Temmuzdeki son yazımdan ekim sonuna kadar yaşadıklarımın bazıları ve üzerine düşünceler..

*

Değişim

Dünya değişiyor. Bunu suda hissediyorum. Toprakta hissediyorum. Kokusunu alıyorum. Eskilerden pek bir şey kalmadı :P 

1.5 sene önce pandemi zamanı buraya "25 Yaş Krizi" diye bir yazı girip bendeki değişimleri anlatmıştım ama şimdi anlıyorum ki bu aralar her yaş bir kriz. Ekstradan 26 yaş krizi diye belirtmeme gerek yok. 16-19 yaşlarım arasında büyük değişimler yaşamıştım. 20-24 arası pek değil, yaşadıysam da bunun bana pek bir yansıması olmadı, "değişiyorum la" diye yakınmadım yani. 25-26 ise yeni bir ergenlik gibi. Sivilce yok ama hep zihinsel hem de bedensel değişimler var. Örneğin eskiden her gün benzer yemekleri yerdim, karnım doysun yeter derdim. Şimdi ise bugün ne yesem diye uzun uzun düşünüyorum, lezzetli olsa bari de mutlu olayım diyorum. İnsan yeni yerler görmek için tatile çıkar ben yemek yemek için tatile çıkıyorum. Buna rağmen çok yiyemiyorum asla, öğle yemeğini geç yersem veya fazla yersem akşam yemeğini yiyemiyorum mesela. Yediğime içtiğime dikkat etmiyorum. Marketten çetoslar patoslar alıp yemiyorum tabii de, dışarıda güzel bir yemeğin üzerine tatlı yiyorum mutlaka mesela. Her öğünde insanlıktan çıkmış gibi yememe rağmen kilo verdim, benimle uzun zamandır görüşmeyen arkadaşlarım çok zayıflamışsın diyor. Her zaman böyle olacaksa iyi, ama muhtemelen 26 yaşımda metabolizmamın en hızlı çalıştığı zamandayım. Bu zamanda ne kadar yersem kâr diye bakıyorum :P Ne alaka bilmiyorum ama kokulara karşı çok duyarlı hale geldim. Asya ülkelerinde balı yağı kokulu pis mahalleleri ovvav ne egzotik diye gezerken şimdi ev arkadaşımın mutfakta yaptığı baharatlı omlet kokusu odama geliyor da niye içerisini havalandırmıyorsun diye gidip söyleniyorum. Eskiden olsa fark etmezdim bile. Aynı parfümün kokusunu başka birkaç yerde duyunca seviniyorum. Bunları okumak heyecanlı değil biliyorum ama başınıza gelince ve fark ederseniz, kendinizde değişimi görünce sevineceksiniz. Yol aldığınızı, hiçbir şey yapmadan yeni bir hayata yelken açtığınızı düşünüyorsun. Bence hoş bir duygu.

Hoş olmayan ise etrafınızdaki değişimler. Arkadaşlarım mastırı doktorayı bitirip gidiyorlar. Bazıları  daha meşgul ve tekdüze hayatlara adım atıyorlar, o kadar sık görüşemiyoruz. Arkadaş gruplarım dağıldı / dağılıyor. Yazın instagramı her açışımda birileri evleniyordu. :) Hayat böyle akıp giderken sabit durmak mümkün olmuyor. 

Bendeki ve çevremdeki değişimler beni aksiyon almaya itiyor: artık kariyer patikamı ve doğal olarak yeni hayatımı belirlemeliyim.

Ben Nasıl Büyük Adam Olucam?



Temmuzda bir ay kadar kasıp öğrenci projelerinden birini makaleye çevirdim. Yeni ama umut vaadeden bir konferansa yolladım. Sonra Portekiz'e geziye gittim :P Döndüm. Makale saçma sapan yorumlarla red aldı yine. Bir kere kabul verin de büyük adam olalım yahu :) Neyse buna şaşırmadım. Yine bir ay boyunca yemeyip içmeden çalışıp başka bir öğrenci projesini makaleye çevirip gönderdim ve yine tatil. Çok çalışma - tatil döngüsüyle çalışmak güzel, tek sıkıntı insan hobilere vakit ayıramıyor. Yıllar önce aldığım Witcher 3'ü bitirmeye çalıştım o ara, her tatile gidişimde yarım kaldı :) Ama şunu dürüstçe söyleyebilirim ki bütün vaktini araştırmaya ayırıp makale yazmaya odaklanmak çok eğlenceli. Akademi ne güzel diyorum. Sonra konferanstan red geliyor. Bu sefer de "Ben bu işi beceremiyorum." diyorum. Tüm motivasyonum gidiyor. 

Hocam artık tezimi yazıp gidebileceğime inanıyor. Şu an elimde bitmiş dört makale var. Aslında sene sonu tezi yazıp dört senede mezun olabilirmişim. Şu an boşuna okuyorum :P 

Hocamla bundan sonra ne yapacağımı konuştum. Pek net bir şey söylemedi. Data journalism yani veri kullanarak gazetecilik (NY Times BBC gibi kaliteli gazetelerin çok güzel makaleleri var veri madenciliği kullanarak) yapmak istediğimi söyledim. "Medyada para yok, onu boşver." dedi. "Büyük şirketlerin güvenlik takımlarına girebilirsin." dedi. Mantıklı. Postdoca gitmek için laboratuvar sordum 3-4 tane lab söyledi. Ortalama yerler. Biraz hayal kırıklığına uğradım. İsviçre'de de lab önerdi, "ETH Zürih para basıyor." dedi. Fakat aynı zamanda "İsviçre'de postdoc yapmak kısa vadede okey ama uzun vadede hiçbir işe yaramaz" dedi. İşin bombası postdocun süresiz oturum ve vatandaşlık için gereken seneye etki etmemesiymiş (bunlar niye önemli derseniz, İsviçre'de iş bulmada öncelik İsviçre vatandaşlarına sonra AB vatandaşlarına, Türkler kolay kolay iş bulamıyor. Ama ETHZ ve EPFL mezunlarına çeşitli istisnalar mevcut. ) İsviçre'de postdoc pek bir işe yaramıyor yani.

Makalenin reddinden gelen gazla İsviçre'deki iş ilanlarını inceledim. Gezmek üzerine ve kripto üzerine veri bilimi işleri çok güzel geliyor. Zaten kriptoya yoğunlaşıp parayı kırmak b planım (:D) Bir yandan da büyük şirketleri araştırıyorum, onların mülakat soruları çözüyorum. Mülakat soruları bildiğin YGS'deki havuz problemleri gibi. Üniversitede veya hayatının başka bir yerinde karşına çıkmaz. Ama zekanı ölçer ve elemede kullanılır. Ayrıca bu tip soruları çözmenin zekayı geliştirdiğine ilişkin desteksiz bir inanış var. 

Aşırı paslı olduğum için soruları çözemiyorum. 3-5 ay YGS LYS'ye çalışır gibi çalışsam soruları çözecek kıvama gelirim diye düşünüyorum. Sıkıntı onları çözdükten sonra yine alınmazsam o 3-5 ayda harcadığım enerji boşa gidecek, tabii "soru çözdüm zekalandım" diye kendimi kandırmazsam. 

Böyle bir gün veri bilimcisi iş ilanlarına bakmalı, bir gün leetcodedan Google mülakatı sorusu çözmeli günler geçirdim. Sonunda kendime dedim "Oğlum senin sevdiğin şey araştırma yapmak paperlar yazmak dezenformasyonla alakalı güncel problemleri çözmek. Google neymiş". Eğer EPFL'den daha iyi veya en azından EPFL ayarında bir okul olacaksa postdoca gidip en azından bir süre daha akademide kalmanın daha mantıklı olacağına karar kıldım. (Postdoc doktora sonrası araştırmacılık, yani ders almıyorsunuz ama hoca da değilsiniz, araştırma yapıyorsunuz sadece, maaş alıyorsunuz.)

İsviçre Ulusal Bilim Vakfı İsviçre okullarından doktora alan öğrencilere (şaşıracaksınız ama milliyet gözekmeksizin) yurtdışında postdoc yapmaları için burs veriyor. İsviçre'den maaş alıp istediğiniz yerde çalışabiliyorsunuz. Projenizi yazıp başvuruyorsunuz. İki sene yurtdışında takılıyorsunuz. Sonra bir seneliğine "Geri dönüş bursu"na başvurup İsviçre'ye geri dönebiliyorsunuz. İsviçre Türk vatandaşına İsviçre dışında bir yerde çalışsın diye İsviçre maaşı veriyor ? Bu absürt bursun kabul yüzdesi de neredeyse 50%! 

Bu bursa başvurabilmek için gerekenler 1) işe yarar bir proje 2) beni misafir etmeye gönüllü bir laboratuvar. Proje yazmak normalde zor kısım ama benim durumda kolay: Türk botları sağolsun sahte trendler üzerine akademideki ilk makaleyi yazdık ve sahte trendlerin hatta genel olarak trendlerin insanlar üzerine etkisi üzerine hiçbir makale yok. İkincisi de kolay. Merhaba ben koskoca EPFL'den mezunum sizin lab için çalışacağım ama siz bana para vermeyeceksiniz, beleş işçiniz olacağım İsviçre beni fonlayacak diyorum. Buna kim hayır der ki? Ama hem projemin kabul edilmesi hem de bu tecrübenin bir işe yaraması için iyi bir okuldan, konumla alakalı ve kendisinden bir şeyler öğrenebileceğim bir hocadan kabul almalıyım. 

Üç sene önce EPFL'de başka bir hocanın labında benim konuya benzer konularda çalışan bir postdoc abi vardı. Hatta trend botları olayını ilk ona açmıştım da çok şaşırmış ve etkilenmişti, sonra gitti Hindistan'daki trend botları üzerine makale yazdı. (Ama bana atıf vermedi ibibik) O da postdoca özel fonla gitmişti (İsviçre bursuyla değil) ve MIT'de alakasız bir şekilde işletme bölümünde bir hocayla çalışıp sosyal bilimler makaleleri basmıştı. Sordum sosyal bilimler labında çalışmanın bir getirisi oldu mu? "Getirisi çok iyi bağlantılar ve MIT prestiji oldu." dedi. Anlaşılan postdoc onun bilgisine pek bir şey katmamıştı. O sırada yazdığı makaleler de öyle çok süper gözükmüyordu. Hocalar işletme hocası olduğu için sosyal bilim makalesi yazmalarını bekliyormuş. Projelerle de aşırı derecede ilgilenecek vakit bulamıyorlarmış. Ama disiplinlerarası çalışıp sosyal bilimlerde star kişileri tanıması büyük avantaj. (Bu bölümde Daron Acemoğlu Sinan Aral falan var.) Postdoc abi bana da Oxford'dan bir hoca önerdi. Hoca DemTech isimli sık sık sosyal medya manipülasyonu üzerin raporlar yazan bir inisiyatifin başında. Doktoraya başladığımdan beri okuyorum bu raporları. Orada çalışmak hayallerimden biriydi. 

O hocaya uzun bir mail çektim. Merhaba ben Azimlican Trollsavar, EPFL'de beşinci sınıf doktora öğrencisiyim. Sizin labınızda kendi fonumla çalışabilir miyim onu öğrenmek istedim diye başladıktan sonra trend manipülasyonu makalemi yazıp övdüm, şu şu gazetelerde çıktı diye saydırdım. İşbirliği yapmayı severim disiplinlerarası çalışmaya bayılırım vs. vs. Sizin çalışmalarınızı da çok seviyorum gözlerinizden öpüyorum. İyice yıkayıp yağladıktan sonra gönder tuşuna bastım.

Basış o basış. Adamdan hiç cevap gelmedi :( 

Gerçek hayatta işler maalesef mailler üzerinden değil bağlantılar üzerinden yürüyor. Biri diyecek "Böyle azimli diye bir adam çok azimli biri bunu işe alın." anca öyle gireceğim. Maaşımı kendim ödüyor olsam bile. Bunu bildiğimden mail işiyle daha fazla uğraşmadan hem bana Oxford'daki hocayı öneren eski postdoca hem de şu an beraber çalıştığım postdoca yazdım beni bir yerlere önerebilir misiniz diye. Hiçbir konferansa gidemediğimden ve kimseyle işbirliği yapmadığımdan maalesef başka bağlantım yoktu.

Beraber çalıştığım postdoc (Amerikalı olduğu için) Amerikan üniversitelerini sıraladı. Sonra University of California Berkeley'den bir arkadaşına mesaj attı. Enteresan bir şekilde arkadaşı bunu ghostladı, cevap falan gelmedi.

Az önce bahsettiğim postdoc abi (gerçi adam şimdi profesör oldu niye hala postdoc diyorsam) Oxford'dan başka bir hocaya mail attı "Bu arkadaş böyle böyle güzel işler yaptı, kendi fonu da var ikinizi tanıştırıyorum." diye. Sonra ben de üzerine diğer Oxfordlu hocaya yazdığımın aynısını yazdım, sadece sonunu biraz değiştirdim. Klasik taktik.

Oxford Yolları Daşlı



Hoca'dan cevap geldi! Yeşil ışık yakıyordu!

Projeyi ve genel olarak sosyal medya manipülasyonunu çok ilginç bulduğunu ve bu konuda araştırma yapmak istediğini söylüyordu. Twitter dışında bir platformda da çalışabilir miyiz diye sormuştu. (Reddit, Youtube ve Ekşi Sözlük var) Bir de arayüzü değiştirerek gündem manipülasyonunun zararlı etkilerini azaltacak bir çözüm bulabilir miyiz şeklinde bir soru yöneltmişti. 

Bunları göz önünde bulundurarak üç kilometre taşlı bir proje yazdım. Bu projede gündem ve sahte gündemlerin etkileri araştırılacak. Araştırmada önce Twitter'daki sahte gündemler kullanılacak, sonra diğer platformlar araştırılacak. En sonunda da bir laboratuvar deneyiyle insanların gündemlere güvenini ölçeceğiz ve sahte gündemlerin zararları üzerine dem vuracağız. (Örneğin insanlar bir konu gündemdeyse o önemlidir / gerçekte de gündemdir diye varsayımda bulunuyorlar mı?) Bu etkileri azaltacak bir tasarımla geleceğiz. Postdocuma gösterdim güzel olmuş dedi. 

İki hafta sonra hocayla internetten görüştüm. Projemi kabataslak anlattım. Mantıklı, beğendim dedi. "Bana sorun var mı?" dedi. Burada ilgili gözükebilmek için soru sormam lazımdı. Buna hazırlanaydım iyiydi. Dedim "Bu projeyi kendim yapıyor olmam lazım, yine de siz vakit ayırabilir misiniz, arada bir sizinle de görüşmek isterim." dedim çünkü kendi hocamla sıkıntım hocamın projelerimle pek ilgilenmemesiydi :P "Labımdakilere böleceğim zamanımı, zaman yönetimi sorunu bu. Ama tabii ilgilenmek istiyorum." dedi. Fena cevap değil. 

Tek bir sorun vardı, Oxford misafir programını durdurmuş. Ama eğer hocalığa ve/veya yüksek lisans öğrencisi danışmanlığına yardım edebileceksem, yani hoca bölüme yararlı olacağım argümanını ortaya atabillirse istisna yaptırabilirmiş. Bir de ayda 250 sterlin "masa kullanma ücreti" varmış. Adamlar orada çalışayım diye benden para alacak ahaha. Neyse ki İsviçre bursu bunu da karşılıyor anladığım kadarıyla. 

Görüşme daha çok muhabbet ve hocanın "tamam bu proje olur" demesi gibi geçti. Öyle mülakat gibi değildi. Ama yine de bazı hatalarım oldu; kimi yerde İngilizce konuşmaya çok odaklanamayıp Türk aksanımı belli ettim. Bazen de sırada ne diyeceğimi düşünmeye dalıp hocayı dinlemedim, sonra konuşma sırası bana gelince hocanın söylediğine cevap vermem gerekti, ben de aklımda kalan anahtar kelimelerden hocanın söylediğinin anafikrini tahmin edip ona göre cevap uydurdum. 

En sonda "Ben bu proje taslağını proje tasarısı haline getireyim siz de istisna yaptırabiliyor musunuz onu öğrenin tekrar konuşalım." dedim ve ayrıldık.  Bakalım ne olacak.

Azimli ve Pijamalı


Başıma gelen komik bir olayı anlatarak yazıyı bitireyim. Al Jazeera'dan mail geldi sahte gündemler ile ilgili çalışmanızla ilgili sorular sormak istiyoruz diye. Al Jazeera Doha / Katar bazlı Arapçe ve İngilizce yayınlar yapan kanal. Türkçe de yapıyorlardı ama kapattılar iş yapmadı herhalde. Tamam dedim zoom görüşmesi yapalım.

Görüşmeye dağınık Ferman Akgül tarzı saçlarımla ve pijama niyetine giydiğim tişörtümle arz-ı endam ettim. Gazeteci beni güleryüzle karşıladı "Hello Mr. Elmas" diye ve devamında "Bu görüşmeyi kayıt altına alacağız ve Al Jazeera televizyonunda yayınlayacağız kabul ediyor musunuz?" dedi. Neyyyy bu şimdi mi söylenir ya!? Zoom görüşmesi diye haber kanalına konuk olmuşum. "Durun bari üzerim çeki düzen vereyim." diyip saçlara taç takıp Ferman Akgül'den Anadolu stoperine evrildim. Bir de gömlek giydim. Röportajı yaptık. Meğer Katardaki hackerlar bizim paperda anlattığımız Türk hackerların metodolojisini aynen kullanarak Katar'daki gündemi trollemeye başlamış. Onlar da bu işi araştırmış, bizim makaleyi okumuş (makale okuyan gazeteci ilk defa görüyorum, genelde kopyala yapıştır yapıyorlar.) makaleyle ilgili sorular soruyorlar. İlk defa İngilizce röportaj verdiğim için adrenalin dorukta, aksanlı konuşmamak için çabalıyorum kendimi nasıl kasıyorum :) Muhtemelen çabam boşuna tabii, bana Arapça dublaj yapacaklar. Arapça konuşuyor olsaydım nasıl olurdu öğreneceğim sonunda :) 

Röportaj bitti, "Katar'daki trendlerle ilgili araştırma için bizimle işbirliğine var mısınız?" dediler. Tabii hemen varız dedim. "Tamamdır o halde bunu yayınlamadan önce size veri gönderelim bir analizinizi görelim." dediler tamam dedim.

Veriye baktım ama bir şey göremedim. Kendi verimi de topladım ama yine bir şey göremedim. Arapça bilmemem de sıkıntı yaratıyor tabii. Mail attım "Siz isterseniz haberi yayınlayın benim bunun daha fazla eşelemek için zamana ihtiyacım var." En azından Oxfordlu hocaya göndereceğim proje için malzeme çıkarmak için Katarla uğraşıyorum şu anda.

Ayrıca Al Jazeera'yı özel olarak tebrik etmek lazım, Türkiye'de bir tane haber kanalı şunu yapmadı. Hepsi EPFL'nin yazdığı haberi yayında okudu durdu. Hey Allah'ım :) 

*

Daha anlatacağım epey şey var, ama kariyer muhabbetiyle alakasız olduğu için yazıları bölmeye karar verdim. 

Bu arada arkadaşlar blog yazma işini hobi olarak tutmak ve influencerlığa dönüştürüp zorunluluk haline getirmemek için yıllardır bu bloga sosyal medya hesapları eklemedim. Fakat - fark ettiğiniz üzere - artık blog değerlendi, internette her yerde bulamayacağınız deneyimleri yazmaya başladım. Hangi üniversiteye giriş blogu blogu yazanın Oxford yolcusu olmasıyla devam ediyor ? Zararın neresinden dönersem kârdır diyip blogu yaymak için birkaç adım atıyorum artık. 

Email için feedburner kullanıyordum ama kapanacak diyorlar. Yazılardan emaille haberdar olmak isteyen formu doldurabilir mi? https://forms.gle/U2HTSFaEjpsQBiPG6


Facebook ve Instagramın şu anda 0 takipçi gözükmesi üzücü ama n'apalım :/