina Üniversitesine de.



İçerisi kilise gibi, papaz resimleri falan var. Ukraynalı bir kıza sordum burası imam hatip niye, değil dedi. Diğer sorduklarıma bilmiyorum dedi, belki de beni anlamadı.



Bu arada Taras Şevçenko Ukrayna'nın önemli milliyetçi aktivistlerinin başında gelen biri ve tahmin edeceğiniz üzere şair. Bir nevi Namık Kemal. Andrei Şevçenko'dan daha çok tanınan biriymiş burada.

Bu neydi bilmiyorum ama güzeldi:





İlginç bir çalışma:



Arkadaşlarla tekrar buluştuk. Biz yokken yine I <3 Kiev'in oraya dönmüşler, birileriyle laf açacaklar. Akşam buluşacaklarmış (buluşamadılar, kızlar Atlas Weekenddeyiz diye ektiler bunları :d)

Puzata Hata'nın önünde dans gösterisi vardı. Yahudi bayramıymış bugün. İsmini hatırlamıyorum.



Videoyla destekleyeyim dedim, izlemesi o kadar zevkli olmayabilir gerçi. Hiperaktif olup sabit duramadığım için kusura bakmayın.



Kağıda dilek yazıp bize verin dediler. Ben de "Değerli Yehova şalomaleyküm, bir dahaki şampiyonlar liginde Beşiktaş deplasmanda Kiev'i yensin inşallah." yazıp kutuya attım. Ama okumuyorlarmış dilekleri.

Beleş limonata için bekledik ama bir türlü hazırlayamadılar. Çekip gittik biz de.

Son akşam yemeğini yiyeceğiz beraber. "Nereye gidelim?" "Lütfen Puzata Hata olmasın üç öğün oradan yiyoruz." diyalogları esnasında hostele giden caddede bize gülümseyen Gürcü restoranını gördük. Dedik Gürcü yemeklerini deneyelim.



İçerisi biraz köhne, ter basacakmış gibi. Fiyatlar uygun. Ama yemek isimleri çok garip. Kaçapuri, çaşuşuli, çakapuri, tokugawa, nobunaga... Yemek değil ninja sanki. Fantastik roman yazarsam kahramanlarıma bu isimleri vereceğim.

Yemeklerin tadı iyi hoş da Hint yemekleri gibi aşırı baharatlı ve acı. Ha bunlar bana Singapur'dan sonra vız gelir tırıs gider. Sıkıntı yok o yüzden.



Ayran da istedik. Ama cacık gibi bir şey geldi. Tadı da kefire benziyor.



Yetmedi bir de nehir kenarında dans edenleri izledik. Cuma günü ya coştu millet:



Son bir kez ırmak kenarında nargileyle akşamı bitirip Oz ve İbo'yu uğurladık. Hak ve Hani'yle kaldık. Biraz dışarıda insan seliyle takıldıktan sonra döndük.

Yalnız ortada bir sıkıntı vardı, o da benim bir odamın olmamasıydı. Bunu son gün öğrendim. Oda istedim doluyuz dediler (muhtemelen Atlas Weekendden dolayı) Hostel aramakla uğraşacağıma Hani'nin yattığı minderin yanına kıvrılıp bir gün idare edeyim dedim. (Rahatlığa bak...) Ama minder doluymuş. Haniyle lobide koltuklarda uyuduk. Resepsiyonist beni uyandırıp "Üzgünüm burada yatamazsın rezervasyonun yok." dedi. E napayım hostel tıka basa dolu. "Eşyalar arkadaşımda." diye bahane verdim (doğruydu.) "Ama burada kalmaman gerek." diye. Tutup kolumdan dışarı çıkarmadı tabii de. Yine de tutumu hoş değildi.

*

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Sabah oldu. Aşağı inip Haniyle kahvaltı yapmaya başladık. Yaşlı bir amca haritaya bir şeyler yapıştırıyor, bakıyoruz napıyor diye. Adam muhabbet açtı nerelisiniz napıyorsunuz diye. Kendisi Amerikalıymış "Tahmin ettiğim Amerikalı olduğunuzu, Amerikalılar genelde muhabbeti açan taraf oluyor." dedim. "Haklısın bir şey bilmediğimizden çok soru soruyoruz." dedi. Güzel cevap. Adam bayağı yaşlıydı, emekliymiş. Çoluğu çocuğu bırakıp geziye çıkmış reis. Bir de hostel bir sürü çocuk doldu. Başlarında bir büyük vardı sordum ne ayaksınız diye, öğretmenmiş. Çocuklar da tiyatroya gelmişti sanırım, hostelde kalıyor olmaları ilginç tabii.

Dönüp biraz yarı baygın halde yattım, resepsiyonistin mesaisi bitti ama hala kolaçan ediyor burada mıyım diye. Neyse gitti. Çamaşırları makineye verdim. Lobidekilerle muhabbet ettim. Hak kalktı ama bisiklet kiralayıp gitti ("Hava bozacak kiralama" dedim) Hani'yle öğle yemeğine gittik. "Ailem para gönderdi bugün bendensin." dedi. Puzata Hata'da 23234234. yemeğimizi yedik. Döndük.

Lobi'de çeşitli kart oyunları vardı, bir tanesi de Bilkentte son dönemimde oynadığım Dixit. Lobideki bir kıza oynayalım bunu dedim. Resepsiyonistin kuzeni falandı galiba. Ben İngilizce konuşunca garip bir heyecana kapıldı. Güzel güzel konuşuyor ama sonra durup "Yaaaa konuşamıyorum ben." tribine giriyor. O tribe girince biz gülüyoruz, Hani'ye diyorum sakın Rusça konuşma bak. Resepsiyonist Rusça bişiler diyor kıza. Hani kahkaha atıyor. ("Evlenmeyecen iki kelime sohbet edecen." diyormuş) Kız en sonunda "Çok utandım." dedi omuz silkti konuşmayı bıraktı. Lobideki tahtaya bir şeyler çizmeye başladı.

Böyle bitmemeli diyip ben de tebeşiri aldım elime. "İnş Beşiktaş Dinamo Kiev'i Dinamo'da yener." dileğimi tekrarladım. Sonra ismimi Kiril alfabesiyle yazdım. (Rusça çalışıp gelmiştim, bir işe yaramadı gerçi.)



İsmimi gösterip oku bakayım dedim, okuyabildi ya la :) (Epey zor bir ismim var, Kiril alfabesi bilmeyen okuyamaz :P) Biraz daha muhabbet ettik. Babası Bakülü Türkmenmiş. Bu naz oradan geliyor herhalde. Çalışmam lazım dedi konuşmayı kesti. Yaz tatilinde ne çalışmasıysa. Bir daha konuşmadık. Bu da komik ve başarısız bir anı olarak kalsın bir daha görüşmeyiz dedim. Bir ay sonra Hani stalklayıp instagramını bulmuş malesef :( İnsanların birbirini unutma hakkı yok şu dünyada :(

Dışarı çıktık. Aha yağmur yağdı, içeri kaçtık.

Hak da geldi. Son kez nehir kenarına indik temiz hava almaya. Dışarıda manzara şöyle bir şey:



Kiev'den ayrılıyoruz. Karışık duygularla tren istasyonuna gittik. Gece yolculuğu yapacağız. Tren içindeki leş gibi sigara kokusunu duyduktan sonra "İnşallah sigara ve votka kokulu berduş birisi denk gelmez." diye dua ettim. Çocuklu iki tane orta yaşlı teyze geldi. İşaret diliyle anlaştık. Hazırladım yatağı çıkıp yattım. Trenin içi çok sıcaktı ama tren hareket edince püfür püfür etti. Oh mis.

Hani mesaj attı. "Oda aldım sonunda, resepsiyondaki kız "Dün mü checkout yapmıştın." diye sordu hayır dedim. "Evvelsi gün mü?" dedi hayır dedim. Durumu anladı güldü "Tamam vereyim oda" dedi. Kiev cumartesi kopuyordu kaçırdınız." dedi bir yığın insanla fotoğraf attı.

Biz ise haftaiçini clublarda geçirip cuma ve cumartesiyi yatarak geçirmek gibi bir epic faile imza atarak Lviv'e doğru çufçufladık.