Tren istasyonundan hostel 2 km, iki sene önce seve seve yürürdüm ama şimdi "lan ne uğraşacağım biletler İsviçre'den ucuz zaten." diyip otobüse bindim. Normalde bilet 1.5 euro ama şoför reis bana akbil satınca 3 euroya geldi. Ama elimde hatıra olarak İsrail akbili kaldı eheh. Üzerinde İbranice yazılar falan var tam bir illüminaticiyim.
Otobüse binerken fark ettiğim şey burada, en azından durakta, insanların çok rahat, tam yazlık giyinmiş olduğuydu. Halbuki ben bir sürü hacı hocayla karşılaşmayı bekliyordum (beklentim boşa çıkmadı buna sonra geleceğim.) Oturdum güzel manzaralı bir yere. Google mapsten bakıyorum. yaklaşıyor muyuz diye. 4-5 durak kala google maps şaştı. Mavi nokta, benim olduğum yeri göstermeyi bıraktı Pokemon avına çıktı.
Önümdeki kıza sordum google maps şaştı şuraya gitmem lazım. Baktı, tamam ben varınca söylerim dedi. Sonra kıza turist olmam ilginç gelmiş olacak ki (buranın turist kitlesine bakılırsa gayet normal, taksiye binecek tipler var genelde) soru sormaya başladı nereden geldin napıyorsun bla bla. Dedim tüh keşke daha önce sorayım 4-5 durak az oldu! 4-5 duraklık zamanım var :)
Biraz konuştuk, o napıyordu pek hatırlamıyorum. Ziyaret edilecek ılıca gibi bir yer önerdi, not aldım daha doğrusu alırmış gibi yaptım, napayım ılıcada? Niye buraya geldin dedim, onur yürüyüşüne katılacakmış, şu gaylerin katıldığı organizasyon. (Kutsal şehir demediniz mi lan) Dedim anlaşıldı daha erken sormaya başlamasaydım da olurmuş.
Bu arada Google Maps kendisine geldi, ormana doğru gidiyoruz. Noluyo la. Kıza dedim galiba durağı kaçırdım. Gitti şoförle konuştu. Şoför dedi burada in, geriye gidin otobüse bin blabla. Sonra başka bi eleman araya girdi daha iyi yolu var bilmemne. Sonra indim, eleman da benimle indi. Ne alaka dedim. Çocuk dedi "Benim ev yakın bir durak yürürüm." dedi. Bu ülkenin insanları aynı bizim gibi, mal kaba saba tipler de var ama bu şekilde "Azıcık yürürüm ne var yardım edeyim." tipler de var. Avrupa'da böyle ekstrem durumlar pek yok, herkes tek tip gibi.
Neyse, eleman napıyordu onu da pek hatırlamıyorum, İsveç'de İbranice ve din mastırı yapıyordu napıyordu. Biraz muhabbet ettik. Baktı etti falan çözüm bulamadı bana şu durakta bekle dedi gitti.
Bu arada şehir merkezinin dışındayız, yine çöl mimarisi var ama Haifa ve Tel Aviv'den daha zengin gözüküyor kesinlikle.
Durakta bir karı koca (ve çocuk) bekliyor, sonra da iki tane genç geldi. Hepsi kippa (Yahudi Şapkası) takıyor. Karı koca İngilizce konuşuyordu, gençler bir şey sordu, karı koca anlamayınca onlar da İngilizceye geçti. Gayet güzel konuşuyorlar. Enteresan bir muhabbet dönmeye başladı.
- Noldu yollar kapanmış gidemiyoruz bir yere?
- Onur yürüyüşü mü ne varmış..
- Niye burada yapıyorlar.
- ... Mesaj vermek için herhalde..
- :)
Sonra bildiğin Musevilik bağlamında din tartışması dönmeye başladı. Çok eğlenceli. :)
- Benim rabbi'yım (rebay diye okunuyor, Yahudilerin imamı) diyor ki gaylik tü kaka. (Tam ne demişti rabbi reis hatırlamıyorum.) Benim düşüncem de madem gayliğe izin veriyoruz enseste de izin vermek lazım.
- Bir yerde çizgi çizmek gerek.
- Blablabla (Yav hiç hatırlamıyorum ya halbuki maç izler gibi dinlemiştim.)
Biraz muhabbetten sonra baktık ki otobüs falan gelmiyor, karı koca yukarı doğru yürümeye başladı. Biz başka durağa gittik.
- Sen nereden geliyorsun?
- Türkiye
- Ohooo harbi mi? Sizin başkan blabla.
- Yok o öyle değil aslında şov yapıyorlar aslında çok iyi müttefiğiz Türkler de genelde seviyorlar Yahudileri (can havliyle ülkenin imajını kurtarmaya çalıştım)
- Blablabla, fazla konuşamadık çünkü otobüs geldi gitti çocuk. Neyse.
El mahkum ben de şehir merkezine yürümeye başladım. Halbuki baştan yürüsem şimdiye varmıştım.
Uzun uzun çıktıktan sonra bir kalabalıkla karşılaştım. Hostele gidebilmek için onur yürüyüşünden geçmek gerekiyor, polis çantalara falan bakıyor. Daha doğrusu şu anda bakmıyor, sıra durmuş vaziyette niye bilmiyorum.
"Yürüdün demek" Karı koca da benle aynı anda varmış, adamı geçmişim eheh. Niye durduk dedim. "Bileklik takıyor, o bitmiş onu bekliyoruz."
Korkuyorum çünkü onur yürüyüşüne gelen çantalı bir Türk kulağa hoş gelmiyor.
Polise dedim hostele gidicem buradan geçmem gerekiyor. "Kesici bir şey var mı?" "Yok" tamam al bilekliği geç. Enteresan.
Polis kontrolünü geçtiğim gibi kendimi acayip bir alanda buldum. Polisler askerler mosad jöh pöh tanklar tüfekler zırhlı süvariler kanatlı hussarlar hepsi burada! Sanki savaş alanındayım tüfekler bana doğrultulmuş vaziyette, ama etrafta bantlı çıplak ve pembe mohawk saçlı garip tipler var. Nereye düştüm lan ben! Sadece karşıdan karşıya geçmem gerekiyordu ama askerler ve tankları yolu kapatmış geçemiyorum. El mahkum gay abilerle kolkola yürümeye başladım.
Dikkat çekmemek için başta fazla fotoğraf çekmedim (yol bomboş sadece birkaç asker var) ama o atlar ne öyle yarabbi. İsrail genetik mühendisliğini konuşturup siklops atı yaratmış resmen haşa. Çaktırmadan çektim.
Davut'un yıldızı ne hale gelmiş! Türkiye'de yapsalar kan çıkar. (Ki zaten yasak.)
Biraz ilerledim, yürüyen kalabalığı yakaladım. Sirk gibi her renkten bayrak ve insan var. Gayler falan halay çekiyor.
Gökkuşağı üzerine köpek patili garip bir bayrak var. Yaptığım yorumları söylemeyeyim. Sonradan araştırdım, meğer ayı patisiymiş ve sakal bırakmakla ilgili farkındalık yaratıyormuş. Özetle ben bir şey anlamadım, merak eden aratsın bear flag diye.
Hostele yaklaşınca bilekliği verip çıktım. Hostelin önü de ana baba günü, polisler askerler makineli tüfekler bekliyor. Çekin yaparken girip bağıranlar oldu "Lut kavmi gibi çarpılacaksınız o yee!" Polisler askerler koştu müdahale etti. Bağıran amca Gazze'ye sürülmüş diyorlar.
Hostel eskiden sinema salonuymuş, oradan aparılmış, şöyle bir yer (askerler varken çekmeye yemedi):
Odaya geçtim, odadaki Şilili abiye Ola dedim. 3-4 aydır geziyormuş Mısır, Ürdün vs. gezmiş. Mısır tehlikeli diye gitmedim vs. dedim yok ya iyi bir şey yok Meksika, Brezilya vs. daha tehlikeli dedi. Şaşırdım.
Çarşafları falan geçirmek self servis (Tel Aviv'de de öyleydi) ve geçirmek için bayağı uğraştım çünkü çok küçük. Yarım saat uğraştıktan sonra karşıdaki ranzada üstte yatan ve halime acıyan abla indi. Ay du dis ay du dis diyerek anlattı ve yerine geçti. Çok da yardım edemedi. Neyse ben çarşafı geçirmeyi başarıp muhabbet açtım. Napıyorsun dedim. Story atıyorum dedi. Instagram versene dedim xD Rusmuş ve pek İngilizce bilmiyorum. Cümle kurabilmesi için bekliyorum, "sakin ol bekliyorum ben." diyorum. Belli bir süre sonra sıkılıp google translate açıp ben Rusça konuşmaya başladım ahaha. Sempatik gelmiş olacağım ki hala iletişimdeyiz. Rusya'ya falan gel dedi ama Putin reis vize istiyo uğraşamam. Neyse özetle sabır her derde deva arkadaşlar.
O gün hostelde pub crawl varmış, turistlerle toplaşıp bar kılap geziyorsunuz. Türkiye'deki muadili kafe kafe gezip çay içmek olurdu herhalde, aslında enteresan olabilir. Fiyatı da bir pub crawla göre aşırı ucuzdu (7.5€) Gideyim birileriyle tanışırım felan dedim.
Gelenlerin yarısı olmasa da hatırı sayılır bir kısmı (saymadım) hostelle ilişkiliydi ve İbranice konuşuyorlardı. Ama bir yandan bizi de muhabbete katmaya, bizimle geyik yapmaya çalışıyorlardı. İyi adamlardı. (Tur rehberlerinin hiç ilgilenmediği pub crawllar var.) Sonradan fark ettim ki bazıları kız tavlamak için katılıyor sırf. :d
Onun dışında dört tane Çinli (bunlar ne arıyor burada?) bir tane Amerikalı, bir tane İsviçreli, birkaç Alman, iki tane de (sadece aralarında konuşan) Fransız vardı. Ben o sıralarda Çince öğrenmeye tekrar heveslendiğim için Çinlilerle muhabbet etmeye çalıştım genelde. Enteresan tiplerdi. Ama en enteresanı İsviçreliydi. İsmi Matthias ama ben gıcıklığına Matayos diyorum. Yahudiymiş. Kafasında şapka. Yüzü genç gösteriyor ama saçların arkası kavanoz kapağı gibi açılmış. Ve bayağı aranıyor adam. Bizim gruba kaynayan birkaç tane Yahudi kızla muhabbet açtım, hemen damladı reis. Hiç böyle İsviçreli görmemiştim. Bu arada buradaki tanışma denemelerimiz de başarısız çıktı. :(
Pub crawl da en son götürdükleri kulüp süper eğlenceliydi. İnsanlar gerçekten dans ediyor. İsviçre'den sonra iyi geldi. Kudüs gece hayatı herkese önerilir ahaha.
*
Kalktım, kahvaltıya gittim. Kahvaltıda domatesli yumurta gibi bir şey var, tam nasıl yaptılar anlamadım. Bayağı tuzlu ve yağlı ama tadı güzel. Gerisi mezeler, yoğurt, tahin, labne, humus çeşitleri, domates salatalık felan. Pide ekmeğinin arasına koyup yedim.
Çinlilerle falan oturdum azıcık konuştum. Orta yaşlı bir eleman geldi Yahudi, önüme oturdu, bana diss attı ful Çinli kızlarla konuştu. Pek zevkli olmadı. Adamların Türkler gibi olduğunu söylemiştim. Kahvaltıyı bitirdim, bulaşıklarımı yıkadım (bulaşıklar da self servis.) Şehir merkezindeki free walking toura katılmak üzere tam çıkıyordum ki iki kişinin Türkçe konuştuğunu duydum. Bir abi ile başörtülü bir abla. Abiyi dün gece görmüştüm sanki. Sordum.
- Siz dün pub crawlda mıydınız sanki hatırlıyorum sizi?
- Yok ne pub crawlı biz Mescidi Aksa tayfadanız. :D
- ... Biz de ikisini beraber götürüyoruz :d
Bir on dakika konuştuk. Abi Viyana konsolosluğuna geçici olarak gelmiş. Devamlı pahalılıktan şikayet ediyor. "Cebimde şu an euro var o iyi hissettiriyor ama dönünce kötü olacak." diyor. Öbürü ise Fransızmış ama aslen Aksaraylı xd Çalışıyormuş. Türkçesi bir değişik, daha önce de Fransız Türk arkadaşım olmuştu, aynı onun gibi konuşuyor. Kulağa hoş geliyor. Yarın Filistin'e geçeceğimden bahsettim, turla gideceğim falan dedim. Abi pek oralı olmadı pahalı diye ama kız ilgilendi, numaramı aldı. Sonra turu yakalamak için kaçtım.
*
Tur Jaffa Gate (Yafa kapısı) denen şehrin yedi kapısından birinde başlıyor. Oraya gitmek için İsrail bayraklarıyla donatılmış üzerinden tramvay geçen geniş ve hele şükür modern caddelerden geçiyorsunuz. Sağda solda 5 şekele (1.25€) meybuz satan bakkallar var.
İsrail'in Trump aşkı.
Şehir duvarlarına yaklaşınca şöyle yukarı çıkan bir yol var, bu yolda çektiğim kare de Batı Kudüs'ü özetliyor. Bir turist, bir pek oralı olmayan ninja stayl Yahudi amca ve bir asker.
Etrafı kale duvarlarıyla çevrili olan eski Kudüs şehri Doğu Kudüs bölgesi içinde. BM planı tüm Kudüs'ün uluslararası kalmasını öngörüyordu. 1947-49 Arap İsrail savaşlarında batı İsrail'in doğu Ürdün'ün eline geçti. 1967'de İsrail burayı işgal etti.
Yafa kapısına vardır. Tur rehberi herkesi selamladı şalomaleyhim diyerekten. As dedim.
Bu bir beleş yürüme turudur tur beleştir, turun ücretini siz belirlersiniz turun sonunda bahşiş bırakırsınız sevabına bilmemne klasik laflar. Yalnız bu sefer ekstra bir bilgi geldi, rehber "Turist başı 3.5 euro ödüyorum, ideal bahşiş 10-12€ tabii siz fazla veya az verebilirsiniz." Bana saçma geldi, yani beleş yürüme turlarının olayı vergiden kaçıp ufak bahşişlerle sürümden kazanmak olmalı. Bunlar işi iyice kapitalizme bağlamış. Turizm şirketi rehberden para alıyor. Acaba adamın biri çıkıp sağa sola ilan verirse "Ben beleş tur düzenliyorum." diye, bu turizm şirketleri "Hayır yine biz düzenleriz." diyip mafyavari bir şekilde engel oluyor mu?
Tüm beleş turlar grup fotoğrafı çekinmeyle başlar, ya da en azından 2017'den beri öyle başlıyor. Nedenini şimdi anladım. Meğer turizm şirketi tura kaç kişinin katıldığını oradan hesaplıyormuş. Ben de çılgın çılgın pozlar veriyordum eğleniyoruz diye...
Neyse turcu abi kısa kısa anlatmaya başladı. Burası Yafa kapısı, Osmanlılar şehir kapılarına o kapı hangi şehre gidiyorsa o ismi taktıkları için Yafa kapısı denmiş. (Belgrad'da da İstanbul kapısı (Stambol Gate) vardı.) İşgalciler, hacı adayları vs. hep buradan giriyorlarmış şehre. Yafa limanından buraya gelmek üç gün sürüyormuş. Ben trenle bir saatte geldim halbuki. Fakirler.
Araplar bu kapıya Bab el-Halil diyorlarmış. Halil arkadaş demek, Hz. İbrahim'e ve onun kabri olan güneydeki el-Halil şehrine referans. Ama kapı batıya bakıyor. Araplar yönlerini şaşırmış anlaşılan.
Burası üç din için de önemli bir şehir (hadi be?). Yahudilerin anavatanı, kıblesi ve en önemli tapınağı burada. Bu tapınağın olduğu bölge kutsal, o kadar kutsal ki kendileri de giremiyorlar, duvarında ağlıyorlar. Dın dın dın bildiğiniz, burası Mescid-i Aksa. Mescid-i Aksa da içinde Hz. Muhammed'in pegasusa atlayıp (ben demiyorum rehber diyor) mihraca çıktıkta sonra indiği yer. Mihraçta Hz. Musa ile pazarlık yapıp namaz frekansını 5'te fikslemiş. (Rehber bu şekilde söylüyor kızmayın.) Hz. İbrahim'in Hz. İshak/Hz. İsmail (hangi oğul olduğu dine göre değişiyor) kesmeye kalkıştığı taşın olduğu yere Hz. Davut tapınak yaptırmış. Babilliler yıkmış. Bir daha yapmışlar. Romalılar yıkmış. En sonunda Hz. Ömer Kubbetüs Saharayı dikmiş. Bir dahaki kimse yıkamamış. Müslümanlar için de neden önemli olduğunu anlatmış olduk böylece. Hıristiyanlara gelelim, Hz. İsa'nın hayatının bir kısmı burada geçmiş ve burada çarmıha gerilmiş. İlk Hıristiyanlar burada Romalılardan gizli gizli takılıyormuş çünkü Hıristiyan olmak yasak. Yahudiler de Mesih gelmemiş gibi hayatlarına devam ediyorlarmış aynı zamanda. Sonra Roma imparatoru Hıristiyan olunca işler değişiyor tabii.
Turcu abi sözünü bitirdikten sonra "Hadi yürüyek." demek için yallah yallah diyor. Ama hareke hatası yapıyor dolayısıyla ben "Yala yala" duyuyorum. Ürperiyorum. Geçtik kapıdan.
Bir tane Amerikalı güneş gözlüklü izbandut bir adam elinde İncille bağırıyor, halka sesleniyor. "Yüce Tanrı İncil'de bize buyuruyor ki blablabla." sordum napıyor bu adam? "Kudüs sendromu diye bir şey var, buraya geliyorsun, buradaki kutsal eserler bünyene fazla geliyor sapıtıyorsun." Klasik turist rehberi palavraları dedim ama harbiden varmış böyle bir şey, vikipediden bakın. Buraya tatile gelip Mesih olarak dönen (hatta dönmeyen) Amerikalılar varmış ahaha.
Kudüs'te dört tane mahalle var: Yahudi mahallesi, Müslüman mahallesi, Hıristiyan mahallesi ve Ermeni mahallesi. Bu mahalleleri bulmak zor çünkü her yer tuhafiyeci. İsrail işgali yok esnaf işgali var burada. Hey Allah'ım.
Ermeni mahallesin. Resim atayım dedim de ev var yani bir şey yok. Kapı zilinden anlıyorsunuz Ermeni sokağında olduğunuzu:
Ararat (Ağrı) sokağı:
Tavernaları var :d
Kudüs'ün amblemi aslan imiş, Yakub'un oğlu Yehuda ve kabilesinin maskotu aslanmış çünkü ve Hz. İsa'ya da aslan denirmiş. Rögar kapaklarında falan aslan var. Ermeni mahallesinde de Aslanyanlar yaşıyormuş. Direkt aslanyan Türkçe yani. Zaten Aslan ismini duyduğum anda konunun nereye geleceğini fark ettim. Rehber "Bu isim size bir yerden tanıdık geldi mi?" dediği anda Narnia'yı yapıştırdım, adamla yumruk yumruğa tokalaştık. Türkçe bilen okuyan var mı dedi ben dedim. Evet Narnia'nın yazarı Aslan karakterine direkt Aslan diyor (Lion değil), buradan eslenilmiş. Narnia Hıristiyanlık propagandası yapan dini bir fantezi romanıdır.
Yoldan geçerken başka bir tur rehberinin hararetli hararetli "Türkler 1.5 milyon Ermeni'yi katletti şimdi inkâr ediyorlar." dediğini duydum. Bizim rehber söylemedi öyle şeyler.
Bu arada Ermeni kiliselerinde normal kiliseler gibi piyano falan yokmuş, piyano doğu ezgilerini çalamıyor malum. Hangi dinden olursa olsun aynı tip müzik dinliyormuş herkes.
Şehirde bir itilaf olunca Ermeniler asla taraf tutmazmış.
Böyle uzun uzun yazıyorum ama hepi topu 2500 Ermeni falan yaşıyor burada. Bu kadar kişiyle anca İkinci Dünya Savaşı'ndaki San Marino kadar taraf tutabilirler zaten.
Ermeniler Doğu Kudüs'te yaşadığı için Filistinli sayılıyor ve Araplara yapılan ayrımcılıkları aynen yaşıyorlar. Filistin'de zaman zaman çıkan protestolarda ellerinde Filistin bayrakları olan Ermeniler görebilirsiniz haberlerde. (Filistin'in de %6'sı falan Hıristiyan)
*
Yahudi mahallesi.
Rehber "Yahudi mahallesine geldiğinizi iki şekilde anlarsınız, ya tamamen yıkılmıştır (Ürdün ordusu tarafından) ve yenidir ya da arkeolojik çalışma ayağına alabildiğine kazıyorlardır." Haklı gibi. Sinagogları, Ağlama duvarını vs. başka bir turda anlatıyorlar, o yüzden burayı kısa geçtik.
Müslüman mahallesi.
En büyük mahalle. Müslüman mahallesine geldiğinizi yerdeki çöp populasyonundan anlayabilirsiniz. (lol) Mahalle ışıklarla donatılmış Ramazan diye.
Bunu Çinli Müslümanlar bıraktı herhalde :d
Hacca gidenler hava atmak için kapılarının üstüne bu tip tabelalar asıyormuş:
Tabelaya parası yetmeyen fakir hacılar graffiti yapıyormuş ahaha o ne lan. Mekke'ye de tabanvay gittiler herhalde.
Biraz daha az fakir olanları Medine'yi koymamış tasarruf için :d
Adam kapısının üzerine Selahaddin Eyyübi resmi asmış. Rehber "Zor zamanlar büyük adamları doğurur. Bu büyük adamlar zor adamlardır da, bu Selahaddin Eyyübi de güçlüydü ama çok cani bir adamdı." diye tirad attı. Bozmak istemedim adamı "Oha o adam merhametiyle ünlü bir adamdı." diyip. Neyse Allah rahmet eylesin.
Hakkari sokağı :)
Ve son olarak Hıristiyan mahallesi.
Ermeni mahallesinden ayrı dikkatinizi çekelim. Kıyamet kilisesi (Holy Sepulchre) burada bulunuyor. Hz. İsa'nın burada çarmıha gerilip sonra dirildiğini söylemiştik. İçeride dünya savaşı çıkmış gibi, cemaatler kiliseyi bölmüşler de bölmüşler. Bunun için mi ölüp dirildi adam?
Osmanlı'nın son dönemlerinde Hıristiyanlar bu kilise (ve bazı diğer kutsal eserler) üzerine kapışmaya başlamış, gerek kendi içlerinde gerek diğer cemaatlerle. Avrupalı dış güçler de olaya burnunu sokar çünkü dış güçler bunun için vardır. Sultan da ferman yayınlar "Kimse dokunmasın herkes yerliyerinde dursun akıllı olsun.", statüko anlaşması derler buna. Bu fermandan sonra kilisede kimse bir şeyi değiştiremez. Resimdeki merdiven de bunu temsil eder. Ekşi sözlükte "Hıristiyan cemaatleri arasında kavga çıkar kavgayı ayıran kişi herkes işini bıraksın der, o sırada merdivene çıkmış bir papaz kilisenin üst camlarından birini silmektedir, bunu duyunca işini bırakır ama merdiven öyle kalır." yazıyor fakat tasdikleyemedim bu bilgiyi. Mantıksız gelmiyor yine de.
İçerisi şu an bölümmüş durumda, her cemaat için bir bölüm var. Sonraki yazımda anlatırım.
Kıpti kilisesi, o da Hıristiyan mahallesi içinde:
Kudüs'teki tek döğme şirketiymiş, çünkü Kudüs belediyesi eski şehir içindeki dükkanlara kota koymuş. Sanki bıraksalar her yere döğmeci açacaklar :d
Tur bitti. Mescid-i Aksa'ya gitmek üzere yola çıktım. Yazı çok uzun olduğu için burada kesiyorum.
Bu turda verdiğim bilgiler genel bir özet ve şehrin mahalleleri üzerineydi. Şehrin tarihiyle ilgili daha kapsamlı bilgiyi gezdiğim Davut Kulesi müzesinde öğrendim, orada yazacağım.
13 Yorumlar
Hocam blogunuzu severek takip ediyorum yaklasik 2014-15 sezonu civarindan biri. Ygs calismalarimda tam bana hitap eden yazilar paylastiginizi, tabsiyelerinizden cok faydalandigimi bunun icin tesekkur ettigimi belirtmek istiyorum.
YanıtlaSilUygun olursa blog yazmakla ilgili bir blog yazisi da yazabilir misiniz? Blogspot bu isin en iyisi midir wordpressle mi başlayalım, veya direk alan adi, hosting alip worpress mi kuralim, yazilim prk bilmiyorum, amacim ayni sizin gibi hayatimdan, bildiklerimden bahsetmek. Tesekkur ederim. Takipteyim.
Selam,
SilBlog yazısı yazmama gerek yok, burada yazayım direkt;
Blog dönemi bitti. Aslında ben bu blogu açtığımda da son demlerindeydi. Blog yerini sosyal medya ve youtube'a bıraktı. Blogun en sıkıntılı kısmı bağımsız bir site olup takipçilerinin takip etmek için çaba sarfetmesi gerektiği. Beş on tane blog sitesine ayrı ayrı girmek yerine sosyal medya ve youtube'a girip anasayfaya bir göz gezdirip neler çıkmış bakmak daha mantıklı. Bu durumda bile insanları farklı bir linke yönlendirmek zor. Dikkatlerini çekmen gerekiyor. O yüzden herkes "clickbait" denilen içerikle alakasız veya kısmen alakalı başlıklar falan atıyor.
Ben İsrail ve Filistin yazılarını çok enteresan olaylarla karşılaştığım ve unutmak istemediğim için yazıyorum. Ama gezi yazısı yazmak çok vakit alıyor. Vloga geçeceğim, ama youtube'a yükler miyim ona henüz karar vermedim. Doktora güncesi tipi şeyleri bloga yazmak video çekip durmaktan daha mantıklı tabii, ona devam.
Bu durumda sana önerebileceğim iki şey var:
1- Para kazanmak için açıyorsan vazgeç. Sadece youtube'ta para var, youtubeların da kalitesi malum.
2- Okunmak için açacaksan da benim gibi blogspot aç, uğraşma. Ben zamanında uğraşmadım. Memnunum şu anda da.
Eğer düzenli yazmayacaksan ekşi sözlük veya medium'da da yazabilirsin. Medium'da yazanlar en azından google'da yukarıda çıkıyor, seo ile falan uğraşmak yok. Ekşi sözlükte de etkileşim oluyor, insanlar sana mesaj falan atıyor.
Hocam çok teşekkürler. Takipteyim. İyi gezmeler ve çalışmalar :)
SilHocam merhaba. Sıralamam itü bilgisayar veya bilkent %50 bilgisayara yetiyor. Durumum var ama bilkente o parayı vermeye değecek kadar itü ile aralarında fark var mıdır? Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum teşekkürler.
YanıtlaSilHangi şehirde yaşıyorsun ve durumun ne kadar var?
SilBen EPFL bilgisayar mühendisliğine doktoraya gelen İTÜlü henüz görmedim. Ama çokça Bilkentli ve ODTÜlü var. Amerikada lab sayfalarını dolaşırken de pek İTÜlü görmedim. Sektör konusunda yorum yapamayacağım, bu konuda İTÜlülerle görüşsen fena olmaz.
Bilkentte iyi çalışıp %100 burs alma şansın var ayrıca.
Hocam durum olarak orta halliyiz. Ne çok rahat karşılayabiliriz ne de sıkıntıya gireriz diyeyim. Yani ne üniversitede babam öder diye rahat rahat takılırım (bu da dere çalışmamı tetikler) ne de ödeyemezsek diye strese girerim. Anlatabilmişimdir umarım. İtü ile bilkent arasında 150 bin tl verecek kadar fark varsa eğitim yurt dışı vs. Yani bilkente o parayı vermeye değecekse vereceğim. Bir de itü bilgisayardan odtüye geçebilme ihtimalim var. Sıralamam odtüye yakın olduğu için 1.sınıfın sonunda yatay geçişle geçmek kolaylaşıyor sıralama+ not ortalamasına bakılıyormuş daha çok sıralama. 3.3 ortalama muhtemelen yetecektir. Tek sıkıntı odtünün ingilizcesini geçmek gerekiyor itünün de hazırlığı baya kötü diyorlar ingilizce seviyem zaten b2 civarı itünün hazırlığını muhtemelen atlarım gitsem. Yani bu iki durum arasında kaldım. Bir de bilkentte ortalama kasmak zor mu? Zorluğu sınavlardan değilde hocalar bakımından sordum. Çok çalışırım ben ama %100 burs almak çok zor görünüyor :) yerime olsanız ne yapardınız?
YanıtlaSilHangi şehirde yaşadığıni yine yazmamışsın. Ankaralıysan veya Ankara'ya yakırsan İstanbul'da yaşama masraflarını da hesaba katmak gerek.
SilBilkentte ortalama kasmak zor değil. %100 burs almak da zor değil. Ama tam burslu olarak gelip ilk sene 2.0 ortalamayı gören arkadaşlarım var. Çünkü oyun oynayıp durdular.
İtü'yü çok bilmiyorum dediğim gibi. İki okulu da gez bi. Bi de önceden söylediğim gibi EPFL bilgisayarda doktora yapan itülü görmedim. Akademik kariyerde dezavantajı var gözüküyor. Ama mastır yapınca o dezavantaj kalkar mutlaka. Sektörde ise belirgin bir farkı olacağını sanmamakla birlikte aşırı da bir bilgim yok. Ama bence İTÜ'nün bir dezavantajı varsa bile iyi bir mastırla kalkar bence.
Ben bu durumda olsam İTÜ'ye giderdim, ama benim durumum hiç yoktu.
Üniversite'de de babam öder diye rahat rahat takılamam dedin de, eğer okul ücreti ve yurt masrafını karşılayabilirse geriye pek de bir masraf kalmıyor. Ben yemekhaneden yiyordum, canım isteyince de kendim pişiriyordum veya çiğköfte sipariş ediyordum. Onun dışında pek bir masrafım yoktu :D Senin de olacağını sanmıyorum.
Hocam şehri yazdığımı çok net hatırlıyordum ama yazmamışım silip tekrar yazarken unuttum sanırım :D.
SilKonyada yaşıyorum her türlü yurt yemek masrafı çıkacak yani. Ankarada yaşasam tereddüt etmeden bilkent yazardım. Şimdi okul + yurt + yemek yıllık 30 bin tutuyor. Bu da 5 yılda 150 bin tl yapar harçlık hariç. Vermesine veririz de değer mi benim kafamda soru işareti oluşturan şey o. İtüye gidip oradan odtüye yatay geçiş yapma olasılığım çok yüksek sıralamadan ötürü. Ben itü yazayım arkasına bilkent yazarım belki itü de tutmayacak geçen sene 3700 ile kapattı bu sene 2500 le falan kapatsa kalırız öyle. Çok teşekkür ederim :)
Öncelikle şunu söyleyeyim, 150000 lira tekrar kazanılır ama dört sene geri gelmez.
SilYurt + yemeği hesaba katma, onu İTÜ'ye gidersen de ödeyeceksin zaten. İTÜ'de yemek + yurt daha ucuz ama yurtta kalabilirsen. Devlet üniversitelerinde yurda girmek o kadar kolay. Çıkınca da geri girmek çok zor. Onları da hesaba kat.
Ayrıca İTÜ'de hazırlığı geçerim demişsin. İngilizce'n gerçekten B2 ise yazın COPE/TOEFL kursuna giderek Bilkent hazırlığını atlamayı da garantilersin, ki bence mutlaka atla. Eğitim ücreti 45000, dolayısıyla 90000 eder 4 senede. 90000 şu an 16000 dolar, yıllık 4000$ eder. Ülkenin ekonomik durumuna bakılırsa bu miktar muhtemelen ileride daha da düşecektir. Yıllık 4000$ çok bir para değil, tabii çalışıp yurtdışında düzgün işler yapabilirsen. Ve yeterince çalışırsan %100 burs alabilirsin, tekrar belirteyim.
İki okulu da gez, öyle karar ver.
Anladım hocam ben gerçekten çalışırım zor olduğunu düşünüyordum %100 burs almayı buna çok sevindim. İlk cümleyi okuduğumda da bir anda fikrim çok değişti zaten bu 4 yıl bir daha gelmeyecek ve benim için çok çok önemli. Ama para bir şekilde bulunur haklısınız. Teşekkür ederim :D. Bilkent macerasını başlatalım o zaman :)
YanıtlaSilHocam yazıyla alakasız bir şey soracağım.
YanıtlaSilYapmış olduğun felsefe yan dalınının sana şu an bir faydası olduğunu düşünüyor musun ve hayatına ne kadar katkısı oldu?
Valla fırsat olduğunda onun üzerine uzun uzun yazacağım da hala sıra gelmedi. Neyse kısaca yazayım.
SilDoktora alımında bir faydası oldu mu hala bilmiyorum, olduysa süper. Referanslarımdan biri felsefe hocamdandı zaten. Bilgi birikimime sağladığı faydayı düşünürsek. Haftada 4 saat ders ve birkaç sınava çalışarak öğrenebileceğim maksimum şeyi öğrendim. Yerine bilgisayar dersi alsaydım haftada dört saat ile kurtaramazdım. Öğrendiklerime gelirsek: aynı şeyleri kendim okuyarak veya youtubedan videoları izleyerek de öğrenebilirdim teorik olarak. Ama pratikte o videoları ne ciddiyetle izlersin, ne de sadece izlersin interaktif olmayacağı için gerçekten öğrenemezsin. Gerçekten öğrenemeyeceğin şeyin de hayatına bir katkısı olamaz. Aldığım dersleri bana sor şunu şunu işledik bundan şunu kaptım bence ilginçti diyebilirim, hepsi hakkında çok kısa blog yazıları yazabilirim diye düşünüyorum. Aynı şeyi okuduğum her kitap için yapamam mesela ama.
Genç nesillere tavsiyem; (youtubeta da söylediğim gibi) yandal yapmayın da ekstra ders alın hem ortalamanız yükselir hem de gereksiz derslerle uğraşmazsınız.
Teşekkürler yorumunuz için. Bizim de ders seçimleri yarın başlıyor ekstra ders alma tavsiyesini deneyeceğim
Sil