Kudüs istasyonuna vardım ve yüzeye çıkmak için yürüyen merdivenlere attım kendimi. Büyük bir kalabalık var. Yukarı çıktıkça uzakta bir aydınlık parlamaya başlıyor. Yüzüme inen nuru hissedebiliyorum. Ulvi bir hava yukarıdan bana doğru esiyor ruhumun kılcal damarlarına tesir ediyor.   Kulağıma biri fısıldıyor: "Sordum sarı çiçeğee." Ne diyorum ben ya.



Tren istasyonundan hostel 2 km, iki sene önce seve seve yürürdüm ama şimdi "lan ne uğraşacağım biletler İsviçre'den ucuz zaten." diyip otobüse bindim. Normalde bilet 1.5 euro ama şoför reis bana akbil satınca 3 euroya geldi. Ama elimde hatıra olarak İsrail akbili kaldı eheh. Üzerinde İbranice yazılar falan var tam bir illüminaticiyim.

Otobüse binerken fark ettiğim şey burada, en azından durakta, insanların çok rahat, tam yazlık giyinmiş olduğuydu. Halbuki ben bir sürü hacı hocayla karşılaşmayı bekliyordum (beklentim boşa çıkmadı buna sonra geleceğim.) Oturdum güzel manzaralı bir yere. Google mapsten bakıyorum. yaklaşıyor muyuz diye. 4-5 durak kala google maps şaştı. Mavi nokta, benim olduğum yeri göstermeyi bıraktı Pokemon avına çıktı.

Önümdeki kıza sordum google maps şaştı şuraya gitmem lazım. Baktı, tamam ben varınca söylerim dedi. Sonra kıza turist olmam ilginç gelmiş olacak ki (buranın turist kitlesine bakılırsa gayet normal, taksiye binecek tipler var genelde) soru sormaya başladı nereden geldin napıyorsun bla bla. Dedim tüh keşke daha önce sorayım 4-5 durak az oldu! 4-5 duraklık zamanım var :)

Biraz konuştuk, o napıyordu pek hatırlamıyorum. Ziyaret edilecek ılıca gibi bir yer önerdi, not aldım daha doğrusu alırmış gibi yaptım, napayım ılıcada? Niye buraya geldin dedim, onur yürüyüşüne katılacakmış, şu gaylerin katıldığı organizasyon. (Kutsal şehir demediniz mi lan) Dedim anlaşıldı daha erken sormaya başlamasaydım da olurmuş.

Bu arada Google Maps kendisine geldi, ormana doğru gidiyoruz. Noluyo la. Kıza dedim galiba durağı kaçırdım. Gitti şoförle konuştu. Şoför dedi burada in, geriye gidin otobüse bin blabla. Sonra başka bi eleman araya girdi daha iyi yolu var bilmemne. Sonra indim, eleman da benimle indi. Ne alaka dedim. Çocuk dedi "Benim ev yakın bir durak yürürüm." dedi. Bu ülkenin insanları aynı bizim gibi, mal kaba saba tipler de var ama bu şekilde "Azıcık yürürüm ne var yardım edeyim." tipler de var. Avrupa'da böyle ekstrem durumlar pek yok, herkes tek tip gibi.

Neyse, eleman napıyordu onu da pek hatırlamıyorum, İsveç'de İbranice ve din mastırı yapıyordu napıyordu. Biraz muhabbet ettik. Baktı etti falan çözüm bulamadı bana şu durakta bekle dedi gitti.

Bu arada şehir merkezinin dışındayız, yine çöl mimarisi var ama Haifa ve Tel Aviv'den daha zengin gözüküyor kesinlikle.



Durakta bir karı koca (ve çocuk) bekliyor, sonra da iki tane genç geldi. Hepsi kippa (Yahudi Şapkası) takıyor. Karı koca İngilizce konuşuyordu, gençler bir şey sordu, karı koca anlamayınca onlar da İngilizceye geçti. Gayet güzel konuşuyorlar. Enteresan bir muhabbet dönmeye başladı.

- Noldu yollar kapanmış gidemiyoruz bir yere?
- Onur yürüyüşü mü ne varmış..
- Niye burada yapıyorlar.
- ... Mesaj vermek için herhalde..
- :)

Sonra bildiğin Musevilik bağlamında din tartışması dönmeye başladı. Çok eğlenceli. :)

- Benim rabbi'yım (rebay diye okunuyor, Yahudilerin imamı) diyor ki gaylik tü kaka. (Tam ne demişti rabbi reis hatırlamıyorum.) Benim düşüncem de madem gayliğe izin veriyoruz enseste de izin vermek lazım.
- Bir yerde çizgi çizmek gerek.
- Blablabla (Yav hiç hatırlamıyorum ya halbuki maç izler gibi dinlemiştim.)

Biraz muhabbetten sonra baktık ki otobüs falan gelmiyor, karı koca yukarı doğru yürümeye başladı. Biz başka durağa gittik.

- Sen nereden geliyorsun?
- Türkiye
- Ohooo harbi mi? Sizin başkan blabla.
- Yok o öyle değil aslında şov yapıyorlar aslında çok iyi müttefiğiz Türkler de genelde seviyorlar Yahudileri (can havliyle ülkenin imajını kurtarmaya çalıştım)
- Blablabla, fazla konuşamadık çünkü otobüs geldi gitti çocuk. Neyse.

El mahkum ben de şehir merkezine yürümeye başladım. Halbuki baştan yürüsem şimdiye varmıştım.
Uzun uzun çıktıktan sonra bir kalabalıkla karşılaştım. Hostele gidebilmek için onur yürüyüşünden geçmek gerekiyor, polis çantalara falan bakıyor. Daha doğrusu şu anda bakmıyor, sıra durmuş vaziyette niye bilmiyorum.

"Yürüdün demek" Karı koca da benle aynı anda varmış, adamı geçmişim eheh. Niye durduk dedim. "Bileklik takıyor, o bitmiş onu bekliyoruz."

Korkuyorum çünkü onur yürüyüşüne gelen çantalı bir Türk kulağa hoş gelmiyor.

Polise dedim hostele gidicem buradan geçmem gerekiyor. "Kesici bir şey var mı?" "Yok" tamam al bilekliği geç. Enteresan.

Polis kontrolünü geçtiğim gibi kendimi acayip bir alanda buldum. Polisler askerler mosad jöh pöh  tanklar tüfekler zırhlı süvariler kanatlı hussarlar hepsi burada! Sanki savaş alanındayım tüfekler bana doğrultulmuş vaziyette, ama etrafta bantlı çıplak ve pembe mohawk saçlı garip tipler var. Nereye düştüm lan ben! Sadece karşıdan karşıya geçmem gerekiyordu ama askerler ve tankları yolu kapatmış geçemiyorum. El mahkum gay abilerle kolkola yürümeye başladım.



Dikkat çekmemek için başta fazla fotoğraf çekmedim (yol bomboş sadece birkaç asker var) ama o atlar ne öyle yarabbi. İsrail genetik mühendisliğini konuşturup siklops atı yaratmış resmen haşa. Çaktırmadan çektim.



Davut'un yıldızı ne hale gelmiş! Türkiye'de yapsalar kan çıkar. (Ki zaten yasak.)



Biraz ilerledim, yürüyen kalabalığı yakaladım. Sirk gibi her renkten bayrak ve insan var. Gayler falan halay çekiyor.





Gökkuşağı üzerine köpek patili garip bir bayrak var. Yaptığım yorumları söylemeyeyim. Sonradan araştırdım, meğer ayı patisiymiş ve sakal bırakmakla ilgili farkındalık yaratıyormuş. Özetle ben bir şey anlamadım, merak eden aratsın bear flag diye.



Hostele yaklaşınca bilekliği verip çıktım. Hostelin önü de ana baba günü, polisler askerler makineli tüfekler bekliyor. Çekin yaparken girip bağıranlar oldu "Lut kavmi gibi çarpılacaksınız o yee!" Polisler askerler koştu müdahale etti. Bağıran amca Gazze'ye sürülmüş diyorlar.

Hostel eskiden sinema salonuymuş, oradan aparılmış, şöyle bir yer (askerler varken çekmeye yemedi):





Odaya geçtim, odadaki Şilili abiye Ola dedim. 3-4 aydır geziyormuş Mısır, Ürdün vs. gezmiş. Mısır tehlikeli diye gitmedim vs. dedim yok ya iyi bir şey yok Meksika, Brezilya vs. daha tehlikeli dedi. Şaşırdım.

Çarşafları falan geçirmek self servis (Tel Aviv'de de öyleydi) ve geçirmek için bayağı uğraştım çünkü çok küçük. Yarım saat uğraştıktan sonra karşıdaki ranzada üstte yatan ve halime acıyan abla indi. Ay du dis ay du dis diyerek anlattı ve yerine geçti. Çok da yardım edemedi. Neyse ben çarşafı geçirmeyi başarıp muhabbet açtım. Napıyorsun dedim. Story atıyorum dedi. Instagram versene dedim xD Rusmuş ve pek İngilizce bilmiyorum. Cümle kurabilmesi için bekliyorum, "sakin ol bekliyorum ben." diyorum. Belli bir süre sonra sıkılıp google translate açıp ben Rusça konuşmaya başladım ahaha. Sempatik gelmiş olacağım ki hala iletişimdeyiz. Rusya'ya falan gel dedi ama Putin reis vize istiyo uğraşamam. Neyse özetle sabır her derde deva arkadaşlar.

O gün hostelde pub crawl varmış, turistlerle toplaşıp bar kılap geziyorsunuz. Türkiye'deki muadili kafe kafe gezip çay içmek olurdu herhalde, aslında enteresan olabilir. Fiyatı da bir pub crawla göre aşırı ucuzdu (7.5€) Gideyim birileriyle tanışırım felan dedim.



Gelenlerin yarısı olmasa da hatırı sayılır bir kısmı (saymadım) hostelle ilişkiliydi ve İbranice konuşuyorlardı. Ama bir yandan bizi de muhabbete katmaya, bizimle geyik yapmaya çalışıyorlardı. İyi adamlardı. (Tur rehberlerinin hiç ilgilenmediği pub crawllar var.) Sonradan fark ettim ki bazıları kız tavlamak için katılıyor sırf. :d

Onun dışında dört tane Çinli (bunlar ne arıyor burada?) bir tane Amerikalı, bir tane İsviçreli, birkaç Alman, iki tane de (sadece aralarında konuşan) Fransız vardı. Ben o sıralarda Çince öğrenmeye tekrar heveslendiğim için Çinlilerle muhabbet etmeye çalıştım genelde. Enteresan tiplerdi. Ama en enteresanı İsviçreliydi. İsmi Matthias ama ben gıcıklığına Matayos diyorum. Yahudiymiş. Kafasında şapka. Yüzü genç gösteriyor ama saçların arkası kavanoz kapağı gibi açılmış. Ve bayağı aranıyor adam. Bizim gruba kaynayan birkaç tane Yahudi kızla muhabbet açtım, hemen damladı reis. Hiç böyle İsviçreli görmemiştim. Bu arada buradaki tanışma denemelerimiz de başarısız çıktı. :(

Pub crawl da en son götürdükleri kulüp süper eğlenceliydi. İnsanlar gerçekten dans ediyor. İsviçre'den sonra iyi geldi. Kudüs gece hayatı herkese önerilir ahaha.

*

Kalktım, kahvaltıya gittim. Kahvaltıda domatesli yumurta gibi bir şey var, tam nasıl yaptılar anlamadım. Bayağı tuzlu ve yağlı ama tadı güzel. Gerisi mezeler, yoğurt, tahin, labne, humus çeşitleri, domates salatalık felan. Pide ekmeğinin arasına koyup yedim.

Çinlilerle falan oturdum azıcık konuştum. Orta yaşlı bir eleman geldi Yahudi, önüme oturdu, bana diss attı ful Çinli kızlarla konuştu. Pek zevkli olmadı. Adamların Türkler gibi olduğunu söylemiştim. Kahvaltıyı bitirdim, bulaşıklarımı yıkadım (bulaşıklar da self servis.) Şehir merkezindeki free walking toura katılmak üzere tam çıkıyordum ki iki kişinin Türkçe konuştuğunu duydum. Bir abi ile başörtülü bir abla. Abiyi dün gece görmüştüm sanki. Sordum.

- Siz dün pub crawlda mıydınız sanki hatırlıyorum sizi?
- Yok ne pub crawlı biz Mescidi Aksa tayfadanız. :D
- ... Biz de ikisini beraber götürüyoruz :d

Bir on dakika konuştuk. Abi Viyana konsolosluğuna geçici olarak gelmiş. Devamlı pahalılıktan şikayet ediyor. "Cebimde şu an euro var o iyi hissettiriyor ama dönünce kötü olacak." diyor. Öbürü ise Fransızmış ama aslen Aksaraylı xd Çalışıyormuş. Türkçesi bir değişik, daha önce de Fransız Türk arkadaşım olmuştu, aynı onun gibi konuşuyor. Kulağa hoş geliyor. Yarın Filistin'e geçeceğimden bahsettim, turla gideceğim falan dedim. Abi pek oralı olmadı pahalı diye ama kız ilgilendi, numaramı aldı. Sonra turu yakalamak için kaçtım.

*



Tur Jaffa Gate (Yafa kapısı) denen şehrin yedi kapısından birinde başlıyor. Oraya gitmek için İsrail bayraklarıyla donatılmış üzerinden tramvay geçen geniş ve hele şükür modern caddelerden geçiyorsunuz. Sağda solda 5 şekele (1.25€) meybuz satan bakkallar var.


İsrail'in Trump aşkı.



Şehir duvarlarına yaklaşınca şöyle yukarı çıkan bir yol var, bu yolda çektiğim kare de Batı Kudüs'ü özetliyor. Bir turist, bir pek oralı olmayan ninja stayl Yahudi amca ve bir asker.



Etrafı kale duvarlarıyla çevrili olan eski Kudüs şehri Doğu Kudüs bölgesi içinde. BM planı tüm Kudüs'ün uluslararası kalmasını öngörüyordu. 1947-49 Arap İsrail savaşlarında batı İsrail'in doğu Ürdün'ün eline geçti.  1967'de İsrail burayı işgal etti.

Yafa kapısına vardır. Tur rehberi herkesi selamladı şalomaleyhim diyerekten. As dedim.

Bu bir beleş yürüme turudur tur beleştir, turun ücretini siz belirlersiniz turun sonunda bahşiş bırakırsınız sevabına bilmemne klasik laflar. Yalnız bu sefer ekstra bir bilgi geldi, rehber "Turist başı 3.5 euro ödüyorum, ideal bahşiş 10-12€ tabii siz fazla veya az verebilirsiniz." Bana saçma geldi, yani beleş yürüme turlarının olayı vergiden kaçıp ufak bahşişlerle sürümden kazanmak olmalı. Bunlar işi iyice kapitalizme bağlamış. Turizm şirketi rehberden para alıyor. Acaba adamın biri çıkıp sağa sola ilan verirse "Ben beleş tur düzenliyorum." diye, bu turizm şirketleri "Hayır yine biz düzenleriz." diyip mafyavari bir şekilde engel oluyor mu?

Tüm beleş turlar grup fotoğrafı çekinmeyle başlar, ya da en azından 2017'den beri öyle başlıyor. Nedenini şimdi anladım. Meğer turizm şirketi tura kaç kişinin katıldığını oradan hesaplıyormuş. Ben de çılgın çılgın pozlar veriyordum eğleniyoruz diye...

Neyse turcu abi kısa kısa anlatmaya başladı. Burası Yafa kapısı, Osmanlılar şehir kapılarına o kapı hangi şehre gidiyorsa o ismi taktıkları için Yafa kapısı denmiş. (Belgrad'da da İstanbul kapısı (Stambol Gate) vardı.) İşgalciler, hacı adayları vs. hep buradan giriyorlarmış şehre. Yafa limanından buraya gelmek üç gün sürüyormuş. Ben trenle bir saatte geldim halbuki. Fakirler.

Araplar bu kapıya Bab el-Halil diyorlarmış. Halil arkadaş demek, Hz. İbrahim'e ve onun kabri olan güneydeki el-Halil şehrine referans. Ama kapı batıya bakıyor. Araplar yönlerini şaşırmış anlaşılan.

Burası üç din için de önemli bir şehir (hadi be?). Yahudilerin anavatanı, kıblesi ve en önemli tapınağı burada. Bu tapınağın olduğu bölge kutsal, o kadar kutsal ki kendileri de giremiyorlar, duvarında ağlıyorlar. Dın dın dın bildiğiniz, burası Mescid-i Aksa. Mescid-i Aksa da içinde Hz. Muhammed'in pegasusa atlayıp (ben demiyorum rehber diyor) mihraca çıktıkta sonra indiği yer. Mihraçta Hz. Musa ile pazarlık yapıp namaz frekansını 5'te fikslemiş. (Rehber bu şekilde söylüyor kızmayın.) Hz. İbrahim'in Hz. İshak/Hz. İsmail (hangi oğul olduğu dine göre değişiyor) kesmeye kalkıştığı taşın olduğu yere Hz. Davut tapınak yaptırmış. Babilliler yıkmış. Bir daha yapmışlar. Romalılar yıkmış. En sonunda Hz. Ömer Kubbetüs Saharayı dikmiş. Bir dahaki kimse yıkamamış. Müslümanlar için de neden önemli olduğunu anlatmış olduk böylece. Hıristiyanlara gelelim, Hz. İsa'nın hayatının bir kısmı burada geçmiş ve burada çarmıha gerilmiş. İlk Hıristiyanlar burada Romalılardan gizli gizli takılıyormuş çünkü Hıristiyan olmak yasak. Yahudiler de Mesih gelmemiş gibi hayatlarına devam ediyorlarmış aynı zamanda. Sonra Roma imparatoru Hıristiyan olunca işler değişiyor tabii.

Turcu abi sözünü bitirdikten sonra "Hadi yürüyek." demek için yallah yallah diyor. Ama hareke hatası yapıyor dolayısıyla ben "Yala yala" duyuyorum. Ürperiyorum. Geçtik kapıdan.



Bir tane Amerikalı güneş gözlüklü izbandut bir adam elinde İncille bağırıyor, halka sesleniyor. "Yüce Tanrı İncil'de bize buyuruyor ki blablabla." sordum napıyor bu adam? "Kudüs sendromu diye bir şey var, buraya geliyorsun, buradaki kutsal eserler bünyene fazla geliyor sapıtıyorsun." Klasik turist rehberi palavraları dedim ama harbiden varmış böyle bir şey, vikipediden bakın. Buraya tatile gelip Mesih olarak dönen (hatta dönmeyen) Amerikalılar varmış ahaha.

Kudüs'te dört tane mahalle var: Yahudi mahallesi, Müslüman mahallesi, Hıristiyan mahallesi ve Ermeni mahallesi. Bu mahalleleri bulmak zor çünkü her yer tuhafiyeci. İsrail işgali yok esnaf işgali var burada. Hey Allah'ım.

Ermeni mahallesin. Resim atayım dedim de ev var yani bir şey yok. Kapı zilinden anlıyorsunuz Ermeni sokağında olduğunuzu:



Ermeniler ilk topluca Hıristiyanlığa geçen millet. Kudüs'ü basan Katoliklere göre çok değişik bir kültürleri var. Hatta konuştukları dil de Ermenistan'dan izole kaldıkları için Ermenilerden farklı (fakat 1915'te Türkiye'den kaçıp gelen Ermeniler de mevcut.) Fakat İsrail buraları ele geçirdikçe buradan da kaçıp gitmeye başlamışlar.

Ararat (Ağrı) sokağı:




Tavernaları var :d




Ağrı dağı İncil'de (Genesis) geçiyormuş, Nuh'un gemisi buradaymış, o yüzden Ermeniler için kutsalmış. Tanrı dünyada barışı sağlamak için tufanı göndermiş, dolayısıyla barış dünyada ilk defa Ağrı'da sağlanmış. Ağrı dağını yaşatmak için

Kudüs'ün amblemi aslan imiş, Yakub'un oğlu Yehuda ve kabilesinin maskotu aslanmış çünkü ve Hz. İsa'ya da aslan denirmiş. Rögar kapaklarında falan aslan var. Ermeni mahallesinde de Aslanyanlar yaşıyormuş. Direkt aslanyan Türkçe yani. Zaten Aslan ismini duyduğum anda konunun nereye geleceğini fark ettim. Rehber "Bu isim size bir yerden tanıdık geldi mi?" dediği anda Narnia'yı yapıştırdım, adamla yumruk yumruğa tokalaştık. Türkçe bilen okuyan var mı dedi ben dedim. Evet Narnia'nın yazarı Aslan karakterine direkt Aslan diyor (Lion değil), buradan eslenilmiş. Narnia Hıristiyanlık propagandası yapan dini bir fantezi romanıdır.

Yoldan geçerken başka bir tur rehberinin hararetli hararetli "Türkler 1.5 milyon Ermeni'yi katletti şimdi inkâr ediyorlar." dediğini duydum. Bizim rehber söylemedi öyle şeyler.

Bu arada Ermeni kiliselerinde normal kiliseler gibi piyano falan yokmuş, piyano doğu ezgilerini çalamıyor malum. Hangi dinden olursa olsun aynı tip müzik dinliyormuş herkes.

Şehirde bir itilaf olunca Ermeniler asla taraf tutmazmış.

Böyle uzun uzun yazıyorum ama hepi topu 2500 Ermeni falan yaşıyor burada. Bu kadar kişiyle anca İkinci Dünya Savaşı'ndaki San Marino kadar taraf tutabilirler zaten.

Ermeniler Doğu Kudüs'te yaşadığı için Filistinli sayılıyor ve Araplara yapılan ayrımcılıkları aynen yaşıyorlar. Filistin'de zaman zaman çıkan protestolarda ellerinde Filistin bayrakları olan Ermeniler görebilirsiniz haberlerde. (Filistin'in de %6'sı falan Hıristiyan)

*

Yahudi mahallesi.

Rehber "Yahudi mahallesine geldiğinizi iki şekilde anlarsınız, ya tamamen yıkılmıştır (Ürdün ordusu tarafından) ve yenidir ya da arkeolojik çalışma ayağına alabildiğine kazıyorlardır." Haklı gibi. Sinagogları, Ağlama duvarını vs. başka bir turda anlatıyorlar, o yüzden burayı kısa geçtik.



Müslüman mahallesi.

En büyük mahalle. Müslüman mahallesine geldiğinizi yerdeki çöp populasyonundan anlayabilirsiniz. (lol) Mahalle ışıklarla donatılmış Ramazan diye.



Bunu Çinli Müslümanlar bıraktı herhalde :d



Hacca gidenler hava atmak için kapılarının üstüne bu tip tabelalar asıyormuş:



Tabelaya parası yetmeyen fakir hacılar graffiti yapıyormuş ahaha o ne lan. Mekke'ye de tabanvay gittiler herhalde.

Biraz daha az fakir olanları Medine'yi koymamış tasarruf için :d



Adam kapısının üzerine Selahaddin Eyyübi resmi asmış. Rehber "Zor zamanlar büyük adamları doğurur. Bu büyük adamlar zor adamlardır da, bu Selahaddin Eyyübi de güçlüydü ama çok cani bir adamdı." diye tirad attı. Bozmak istemedim adamı "Oha o adam merhametiyle ünlü bir adamdı." diyip. Neyse Allah rahmet eylesin.



Hakkari sokağı :)



Ve son olarak Hıristiyan mahallesi.



Ermeni mahallesinden ayrı dikkatinizi çekelim. Kıyamet kilisesi (Holy Sepulchre) burada bulunuyor. Hz. İsa'nın burada çarmıha gerilip sonra dirildiğini söylemiştik. İçeride dünya savaşı çıkmış gibi, cemaatler kiliseyi bölmüşler de bölmüşler. Bunun için mi ölüp dirildi adam?



Osmanlı'nın son dönemlerinde Hıristiyanlar bu kilise (ve bazı diğer kutsal eserler) üzerine kapışmaya başlamış, gerek kendi içlerinde gerek diğer cemaatlerle. Avrupalı dış güçler de olaya burnunu sokar çünkü dış güçler bunun için vardır. Sultan da ferman yayınlar "Kimse dokunmasın herkes yerliyerinde dursun akıllı olsun.", statüko anlaşması derler buna. Bu fermandan sonra kilisede kimse bir şeyi değiştiremez. Resimdeki merdiven de bunu temsil eder. Ekşi sözlükte "Hıristiyan cemaatleri arasında kavga çıkar kavgayı ayıran kişi herkes işini bıraksın der, o sırada merdivene çıkmış bir papaz kilisenin üst camlarından birini silmektedir, bunu duyunca işini bırakır ama merdiven öyle kalır." yazıyor fakat tasdikleyemedim bu bilgiyi. Mantıksız gelmiyor yine de.

İçerisi şu an bölümmüş durumda, her cemaat için bir bölüm var. Sonraki yazımda anlatırım.

Kıpti kilisesi, o da Hıristiyan mahallesi içinde:



Kudüs'teki tek döğme şirketiymiş, çünkü Kudüs belediyesi eski şehir içindeki dükkanlara kota koymuş. Sanki bıraksalar her yere döğmeci açacaklar :d



Tur bitti. Mescid-i Aksa'ya gitmek üzere yola çıktım. Yazı çok uzun olduğu için burada kesiyorum.

Bu turda verdiğim bilgiler genel bir özet ve şehrin mahalleleri üzerineydi. Şehrin tarihiyle ilgili daha kapsamlı bilgiyi gezdiğim Davut Kulesi müzesinde öğrendim, orada yazacağım.