Filistin'de gezilecek iki turistik şehri gezdik. Geriye Ramallah, Nablus ve El Halil gibi sakinlerinin güç bela geçindiği o kadar da turistik olmayan gerçek Filistin şehirleri kaldı. Ramallah Filistin'in fiili başkenti (resmi Doğu Kıbrıs). Şehir diğer şehirlere göre daha modernmiş. Burada Hristiyan nüfusuyla Müslüman nüfusu eşitmiş hatta. Rehber "Yaser Arafat müzesinden başka bir şey yok." dediği için (ve resimlere bakarsak haklı) eledim. Nablus aşırı fakir bir yer, ve künefedan başka önemli bir şey vaadetmiyor görünüyor (o da bir Hatay künefe etmez.) El Halil ise sıkıntılı bir yer. Şehir İsrail ve Filistin arasında bölünmüş vaziyette! Daha doğrusu İsrail çıban gibi bitmiş şehrin ortasında. Rehberle gezeyim de malı tehlikeye atmayayım. Buraya İsrailli turizm firmaları "Dual Narrative Tour" yapıyor. Yani iki rehber var biri İsrail tarafını gezdirip İsraillilerin perspektifini anlatıyor diğeri de Filistinlilerin. Fakat İsrail bizi felaket kazıklıyor, bir günlük şehir turuna 86€ istemek nedir arkadaş :))  Mutasım kendi Filistinli tur rehberi önerdi ama o da 100€ istedi iki kişi için.  Neyseki Filistinliler de hantour.ps diye bir tane tur şirketi açmış. Çalışanlar gerçekten rehber mi bilmiyorum. Ama fiyatlar yarı yarıya olduğu için iyi. Ve 2-3 kişi olmak yetiyor. Kişi başı 30€ istiyorlar. Dedim bunlarla gidelim.

Yine Fransız Türkü ablayla Kudüs'ün Şam kapısı yoluna düştük, oradan El Halil dolmuşuna bineceğiz. Arap bir amcaya dedim "El Halil'e gideceğiz biz." Adam anlamadı "Elalil ne?" dedi. EL HIĞRRĞALİİİL diye bağırdım gırtlaktan balgam atar gibi. O zaman anladı "HA EL HIĞRRĞALİİL" yaptı. Bindik. Dolmuşun dolmasını bekledik. Dolmalar geldi afiyetle yedik. La neyse :D :D :D Teyzeler amcalar felan geldi. Arkadaştan ayrıldık çünkü amcalar teyzelerin yanına oturmak istemedi haramlık selamlık oturduk. İş dolmuş için para toplamaya geldik. Ben sadece ben ve arkadaş için verecektik. Amcalar hepsini toptan verelim diyerek paraları karıştırıp işin içine ettiler. Saçma sapan bir karmaşa çıktı. Amcalardan biri de ortamı yumuşatmak için "Sunny sunny" diyip duruyo, hava güneşli başımıza vurdu güneş demek istiyo :d Para mevzusu çözüldü kısa zamanda neyseki. Adamlar çabuk hararetleniyor ama çabuk da sönüyor.



Bir yerde indik, üç tane turiste benzeyen genç bir durakta oturuyordu. Sonra rehberle mesajlaşmamızdan anladım ki tur grubuymuş onlar meğerse. Rehber 22 yaşında Filistinli bir çocuk. Tur grubu da bir tane Alman kız ve bir de Brezilyalı eleman. Eleman gay ve aykırı bir tip. İsraillileri pek sevmiyor.


Şehir İsrail şehirlerine kıyasla kalabalık ve hareketli. Yaşam belirtisi var. İçinde gerçekten insanlar yaşıyor gibi. Ben biraz Bursa çarşılarında aldığım tadı aldım. Tek fark burada yerde çok fazla çöp var.



Önce taksiye binip cam fabrikasını ve eşarp fabrikasını gezdik. Daha çok "Buralarda tripadvisor'da yazıyor aradan çıksın." demek için bir gezi gibi oldu. Cam fabrikası fabrikadan çok atölye gibi, çok küçük. Amcalar elle boyuyor camları.


Bir tane bisikletli çocuk gördüm, Türkiye tişörtü vardı. Bize poz verdi :)


Eşarp fabrikasına girdik. Rehber: "Eşarplar devrimin simgesi burada, kadın çocuk demeden takılıyor. Partilerin kendi eşarpı var. Fakat burada pek eşarp üretilmiyor artık, Çin'den geliyor :) İsrail de ekstra vergi koyuyor inadına."


Enteresan bir tasarım:


Yemek yemek için esnaf lokantası gibi bir yere geçtik. Humus üzerine ciğer söyledik, ekmekle götürürüm dedim. Yalnız humusun üzerine zeytinyağı koymuşlar, ciğer zaten yağlı, ağır geldi. Rehber kendisi de çok ağır buldu ki anca üçte birini yedi, gerisi çöpe. Dedim "Niye böyle yağı basıyorlar." dedi "Lezzetli oluyor?" La lezzetli oluyor da yiyemiyoruz yağdan sıkıntı orada :)

Sonra laptopunda Filistin haritası açtı. "Filistin'de üç tane bölge var. Birincisi tamamen Filistin otoritesi kontrolü altında, polisler falan da Filistinli (ordu yok). %10 falan bu kısım. İkincisinde Filistin ve İsrail otoriteyi paylaşıyor, güvenlikten İsrailliler sorumlu. Üçüncüsü hepten İsrail'in. Ev falan dikiyorlar. Bu şehrin ise %3'ünü işgal etmiş durumdalar. Al Shuarah sokağını boşalttılar. 520 dükkan kapandı, otobüs durakları kapandı, tavuk marketi vardı o da gitti."

İşgal planını şu haritada görebilirsiniz. Pembeler İsrail. Filistinliler yandan dolanıyor. :d



"Bu şehir aslında Filistin idaresindeydi ve içerisindeki Filistinli Yahudiler burada yaşamaktan gocunmuyordu. Fakat sonra bu Yahudilere yönelik katliamlar yapıldı. İsrailliler katliam var diyip şehri işgal etti. Filistinliler İngilizler köylerden adam toplayıp buraya getirerek bu katliamı örgütlediler deseler de kimse sallamadı. Sonra bu şehre Yahudi pompalamaya başladılar. Buraya gelen Yahudileri Filistinli Yahudiler evlatlıktan reddetmiş.

Pompalanan Yahudiler yani settler / yerleşimcilerin çoğu İsrailli bile değil. Amerika'dan falan geliyorlarmış. İçlerinde İbranice bilmeyenler var. 1000 tane felan Yahudi var. Onları da 2000 tane İsrail askeri koruyor.


Bu yerleşimci arkadaşlar çok enteresan bir hayat yaşıyor. Bir kere kendilerine ayrılan küçük mahalleden çıkamıyorlar. İsrail'e kurşun geçirmez otobüslerle gidip geliyorlar. (Biz de bu otobüslere Kudüs'ten binebilirdik gelirken, tabii yapmadık.) Arada Filistin tarafına geçen kapılardan birinden çıkıp şehir turu yapıyorlarmış. Bunun için önce askerler kapının önündeki ahaliyi boşaltıp bölgeyi güvenli hale getirip sonra bu "kendi şehrine turistleri" çembere alıp öyle gezdiriyorlarmış. İnanılmaz gerçekten. Çöpleri Filistin tarafına öteliyorlar. Hatta taş atan çocuklar falan varmış. Çoğu zaman yerleşimcilerin evleri Filistinlilere tepeden bakıyor. Ve evleri yeni olduğundan kolayca ayırt edilebiliyor.

Ve buraya geliş sebepleri de tamamen ideoljik. Tabii ben Filistinli rehberle gezdiğim için Yahudilerin perspektifini öğrenemedim. İnternetten burada yaşayan bir kadının röportajını okudum. "Hebron Yahudiler için ikinci kutsal şehir, buraya Yahudilerin ulaşamaması demek Müslümanların Mekke'ye ulaşamaması gerek." E be teyzem sen hobi olarak yine ulaş, ne diye gidip oraya yerleşip zombiler tarafından kuşatılmış gibi yaşıyorsun. Hey Allah'ım..

İsrailliler buradaki evleri Filistin sistemindeki açıkları kullanarak gasp etmişler. Çok sıcak olduğundan dikkatle dinleyemedim ama özetle sözle miras kalan yerlere "Burasının sahibi yok." diyerek konmuşlar.

Eski şehirdeki (kapalı?) çarşı ve üstündeki İsrail binaları:


Rick Steves'in belgeselinde yukarıdaki binalardan atılan çöpler açıkça görülüyordu ve Rick Steves bunları Yahudiler atıyor diyordu. Bizim rehber bunu yalanladı (açıklamasını hatırlamıyorum) ama İsraillilerle Yahudilerin demir parmaklıklarla ayrıldığı diğer şehirlerde açık açık adamların pislikleri Filistin tarafına ötelediğini gördük (yani adamları görmedik de çöpleri gördük)

Bir abinin ev tam da yerleşimci mahallesinin sınırında kalmış. O yüzden bayağı çileli bir hayatı var. Kapısı her zaman açık durmak zorunda. Camları kapatmış yerleşimciler taş atmasın diye. İnternetten okuduğuma göre bir tanesinin evinin ön kapısı yerleşimci mahallesine baktığı için adam arkada kapıdan veya çatıdan giriyormuş evine. "Niye evini satmamış" diye gerzekçe bir soru sordum (milyon dolara satıp soluğu Uruguay'da alabilirdi çünkü) "Niye satsın, bu ihanet demek!" dedi.

Rehber durumu anlatırken bir abi geldi. Adam seyyar şerbet satıcısı. Şerbet satmaya çalışacak herhalde dedim, meğer sadece ikram etmek istemiş. Fransalı abla "Ne şüphecisin ya." falan yaptı. (Bu şüpheciliğin iyi bir şey olduğunu sonradan Mısır'da anladım.) Abinin şerbetçi konsepti enteresan geldi, bana poz verir misin dedim, verdi :)


Yerleşimci mahallesinin içinde bir tane Müslüman mezarlığı kalmış. Yani Filistinli ölüler buraya bile giremiyor.

Birkaç tarihi yerden geçtik. "Bu sokakta sağdaki duvar Memlükler soldaki Osmanlılar tarafından yapılmış." Sordum "Nereden anladın?" "Çünkü Osmanlıların yaptırdığı daha nizami." dedi. Baktım harbiden de öyle. Memlüklerin işi bilememiş. Bazı binalarda katlar bile farklı, kaba saba başlayan bir kat nizami bir şekilde son buluyor, yani bizimkiler Memlüklerin üzerine kaçak kat çıkmış :) Brezilyalı eleman "Osmanlılar mı İngilizler mi daha iyiydi?" dedi. Filistinli "Tartışmaya açık, Osmanlılar daha iyiydi diyen de var kötü diyen de. Osmanlı zamanında Filistinliler daha özgürdü ve ayrıca seyahat hakları vardı. " dedi.

Şehirdeki gergin havayı azaltmak için "Hebron Rehabiliation Center" diye bir dernek kurulmuş, rehberin babası orada çalışıyormuş. Orayı da gezdik, çatısına çıkıp İsrail askerlerinin mevzilendikleri yerlere baktık.

Aşağıda İsrail bayrağının dalgalan(ama)dığı yeni evleri ve altında kalan Filistin bayrağını beraber görüyorsunuz. (Bayağı uğraştım ama ikisini aynı anda dalgalanırken yakalayamadım.)


Eski şehiri gezdik. Güzeldi. Eski şehre çıkan sokağa Rachel Corrie sokağı adını vermişler, İsrailli buldozerler tarafından ezilmiş.



Eski şehrin önünde çocuklar top oynuyordu. Biz de onların oyununa maydonoz olduk :D


Burası da eski şehrin bittiği İsrail'in başladığı yer. İçerideki yerleşimciler şehir gezisi yapmak istediklerinde İsrail askerleri çıkıp etrafı boşaltıyormuş. Sonra da çember halinde yerleşimciler içeride askerler dışarıda geziyorlarmış.


İbrahim camiine gideceğiz, ama gitmek için Yahudilerle Filistinlilerin ortak kullandığı sokaktan geçmemiz gerekti. Bu yüzden de İsrailli askerlerle muhattap olmamız gerekti. Ama ne muhattap. Bir tanesi var, suratı tombul ve pembe. Kel ve sakallı. Amerika'dan gelmiş bir rednecke benziyor. Tıpkı onlar gibi konuşuyor. "Olraaayt gays vat you are ap tu?" diyor. Pasaportlarımıza bakıyor, hepsinin fotoğrafını çekiyor. "Hanginiz Türk?" diye soruyor bir tanesi, el kaldırıyorum. Bir şey demiyorlar. Geçin diyorlar. Geçiyoruz ama o da ne. Arkamızdan redneck abi rap rap yürüyor. Arkamızda olduğunu belli etmek iyice vuruyor ayaklarını yere. Filistinli rehber bir sigara yakıyor. "İşte buna katlanmak için çok sigara içmek gerekiyor." Adam haklı.

İbrahim camiinin olduğu yere geldik. Daha doğrusu eskiden kilise olan, şimdi yarısı cami yarısı sinagog olan yere. Camiinin önünde İsrail askerleri oturmuş çekirdek çitleyerek bizi izliyor bunlar ne yapıyor diye. Eşarp satan bir abi var, onun dükkana girip oturduk, çay içtik. Brezilyalı eşarp aldı. Adamın tipi Lawrence of Arabia benziyordu, eşarbı da takınca tam oldu. Birinci Dünya Savaşı Sina ve Filistin cephesi temsili :)



Rehber bizim İbrahimi camiisinin sinagog kısmına girmemiz için burada bekledi. Ayrıldık askerlere doğru yürüdük, dedik sinagoga gireceğiz. Askerlerden kadın onları öcü gibi gördüğümüzü fark etmiş olacak ki çok kibar bir şekilde: "Biz sizi aramızda görmekten çok memnunuz :) Fakat bugün Yahudilerin bayramı, o yüzden sinagoga sadece Yahudileri alıyoruz. Siz Yahudi misiniz?". Değiliz o yüzden sinagoga giremedik. Çok güzel bir zaman seçmişim bu şehri gezmek için gerçekten.

Filistinli rehberi alıp, İbrahimi caminin cami tarafına geldik. Burası eskiden tam bir camiiymiş. Ama İsrailli bir Yahudi camiye girip milleti tarayınca (kapıda güvenlik olmasına rağmen, onlar da adamı asker sanmışlar) İsrailliler camiiyi kapatmış, sonra da ikiye bölüp bir tarafını sinagog yapmış. Müslümanlar sinagog tarafına giremiyormuş. Gerçi bugün kimse giremediği için bir şey fark etmedi. Sinagog tarafını videoda belgeselde izlemiştim gelmeden önce, o yüzden çok da merak etmedim.

İbrahimi camii:


Girişte kadınlara başını örtsün diye Hogwarts cübbesi verdiler. Hiç güleceğim yoktu.

Burasının özelliği şu: burada Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Sara (?) ve bu aileye mensup artık kim varsa hepsinin burada yatması. Bayağı celebrity mezarlığı. Bütün mezarlar Müslüman kısmındaydı, biri hariç. Hz. İbrahim'in mezarını ayrı bir bölmeye koymuşlar, Müslümanlar ve Yahudiler kendi kısımlardan o bölmeye bakıyor ama oraya giremiyorlar.

Katliamı yapan Yahudiyi başına yangın tüpü indirmek suretiyle durdurmuşlar. Bu yüzden İsrail yangın tüpünü değiştirmiş, kaldırılamayacak bir şey koymuş.

Camiiden çıktık. Filistinli rehber "Siz şimdi şu kapalı olan Al Shuarah sokağını gezin." ben sizi çıkışta bekleyeceğim. Yolu tarif etti. Tarifi dinlemedim ama bu kadar küçük yerde kaybolmayız herhalde. Gittik. İsrail bayrağı grafitili askerin olduğu yere doğru yürüdük. Filistinli biri olmadan kendimiz girince o kadar da sallamadılar, pasaportumuz var mı ona baktılar geçtik. Şaşırdım. Arkamızdan da yürümediler.

Gün boyunca nefret dolduğumuz Yahudi yerleşimcilerin alanına girdik sonunda. Burada kepenkleri kapatılmış dükkanlardan başka bir şey yok.


Sokaklarda incin top oynuyor, diyeceğim ama bugün bayram olduğu için favorilerini fazla uzatmış bayramlıklarını giymiş koca bir çocuk grubu karşıladı bizi. Hello !! :) :) :) dediler ellerini sallayarak. Hello :) diye karşılık verdim ben de. Çocuklara da üzüldüm, düşünsenize bir yerde doğuyorsunuz, o doğduğunuz yerin bir kilometre ötesine çıkarsanız sizi boğazlamak isteyen kişilerle karşılaşabilirsiniz. Neden buradasınız? Çünkü babanız yüce İsrail'in yeryüzündeki krallığının savunucusu bir manyak.

Çocuklardan başka iki tane de kadınla karşılaştık ama bizi sallamadılar, geçtiler gittiler.

Yahudi müzesi falan vardı, önünde Yahudilerin propaganda afişleri vardı İngilizce yazılmış. Hostelworld'de baktığımda bu küçük mahallede bir de hostel vardı. (Merak ediyorum acaba orada kalsam ve sonra Filistin tarafına çıksam neyle karşılaşırdım.) Tamamen biz buradayız demek için tasarlanmış bir yer bu İsrail yerleşimi.

Bu arada ezan okunmaya başladı ve adeta Yahudi mahallesini inletti. Enteresan bir duyguydu.

Mahalleyi gezmemiz pek uzun sürmedi, ne Brezilyalı ne de Alman çok meraklı değildi mahalleye. (Zaten mahallede de bir şey yok.) Türkiye muhabbeti yaptık aksine. Tam çıkmadan önce boş sokakta bir hata fotoğrafı çekindim.

Çıktık, ve rehber "Evet. Bitti. Bir daha bekleriz, hayat boyu üyelik. :)" dedi. Sonra bizi dolmuşa bineceğimiz yere bıraktı, bizimle dolmuş bekledi. Gelirkenki bindiğimiz dolmuşta "Sunny" diyen abi de oradaydı, Filistinli rehbere bir şeyler söyledi. Tek başımıza yol iz bilmeden geliyoruz başımıza bir şey gelebilir diye endişelenmiş. Sağ salim görünce sevindi herhalde :)

Kudüs'e döndük. Dönerken askerler arabayı kontrol etti. Kontrol etti dediğimiz, yine bizim pasaportumuz olduğunu görünce ne pasaportun içine baktı ne de bizim yüzümüze, eliyle tamam geç yaptı. Sıkı güvenlik bekliyordum ben halbuki. Enteresan ama bu geziden sonra izlediğim bir İsrail-Filistin ortak yapımı dizide (Fauda) Filistinli IŞİDçiler kipa takıp Yahudi taklidi yapıp İbranice konuşarak kontrol noktasından geçiyordu, sonra bu olay ortaya çıkınca İsrailliler "Oha İbranice konuşan Arap mı neler oluyor." diye şaşırıyordu. Belki de İsrail'i fazla büyütüyoruz gözümüzde.

Neyse şükür Kudüs'ümüze vardık.