Daha önce hayatımda beş kere bir ülkeden başka ülkeye karadan geçtim.

Üçü Singapur/Malezya arasındaydı, problem yoktu, Malezya'daki kadın benden parmak izi aldı nedense ama.

Biri Vietnam-Kamboçya arasındaydı, yeşil pasaport olduğum için vermeye mecbur olmadığım vize ücretini kurtarmak için uğraşmam, kimse benim konuştuğum İngilizceyi ya anlamadığı ya da sallamadığı için yardım istemem gerekti.

Biri de Kamboçya-Vietnam arasındaydı, acayip sıra vardı ve pasaport polisinin olduğu gişede aranan Türkler vardı. Polis pasaportuma baktı "Not Slim!?" dedi, anlamadım Singapur öğrenci vizemi gösterdim, uzun bir bakışmadan sonra geçirdi.

Altıncı ve en debdebelisi bugün oldu. 

*

Infobus denen Ukrayna şirketinin otobüsüne binip Varşova'ya gideceğiz. Otobüs tren garından kalkıyor niyeyse. Nerede olduğunu bulamıyoruz. Önünde Kirille BARWABA yazan tabelanın önünde durduk. Üzerinde "Eastwest Eurolines" yazan bir otobüs geldi, bu da internette araştırırken gördüğüm bir firmaydı. Sordum "Bu Polskibus" dediler. Her şey karıştı. Orada bekleyenlerden birine sordum "İngilizce biliyor musunuz?" diye. "Evet." dedi. "Sordum infobus nerede?" "Bundan sonraki araba, biz de ona bineceğiz." dediler. Polskibus'a herkes bindikten sonra onlar da başlayınca "Bu ne lahana turşusu?" diye sordum, anlamadılar bindiler. 

Ukrayna'da İngilizce bildiğini iddia eden birine güvenmeyin.

Neyseki şoför bizim arkadaşı aramış ve adamları bulduk. Otobüs bembeyaz, üzerinde infobus falan yazmıyor.

İçeride malesef son girdik ve herkes kafasına göre oturmuş. "Burası bizim yerimizdi." diyince anlamamış gibi yapıyorlar. Arkadaş arkanın bir önüne oturdu, bana ise orta beşlinin beşi kaldı. Ama normalde buranın satılmıyor olması lazım? Yanıma oturan Ukraynalı abla hayatımda gördüğüm en büyük çakallığı yaptı. Cam kenarına koymuş çantasını biri varmış gibi. Otobüs kalkınca da kaldırdı onu, kuruldu iki tane koltuğa uyudu. Ben de iki ablanın arasında tost bir vaziyette uyumaya çalıştım.

Sınırda gece yarısı fazla kuyruk yoktu, kontrolcüler çabuk geldi. Otobüsteki tek turist biziz. Suratsız bir Ukrayna askeri içeri girdi. Adam Putin'e benziyordu. Kendi vatandaşlarının pasaportunu eline almadan uzaktan bakıp kafa sallarken arkadaşın pasaportu aldı, uzun uzun baktı. Sonra benimkini aldı. Beğenmedi ya herif. Gel benle dedi. Kulübesine girdi. Ben de girdim. Hıııh yaptı elinin tersiyle. Anlamadım. Hııııh yaptı yaralanmış gergedan gibi. En sonunda anladım, kulübeden geriye bir adım atıp dışarıda bekledim. Oturdu, bacak bacak üstüne baktı, pasaporttan yüzünü kaldırmadan "İsim? Soyisim? Doğum tarihi?" diye quiz yapmaya başladı adam ahaha. Biraz daha düşündükten sonra elinin tersi havayı itip hıaaaah diye bir ses çıkardı, döndüm otobüse. 

Ama o kadar kolay değil tabii. İki tane polis bizi alıp büyük ve bomboş, bagaj için x-ray'i olan ama kullanılmayan bir mekana getirdi. Çantalara bakacaklara. (Onları sığmış bir şekilde yerleştirmek için ne kadar uğraştım sen biliyor musun?) Varşova'daki arkadaşımın ricası üzerine götürdüğüm beyaz peyniri açmadan nasıl açıklayacağım diye düşünüyordum, ekşi kokusu açıklamaya yetti. :) Ama frizbimin tef olmadığını anlatmam için atıyormuş gibi yapmam gerekti. Ne mal adamlar.

Sonunda ikna oldular, geri bindik. Bence asıl sınav Polonya'ya girebilmekti. Çünkü AB'ye giriyorsunuz, Polonya'da biricik Avrupa'yı şeytanlar korumalı!!11!!  Bir yandan Polonya'daki arkadaşıma yazıyorum, diyor "Bizim polisler pek kibar olmayabilir." "Naptın kız! Ya mesajlarıma bakarlarsa!" "Çok akıllı ve zekilerdir ama xd" diye şakalaşıyoruz. 

Bu sefer pasaportları otobüste toplamıyorlar, biz onların ayağına gidip sıra oluyoruz. Sıra bize geldi. Bizim pasaportları ayırdılar, operasyon için ajan gözlüğü falan getirdiler. Büründükleri hal gerçekten komik, keşke videoya alabilseydim. Pasaportu oraya buraya tutup gözlükle bakıyorlar sahte mi diye. Neyse en azından sözlü sınav yapmadı. Kapı açıldı ve geçtik.

Ama işte o kadar kolay değil. Otobüse varınca çantamı orta yerde buldum. Açın bakacağız dediler biraz baktılar. Otobüstekileri de getirin dediler. Birini daha çağırdılar, Polonyalı bir abla. Abla da göz ucuyla bakıp "Bir şey yok ya." dedi. Ukraynalı şoför ister istemez sordu "Bu her seferinde oluyor mu ya?" diye. "Singapur'dan Malezya'ya geçerken olmuyordu, burada mülteci sandılar herhalde." dedim. Çantalara baktıklarına göre kaçakçı da sanmışlardı.

Sonunda otobüs ahalisinin şaşkın bakışları eşliğinde otobüse bindik.

8:30 gibi Varşova'daydık. Şoföre gidip "Sağolasın çok yardımcı oldun." diyip kalan grivnalarımı verdim, bir tomar para 8 lira falan ediyordu. Önce olmaz dedi, tekrar uzatınca bir köşeye koydu. Kamboçya'da herkesten 5$ toplayan kan emici çakaldan sonra bu gökten inmiş, koca Ukrayna'da İngilizce bilen tek şoför kişisini hem ödüllendirip hem de "Türkler iyiliği karşılıksız bırakmaz." diye düşündürüp ülke imajını kurtarmayı sabah sabah kendime görev bilmiştim her niyeyse.