Cenevre'den easyjetle uçacağım, uçak 8:20'de. Lozan'daki evimden Cenevre'deki havaalanına gitmek 1 saat 17 dakika. (evimin yanında tren durağı var, halbuki evim ana tren garına 2.5 km, İsviçreliler zengin...) Dış hatlar, pasaport kontrolü, 2 saat önceden gitmek lazım. El mahkum sabah 4:50'de kendime küfrederek kalktım.

Tabii uçak haftaiçi ve oldukça erken saatte olduğu için ve zaten Cenevre havaalanı genelde sakin olduğu için trenden indikten bütün güvenliklerden ve pasaport kontrolünden geçmem sadece 20 dakika sürdü.

Tel Aviv uçuşu için zemin kata indik ve kapının girişinde elime ve ne alakaysa şapkamın alnıma değen tarafına çubuk sürüp çubuğu makineye okuttular. Ne alaka dedim, Tel Aviv uçuşu için rutin güvenlik önlemi dediler. Geçtim kapıya.

Easyjet görevlisi ablalar anons yaptı "Birden fazla çantası olan ve çantası ebatlara uygun olmayan kişilerden 60 frank ceza keseceğiz." Hayda. Bütün salon çanta toplamaya başladı ahaha. Benim de elektronik eşyalarımı taşıdığım ekstra çanta vardı, hepsini çantama tıktım. Kuyruğa girdim. Hostes gözüne kestirdiğine "Çantanızı kalıba sokun girmezse cezayı yersiniz." diyor. Sıra bana geldi hah dedim tamam kurtuluyoruz, "E bu pasaportta İsrail vizesi yok?" dediler. Hayda. Arkamdan da öbürü seslendi "Gel buraya nereye gidiyon koy çantanı ölçecez." diye. Birkaç dakika çantamdaki eşyaların yerlerini değiştirip soğuk terler döktükten sonra nihayet İsrail'e gidebilmeme izin verdiler hanfendiler.

Yerime oturdum, yanımda zebellah gibi bir şapkası olan kara bir abi var ve kesinlikle Yahudi'ye benzemiyor. Ama anlaşılan ben benziyorum ki Tel Aviv'in içinden misin diye muhabbet açtılar. Yok Türkiyeliyim diyince de "İbranice biliyor musun?" şeklinde aslında "Yahudi misin?" anlamına gelen sorular sordular.

Kendileri Meksika'dan gelmiş bir çift, beraber dünya turu yapıyorlar. Genç durdukları için sordum "Balayında mısınız?" diye. "Yok nerdeee, 13 senedir evliyiz biz." "Yaş kaç?" "34." "E genç evlenmişiniz siz." Cevap: "Bizim Meksika'da böyle oluyor, önce evleniyorsun çocuk yapıyorsun sonra düşünüyorsun bunlarla ben ne yapacağım diye ve çalışmaya başlıyorsun." ahahaa.

3 saatlik bitmek bilmeyen bir uçuştan sonra uçak indi ve İsviçre çıkışlı uçuşlarda pek yaşanmayan bir şey yaşandı: yolcular alkışlamaya başladı ahaha. Kendimi evimde hissettim.

Havaalanına gitmek için otobüse bindik ama artık easyjet nasıl bir yere parketmişse, havaalanına varabilmek için otoyola çıkıp şehir turu yaptık. Bir on dakika rahat sürmüştür havaalanına gitmek.

Havaalanının ismi Ben Gurion, Türkçesi Ben Giriyom. (Durun! Sayfayı kapatmayın!) İsrail devletinin kurucusu ve ilk başbakanı imiş.

Girdim pasaport kuyruğuna. Arkamda Amerikalı teyzeler amcalar geyik yapıyor. Oldukça da gürültülüler. Sanki Erasmus öğrencileri. Bunların enerjisinden bana da lazım kesinlikle.

İsrail'i çeşitli Arap ülkeleri boykot ediyor, pasaportlarında İsrail damgası olan kişileri ülkeye almıyorlar. Ama İsrail devleti kimsenin pasaportuna damga vurmayarak bu sorunun üstesinden çoktan gelmiş durumda. Onun yerine giriş belgesi veriyor. Ben yeşil pasaportla vizesiz girdiğim için pasaportumda İsrail'e girdiğime dair herhangi bir ibare olmayacak. Tabii sağ salim girebilirsek.

Pasaportumu kontrol edecek adam önümdeki Fransızlarla Fransızca muhabbet ederek güle oynaya belgelerini dağıtıyor. Bakıyorum ki sıcak kanlı bir abi, gülümsemeye başlıyorum ben de, heyecanım geçiyor. Sıra bana geliyor. Aramızda geçen diyalog:

Polis: Türkiya... Cimbom.
Ben: ... Yeah cimbom (ee napayım) I support cimbom.
Polis: Muslera
Ben: Yea.
Polis: (Doğum yerine bakar.) Bursaspor.
Ben: (Bihalt olmaz Bursa'dan) yea I'm from Bursa.
Polis: Kubilas Türkyılmaz?
Ben: Kim o basketbolcu muydu? (Eyvah Mirsad Türkcanla karıştırdım)
Polis: Yoo futbolcu o (yan bakarak parmak sallar yakaladım seni pis cahil dermiş gibi)
Ben: Haa şimdi hatırladım Nöşatel'e saplamıştı.

Bu anlamsız muhabbet beni daha da heyecanlandırdı. Adam bir şeyler diyor ama ona ne karşılık vereyim ben bilmiyorum. Abi de yavaş yavaş dost gözükmeyi bırakıp asıl sorulara geçti.

Polis: Eee peki napıyorsun Türkiye'de ne işle meşgulsün.
Ben: Türkiye'de değilim ben İsviçre'den geliyorum. Doktora öğrencisiyim orada.
Polis: Çalışma iznin var mı? Ver bakayım. (Bakar) E bu geçecek eylülde sonra napacaksın İstanbul'a mı döneceksin?
Ben: Yoo uzatıp çalışmaya devam edeceğim.
Polis: (Arkasına yaslanır, kuşkuyla dinliyorum edaları) Peki burada ne yapacaksın?
Ben: Backpacking yapacağım (Kafam çok güzelmiş.)
Polis: ???
Ben: Yani etrafı gezeceğim tarihi eserleri felan göreceğim.
Polis: Bir planın var mı?
Ben: Var... (Eyvah Batı Şeria desem sıkıntı çıkacak şimdi) İlk Haifa'ya gideceğim mesela.
Polis: Orada ne yapacaksın?
Ben: Bahai bahçeleri varmış.. onu gezeceğim.
Polis: Bahai misin sen?
Ben: Yoo. (Bahçe instagramlamak için Bahai mi olmak lazım yav)
Polis: Orada tanıdığın biri var mı?
Ben: Singapur'da exchange'deyken tanıştığım İsrailli bir arkadaşım var evet.
Polis: İsmi ne?
Ben: (Sallasam anlıcan sanki) Albert
Polis: Soyadı?
Ben: Zweinstein (lol bunu demedim tabii ki)
Polis: (Aşırı random bir şekilde İspanyolca) İspanyolca biliyor musun?
(Arkaplanda Narcos müziği çalmaya başlar)
Ben: Hayır bilmiyorum.


Adam parmağıyla "Bir dakika (van minüt)" işareti yaptı ve telefon açtı. Ama ahize kulağında soru sormaya da devam etti:

Polis: Bu pasaportu nasıl aldın?
Ben: Baba hocalık yaptı yirmi sene.
Polis: Ne hocası?
Ben: Edebiyat

Sanki ahizeden kalp atışlarımı dinliyor.

Telefonla konuşmaya başladı. Seçtiğim anahtar kelimeler: "Schweiz" ve "Backpacking". :D :D :D "Burada salak bir Türk var İsviçre'den gelmiş backpacking yapacağım ben diyor bir de sen sorgula bakalım."

Vizemi verdi geçirdi. Anaa çok kolay oldu bu sanki. Vizemi okutup geçtim turnikeden. Sonra para değiştirme yerine giderken biri bana yaklaştı bir şeyler dedi, anlamadım, taksici eve bırakayım mı diyor herhalde diye bozuntuya vermedim.

"Dursana ben polisim!"
Hadiii yine başlıyoruz.

Pasaportuma baktı, benzer soruları sordu (cimbom kısmı hariç) kafası kipalı arkadaşlarını falan çağırdı onlarla bir şeyler konuştu (acayip merak ediyorum ne konuştu.) çantama baktı "Bu kadar mı??" dedi hee dedim. Saldı.

Sanırım bir Türk'e göre nispeten rahat girdim buraya. İnternette bol bol "ayrı bir odada sorgulandık, bir saat tuttular." muhabbeti duymuştum. Sonradan (gelecekten) haber verirsem, hostelimde İsviçreli bir Yahudi vardı, onu benden daha fazla uğraştırmışlar. Hosteldeki İngiliz bir arkadaş Arap kökenli bir İngiliz gelmiş. Polis pasaporta bakmış adama bakmış. Adam da sakin sakin parmağıyla işaret ederek "Odaya gideyim mi?" demiş. Polis de "Git :)" demiş ve adamı 8 saat sorgulamışlar. (oha)

*

Para bozma sırasına girdim. Havaalanında genelde para bozmak pahalı olur ama kura baktım google'dakine göre %2 falan oynuyordu sadece. Parasız kalmayayım bozdurayım bi 50$ dedim.

%10 komisyon kesti şerefsiz, 5$ az verdi, zarardayım. İlk defa böyle bir şey başıma geliyor. Haram zıkkım olsun.

Para bozma gişesinin yanında turist bilgi gişesi vardı ve yaran bir diyaloğa sahne oluyordu. Brezilya'dan geldiğini söyleyen bir turist Şabat (Yahudilerin kutsal dinlenme günü, cumartesi) ile ilgili bilgi almaya çalışıyordu, daha doğrusu her şeyi biliyordu da inanmak istemiyordu.

"Şabat tam olarak ne şimdi? Cuma mı cumartesi mi ne zaman başlıyor."
"Cuma akşam - cumartesi akşam arası"
(Yukarıdaki iki cümle farklı varyasyonlarla tekrarlanır)
"Peki o gün hiçbir tren otobüs çalışmıyor mu?
"Hayır."
"Ama benim gitmem lazım napıcam ben."
"..."
"Taksi tutamam çok pahalı."
"?? Taksiyi paylaşabilirsiniz belki birileriyle."

E be kardeş gezi planı yapıyorsun araştırıp gelsene. Turist kardeş bağıra bağıra yakındı, Yahudiler de güldü haklı olarak.

Çıktım, tren garına gittim. Ülkede üç tane havaalanı var ama sadece biri uluslararası uçuş yapıyor. Bu havaalanını da trene bağlamışlar (diğer tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi.) Dolayısıyla havaalanından Haifa'ya gitmek için Haifa bileti alıp trene atlamam yetti. Bilet 35 şekel ~10$


(resim alıntıdır)

Yalnız iki tane platform var, biri havaalanı yakınlarındaki bir şehirden başlayıp en kuzeye gidiyor ve Tel Aviv ve Haifa'ya da uğruyor. Öbürü Kudüse gidiyor. Yani Tel Aviv'den Kudüs'e gelmek için havaalanında aktarma yapmak gerekiyor. Bu biraz salakça olmuş.

Hava çok sıcaktı, ama tren klimalıydı. Tam mayışıp yatmalık.