1.5 sene önce bu blogta 20 bin bot bulduğumdan bahsetmiştim ama ayrıntıları yazmamıştım. Çünkü amacım bu olayı hakemli ve uluslararası bir akademik yayın haline getirip sonra kamuoyuna açmak idi. Bunu yapmadan önce buraya yazsaydım küçük bir ihtimal de olsa botları yöneten kişiler foyalarının meydana çıktığını görüp botlarının işleyişini değiştirebilirlerdi.

Maalesef hedefimi gerçekleştiremedim, olay benim kontrolümde olmadan patladı. Twitter 7340 devlet destekli hesabı kapattık, bunların verisi aha burada, rapor da burada yazdı. Rapora baktım ve şaşırdım. Raporda benim çalışmamla örtüşen kısımlar vardı ama yazanlar çalışmamdan bihaber oldukları için konuyu eksik yorumlamışlardı. Avucumu suratıma götürerek okudum yazıyı.

Konuşmak için en doğru zaman değildi ama malesef daha iyi bir zaman da olamayacaktı.

Not: Olay hakkında buradaki viral olmuş Twitter floodumdan bilgi edinebilirsiniz, ben burada hikayesini anlatıyorum.

*

(Fragmanı yazdım şimdi en başından yazıyorum)

Doktoraya ilk başladığımda hocam bana Amerikan seçimleriyle ilgili Twitter verisi kullanarak seçim tahmini yapan bir makale vermişti. Bu makaledeki problemi x yöntemiyle çöz demişti. Ya dedim ben bu makaledeki olayı bizim seçimlere uygulayıp seçim tahmini yapabilir miyim? Erdoğan reis sağolsun 2018 martta bir anda erken seçim ilan edip bana gereken mesajı verdi.

Kolları sıvayıp Twitter'dan Türkiye verisi çekmeye başladım. Hem parti ve aday isimleriyle veri çekiyordum, hem de gündemdeki yeni Twitter trendlerine bakıp oradan alakalı trendleri elle ekliyordum.

Trendler o kadar çok hızlı değişiyordu ki elle eklemekten yorulmuştum. Ayrıca "HüdaPar DoğruKarar" nasıl tüm Türkiye'nin gündemi olabilirdi?

Reklam içerikli gündemler vardı (genelde bahis reklamları) bunlar Twitter'a para ödeyip reklam veriyor sanıyordum. Fakat sonra reklam içerikli trendlerin altında "Sponsorlu" yazdığını gördüm. Yani bu trendler gerçek trenddi. Tüm Türkiye bunu konuşuyordu ya da işin içinde bir bit yeniği vardı.

(Tabii bunlar belki bu yazıyı okuyanlar çoktan bildiği şeylerdi, ama ben doktoraya başlayana kadar Twitter kullanmadığımdan dolayı bu olaylardan habersizdim.)

Bir dahaki sefere yeni bir trendin doğması için bilgisayar başında bekledim, trend gelir gelmez o trendin Twitter verisini çektim. Tweetlere baktım. Tweetler saçma sapan bot mesajlarıydı, random kelimeler içeriyordu "iğdeştirmek Orhangazi (ilçe) #azimliyazar trigonometri" gibi. Sonra bu botları incelemeye başladım. İşte o anda ipler koptu.


Bu tweetleri atanlar bot falan değildi. Senin benim gibi insanlardı. Bot bir ablanın profilini inceledim. Gelinlikli fotoğrafları falan vardı. Bir sürü kişisel fotoğrafı vardı, fotoğrafı geç videosu vardı. Tweetleri de normal insan mesajlarına benziyordu. Aslında botlar profil kopyalayarak bu tip insana benzeyen profiller açabilirler. Ama bu kadar profesyonel yapamazlar, zaman yetmez. Hele Türkiye'de bu kadar profesyonel yapabilecek kadar uzman kişiler olduğunu hiç sanmıyorum. Ayrıca profilde taklit edilen kişi bunları görür şikayet eder. Ablanın instagram adresi de vardı, instagramdan yazdım ablaya. Şöyle müthiş bir giriş yaptım: "Merhaba! :) Twitter hesabınızın başkaları tarafından kullanıldığını biliyor musunuz?" tepki çeksin diye böyle yazdım.

"Nasıl yani?" diye cevap geldi. Tepki çekildi, uzun uzun yazdım. "Evet bazen benim yazmadığım tweetler oluyor siliyorum." dedi. Takipçi falan satın almaya çalıştınız mı vs. dedim yok öyle bir şey olmadı dedi. Tamam dedim. En son Twitter hesabında hangi uygulamalar var diye sordum. Cevap vermedi bir daha.

Yani anlayacağınız bu ablanın ve epey bir kişinin hesabı çalınmıştı ama çalan kişi kontrolü tam olarak  ele almıyordu bilerek. Onun yanına trend yapıcı tweetlar atıp, amacına ulaştığı gibi tweetleri siliyordu. Bu kişiler aynı anda hem bot hem insan olduğu için Twitter bunları yakalayamıyordu, yakalıyor olsa bile hesaplarını kapatmıyordu (sonradan anladık ki kapatıyormuş.)

Madem böyle bir durum var, bu kişilerin verisini toplayıp iyi bir bot yakalama sistemi yapıp sonra bunun makalesini basabilirdim. Kolları sıvadım, önce hali hazırda yakaladığım botların sıfırdan yarattığı trendleri yakalayıp uyarı veren bir kod yazdım. Sonra bu uyarıyı alıp hemen o trendi izlemeye alıp o trende yazan diğer botları yakalayan bir kod yazdım. İkisini birleştirdim, eş zamanlı çalışmaya başladılar. Bu yolla aynı anda hem botları hem de sahte trendleri otomatik olarak yakalıyordum. Botlar çok aptalca çalışıyorlardı, 1 saniye içinde 800 bot tweet attığı için sırf aynı saniyede aynı trende yazan kullanıcıları bulup sobelemek yetiyordu zaten. Yapay zeka falan kasmadım yani. 2 ayda toplam 20,000 bot yakaladım bu yolla.

Veri toplama sistemini okulun sunucusuna (bilgisayarına) atıp unuttum, kendi dalgama baktım. Şubat ayı gelmişti ve elimde epey bir veri birikmişti. Yalnız o sırada Sarı Yelekliler protestolarına baktığım için bunla uğraşmaya vaktim yoktu. O sırada Bilkent EE mezunu olup EPFL veri biliminde mastır yapan bir arkadaşım labın internet sayfasına koyduğum ekşi sözlük projesini sordu ben alayım mı bunu diye. Bu fırsatı kaçırmadım, dedim sen ekşi sözlüğü boşver ben sana bunu vereyim diyip hemen Türk botlar projesini evlendirdim.

Arkadaş projeye bir dönem baktı. Ne yalan söyleyeyim, çok aşırı da bir şey yapmadı. 1000 tane bota bakıp onları sınıflandırdı. Dört tane bot sınıfıyla çıkageldik beraber, bunlar: hesabı çalınan insanlar, sadece retweet yapmak için açılan retweet botları, inaktif botlar (hesaplarında ya tweet yok ya da en son tweet 5 sene önce atılmış gözüküyor ama aslında sürekli tweet atıp siliyorlar biz görmüyoruz aktif olduklarını) ve bizi çok güldüren Kore botları. İnsan mı, retweet botu mu yoksa manyak mı olduğunu anlamadığımız bu Koreciler K-Pop falan paylaşıp duruyorlardı, amaçları neydi anlamadık. Bir yandan da trendlere Adnan Oktar falan sokuyorlardı.

Bir de arkadaş enteresan bir şey keşfetti, o da bazı botların yalancı lokasyon göstererek trendleri ülke geneline yaymaya çalışmasıydı. Adama bakıyorsunuz bir tweeti Artvin'den iki saat sonra Hakkari'den tweet atıyor ahaha.

Dönem bitti. Truth and Trust Online diye yeni bir konferansın duyurusu geldi. Hazırlayanlara baktık, Facebook Twitter Amazon Allah ne verdiyse var. Dedim elde konferansa yetecek kadar malzeme var göndereyim bunu aradan çıksın. Hocaya sundum, o da tamam gönder iyi dedi. Yazdım makaleyi. Labta çalışan Amerikalı postdoca (doktorasını almış labta çalışan araştırmacı) gönderdim baksın anlatım bozukluklarını düzeltsin diye.

Attıktan bir saat sonra kadının mesajı şu oldu: "Yahu bu nasıl makale? Okudukça kuğullaşıyor." İki saat sonra: "Vay anasını neler dönmüş Serhat ya?" minvalinde bir mesaj attı.

Makalenin son teslim tarihine bir gün vardı. Bunu fırsat bilip ertesi gün İsrail'e bilet almıştım. Kudüs'ün gece hayatına akacaktım. Mescid'i Aksaya teravih'e gidip zikir çekecektim.

Şans bu ya, konferans yeni (dolayısıyla dandik) olduğu için fazla makale gönderen olmamış olacak ki teslim tarihini bir hafta uzattı ve İsrail tatilini bana zehretmeye meyletti. Postdoc bana şöyle dedi "Bana veriyi gönder. Sen tatildeyken bu makaleyi makyajlayıp adam edeyim (?) - ama karşılığında üçüncü yazar olmak isterim." Tabii kabul ettim.

İsrail'den döndüm ve postdoc bana şunu dedi: "Bu makale bu konferans için çok büyük. Çalınan hesaplar bir ülkede gündemi belirleyip dezenformasyon yayıyor, hem de Twitter gibi büyük bir şirkete rağmen bunu çok kolay ve sistematik olarak yapıyor. Çok büyük bir güvenlik problemi var burada."

Aslında burada basit bir vizyon çatışması vardı. Türkler ben dahil olaya "Twitter bunları sallamıyor yaaaaa, botlar çok kolay Twitter'ı manipüle edebiliyor yaaaaa, ne var yaaaa herkes biliyor yaaa. Twitter müşteri kaybetmemek için bunları silmiyor yeaaaaaaaa" diye bakıyorlardı olaya. Öyle ki bırakın bu konuda akademik makaleyi, adamakıllı gazete haberi bile yoktu. Herkes bunla yaşamayı öğrenmişti.

Amerikalı arkadaşım için ise olay farklıydı. Şöyle diyeyim: Rusya kaynaklı 2750 kullanıcının Amerikalıymış gibi numara yapıp insanları kandırmaya çalışıp Amerika seçimlerine olay olmuştu tüm dünyada. CIA tarafından Trump hakkında soruşturma açıldı. Twitter yerden yere vuruldu öyle ki Twitter baskılara boyun eğip "election integrity" diye proje başlattı, tüm bu devlet destekli koordine grupları yakalayıp ifşa etmeye başladı. Konu üzerine makale yağıyor 2017'den beri. Halbuki o 2750'nin seçimlere herhangi bir etkisi oldu mu yani insanlar bir bunları kaale aldı mı belli değil

Bunlar olurken Türkiye'de belki Twitter'ın kuruluşundan beri trendlere sistematik bir müdahale var. İnsanların olaya bakışı "Ne var ya?" Soran eden yok. Bu nasıl iş?

*


Tatilden dönünce postdoc bana birkaç soru yazdı. Trendlerin yüzde kaçı bu botlar tarafından oluşturuluyor, botlar ne kadar başarılı yani örneğin kaç kere yeni trend üretmeye çalışıyorlar ve bunlar kaç kere gerçekten trend listesine giriyor (bayağı bildiğin hepsi giriyor çıktı) ve bu trendler ne kadar uzun süre trend listesinde duruyor. Bu tip soruları cevaplamak için 1.5 ay kadar canla başla çalıştım. Temmuz sonu başka bir konferansa gönderecektik - bu veri analizi konferansı değil Sibergüvenlik konferansı olacaktı.

Postdocum dedi "Bunu henüz göndermeyelim. Daha yapacak çok şey var. Bu makale çok büyük, biraz daha ilgiyi hak ediyor." Dedim haydaaaa. Tamam dedim. "Önce bunu Twitter'ın sibergüvenlik birimine bildirmemiz gerek. Güvenlik açıklarını bildirenlere 3-7 bin dolar arası para ödüyorlar. Daha da önemlisi makaleye yazarız Twitter'ın açığı kabul ettiğini." Dedim ne güzel sıradaki gezimin parası çıkar. Hackerone.com'a üye olup yazdık Twitter'a uzun uzun.

Çin'e gittim, 25 gün çançinçon gezdim. Hayatımın en güzel günleriydi. Bunu da vloglamıştım üşenmezsem youtube'a koyarım.

Döndüm. Twitter'dan cevap gelmişti. Önce "Mesajı aldım arkadaşı bağlıyorum hatta kalın." yazmışlardı. Ertesi gün yetkili abi "Bunun geçerli bir güvenlik konusu olduğunu düşünüyoruz, bakacağız. Biraz uzun sürebilir lütfen sabırlı olun". dedi. Üç hafta sonra gelen cevap: "Arkadaşlarla konuştuk, bunun yazılımsal bir açık değil, Defense-In-Depth ölçüsü olduğunu düşünüyoruz. Şu an spam filtrelerimizden memnunuz ve değişiklik yapmayı düşünmüyoruz, yine de size teşekkür ederiz."  diye bir mesaj geldi.

Defense-In-Depth ölçüsü ne demek hala bilmiyorum. Ama spam filtrelerinden kastığı şu, belli ki Twitter "iğdeştirmek Orhangazi (ilçe) #azimliyazar trigonometri" şeklindeki tweetlerin spam olduğunu anlayıp süzemiyor, bunu kabul ediyor ama bir şeyine de takmıyor. Ağız dolusu sövdük ve makaleye "Twitter sıkıntıyı kabul ettiği halde sallamadı şerefsizler." yazdık. Makaleyi eylül ortasında gönderdik. Şansa bak ki bu da tatilime denk geldi, arkadaşın evinde kalıyordum onun evinde sabaha kadar makale yazdım. Makaleyi gönderdik, internete de yükledik. (https://www.researchgate.net/publication/336638958_Lateral_Astroturfing_Attacks_on_Twitter_Trending_Topics)

*

1.5 ay sonra makaleye red geldi. Hakemlerin / eleştirmenlerin yorumlarına baktım. İki tanesinin makaleyi fazla okumadan az göz gezdirip bahane bulup reddettiği çok belli oluyordu. Bir tanesi oldukça salaktı, "sonuçlar ilginç değil, geleneksel trend yapma yöntemleriyle paralel." o ne demek lan? Postdocumla bayağı güldük buna. Üçüncü eleştirmen makaleyi ilginç bulup "Major Review" yani "Kabul alsın ama şu sorunlar üzerinde uzun uzun çalışılmalı" demişti.

Bir de biz trend yapma olayına "Lateral Astroturfing Attack" demiştik, (trend yapmak = suni çimlendirme, yani dipten gelmeyen yapay dip dalga, kuru gürültü), bu eleştirmen "Onun yerine tifo Mary atağı" koyun demişti. "Çünkü bu atağı özel kılan bot olmayan sahici profillerin botluk yapıp istemeden gündemi belirlemesi." Tifo Mary kimmiş onu araştırdım, tifoya bağışıklığı olduğu halde taşıyıcı olduğu için her gittiği yeri tifodan kırıp geçiren biriymiş. Üzücü bir durum ama güldüm ne yalan söyleyeyim.

İlk makaleyi gönderdikten sonra biraz da tesadüf eseri bir yerde Türk bir yazılımcının dünya ve Türkiye Twitter gündeminin verisini 2013'ten beri çektiğini ve hala çekiyor olduğunu görmüştüm. Bu bildiğin altın madeniydi. archive.org isimli internet arşivinde de Twitter'daki tüm tweetlerin %1'i 2011 eylülden beri arşivleniyordu. Yani 2013'ten beri var olagelen tüm trend trend manipülasyonlarını elimle koymuş gibi bulabilirdim. O zaman ne duruyordum? Helva yapmalıydım.


Tüm Twitter arşivini indirmeye koyuldum, bu işlem aylar aldı. Arşivdeki veri ham haldeydi, işlemek de birkaç ayımı daha aldı. Sonuç olarak anca şubat 2020'de yeni makaleyi gönderebildim.
Aynı ay içinde iki tane de atölye makalesi yazdım Tayvan'a konferansa gidebilmek için. Bir tanesi kabul oldu. Bildiğin manyağa bağlamış gibi her hafta makale çıkarıyordum.

Bulduklarımı kısaca özetlersem: öncekilere ek olarak manyak gibi 2013'ten 2019'a tüm dataya baktık. 2014 ortasına kadar "Yeni tag #azimliyazar hadi arkadaşlar tt yapalım" "#azimliyazar tt arkadaşlar go go go", "#azimliyazar fsfsfd" tarzı bot tweetleriyle trend yaptırmaya kasıyorlarmış. Sonra Twitter bunları yakalamış olacak ki (veya bu yöntemin başarı oranı yetersiz olacak ki) farklı bir yöntem bulmuşlar, o da kitaplardan veya atasözleri el kitabından söz aşırıp trendlere yerleştirmek. Aynen şöyle tweetler var altalta okuyunca komedi oluyor:

"#azimliyazar Bin atlı akınlarda"
"çocuklar #azimliyazar gibi şendik."
"Bin atlı #azimliyazar o gün dev"
"gibi orduyu yendik #azimliyazar"

Valla abartmıyorum. Bunları yakalaması çok kolay.

Bu da kesmemiş olacak ki 2017'de ise rasgele kelimeyle atılıp silinen tweetler yaygın olmaya başlamış. Bütün sahte trend taktikleri de seçim tarihleriyle paralellik gösteriyor. Diyeceğim ama bizim ülkede her sene seçim var.

Bundan başka bir de ilginç şu oldu: kendi hesabımın şifresini bedava takipçi sitesine verdim.  Sonra benim hesap da bot oldu. 5 ayda 580 sahte trend ürettim. Vay anasını :) Hesaptaki sahte trendleri de takip edip ekstra veri elde ettim. Bildiğin hesabımı truva atı olarak gönderdim yani :)) Postdoc "Twitter'a saldıramayız bizi mahkemeye verebilirler." dediği için bunu makaleye yazamadım.

Ama en önemli bulguyu şimdi açıklıyorum. Trendleri, fake olup olmadığının verisini ve Türkiye'deki ve dünyadaki sırasının verisini postdoca verdim. Kadın grafik çıkaracaktı, bunun için önce birkaç istatistik çıkardı. Sahte trendlerin Türkiye'deki top 10 trendlerin %30'unu kapladığını gördü, normal karşıladı. (O da alıştı artık) Sonra baktı. Sahte trendlerin dünyadaki top 10'un da %20'sini kapladığını gördü. Bana baktı. %20 yazıyor burada? dedi. Emin misin sen bundan dedi? Evet dedim. Şaşırdı, bir yandan da bıyık altından da gülüyordu. Bak buna emin ol. Bunu yazarsak geri dönüşü yok dedi. Baktım biraz trendlere, trendogate.com'dan da doğruladım. Kadın da kontrol etti. Sıkıntı yok gibi gözüküyordu.

Kadın gülerek şunu dedi: "Bu bir şaka olmalı..." Bana çok normal gelen şeye kadın inanamıyordu. Derhal bunu makalenin özetine yazdı. Makaleye clickbait yerleştirdi bildiğin.

Anlayacağınız Türkiye'deki dandik bahis siteleri Twitter aracılığıyla tüm dünyaya reklam yapmaktaydı!

*

İkinci makalenin cevabı geldi, yine salak salak yorumlar bırakmış hakemler. Lan okusanıza şu makaleyi adamakıllı. Hasbinallah. "Bu tweetlerin silindiği ne malum?" e görüyoruz silindiği veride mal herif yazdık ya. "Tweetlerin otomatik olarak silindiği ne malum? Ya insanlar siliyorsa?" 800 kişi aynı saniyede tweetlerini nasıl silsin? Grafiğini de koyduk üstelik. Çıldıracaktım. "Bunların insan olduğu ne malum ya hackerlar insanları kopyalamışlarsa?" Adamlar zannediyor ki Türkiye'de insanları birebir kopya edecek uzman. Hem kopyaladı diyeyim benim hesabımı kopyaladı diye şikayet etmez mi kimse senelerce?

İki tane hakem vardı biri direkt red vermiş. Bir de pişkin pişkin "Bu konuda alakalı makaleleri kaçırmışsınız bunlara atıf yapın." yazmış. Şerefsiz kendi makalesine atıf yapmamız için bizi reddediyor. Neyse ki ikinci biraz daha anlayışla karşılayıp "Major Review" vermiş. Sonuç olarak makalenin ikinci rounda kalmasını uygun görmüşler ve bize cevap hakkı tanıdılar. Cevap olarak hakemlere "lan adamakıllı okusanıza şu makaleyi" diye yazasım geldi ama yazamadım, her şeyi kibar bir dille cevapladık. Atıfçıya da tamam atıf yapacaz dedik. Ayrıca gerçek insanların hesaplarının çalındığını ispatlamak için benim "çalınan" hesaptan da bahsettim. Postdoca da postayı koydum "artık benim kurallarım geçerli mahkemeye verirlerse versinler." dedim.

Malesef ikinci raundda yeni gelen üç hakemlerden ikisi de kalın kafalı çıktı. Özellikle biri var ki "Bu makaleyi incelemek için çok heyecanlıydım şimdi karşıma çıkana bak tam hayalkırıklığı..." yazıp sonra "Bir tweet nasıl trend yapıcı bot tweet olabilir bunu nasıl anlıyoruz?" diye çemkiriyor.  "iğdeştirmek Orhangazi (ilçe) #azimliyazar trigonometri" gibi milyon tweet var yazdım bunu zaten daha nesini açıklayayım? Şunu yazarken bile sinirlerim hopladı yeminle.

Bu arada neden sürekli hakemlerin makaleyi okumadığını varsayıyorum? Çünkü bu işler böyle yürüyor arkadaşlar. Konferansta hakemim diye CV kasmak isteyen hocalar gönüllü hakemlik yapıyor, sonra önüne gelen makaleyi Çinli doktora öğrencisine yolluyor, o da iki bakıyor reddi basıyor sonra kendi makalesine çalışmaya devam ediyor. Sisteme bak. 1000 tane makale gönderilen konferansa 100 tane makale anca basılıyor dolayısıyla böyle saçma sapan bir şekilde eliyorlar makaleleri.

Bu cevap 15 mayısta geldi, korona yüzünden cevap yazmayı uzattılar da uzattılar zaten. O arada başka projelerde çalıştığım için ve o projeleri bitirip internete yükleyip gayriresmi olarak patentini almak zaten internete yüklediğim projenin üzerinde çalışmaktan daha mantıklı olduğu için ona kısa bir ara verdim. Ve o malum gün geldi çattı, 12 Haziran!

*



Yastığa kafamı koymuştum, tam yatacaktım, ani bir refleksle ekşi sözlüğe baktım. (Reflekse bak) 12 Haziran 2020 Twitter açıklaması başlığını gördüm. Ağzımdaki limonatayı püskürttüm. Neyle karşılaşacağımı biliyordum, korka korka açtım. Twitter AKP Gençlik kollarıyla bağlantılı 7340 hesabı kapattığını bu hesapların önemli bir bölümünün çalınmış olduğunu yazıyordu. Raporu hemen hızlıca okudum neyi bulduklarını bilmek istedim. Aynı anda postdoca DAMN DAMN DAMN diye mesaj attım.

Rapora göz gezdirmeyi bitirdikten sonra bir şey bulamadıklarını fark ettim. Hatta bir şey bulamadıkları gibi bulamadıkları şeyin verisini yayınlamışlardı. Yani benim bulduğum hatta altı ay önce internete yüklediğim fake trendler raporda aynen geçiyordu. Bu aslında benim lehimeydi.

Aynı anda Çin'deki troller üzerine de başka bir yerden rapor vardı, aktif olarak ona çalışıyordum ki makaleyi yazıp basmama gün sayıyordum. Malesef benim bulduğum şeyi bulup yazmışlar. Buna çok üzüldüm. Bu sosyal medya manipülasyonunu araştırmakta malesef hızlı olmak gerekiyor. Sonra böyle başında patlıyor olay.

Heyecandan zar zor uyudum, beş saat sonra yurda yedi buçukta gelip temizlik yerine gürültü yapan temizlikçinin sesine uyandım. Tabii uyuyamadım. Hemen postdocla konuştum. Facebookta veryansın ettim. Epey bir kişi şunu gördün mü diye bana mesaj attı, gördüm saçmalamışlar dedim. İşin doğrusu fake trendlerin hepsi AKP'ye yıkılmış gibiydi ve bu komik bir durumdu. Bu konuda elbet bir gün konuşacaktım ve konuşmak için bu doğru zamandı. Postdocumla beraber Twitter'a uzun bir bilgiseli yazdık ve hesaplarımızdaki 100 takipçiyle paylaştık. (Ahahaha)

Vatandaş gazeteciliği (gerçekten) yaptığını bildiğim tek kişiye, Cüneyt Özdemir'e yazdım. Tabii amacım yayına çıkıp meşhur olmak değildi. "Şöyle şöyle yazmışlar ama işin aslı böyle böyle tüm olayı AKP'ye yıkmak saçma. " diye Twitter'ı eleştirdim. Twitter'ın bana cevabını da maile ekledim. Tabii mail @epfl.ch'dan geldiği için otomatik olarak güven veriyordu. "Bu konuda bir bilgiseli yazıyoruz şimdi sizle de paylaşırım isterseniz." yazdım.

Bir buçuk saat sonra Cüneyt Özdemir'den cevap geldi "Bugün Türkiye saati ile 16.00’da yayına bağlanıp anlatsana sistemin nasıl işlediğini…" Ekürüsi Kenan reis ve Alex de Souza'yı da etiketlemişti.

Dedim tamam. Bundan iyi fırsatı mı bulacağım? Postdoc da onayladı.

Geri mesaj attım olur seve seve diye. Yalnız aktroller yüzünden Silivri'ye gitmek istemiyordum bu yüzden "Yalnız ben troller üzerine değil de fake trendler üzerine çalışıyordum onu anlatabilirim anca." yazdım. (Troller üzerine de çalışıyorum. Ama o kadar aktif değil) "Tamam sen geneli anlat. Yalnız basit anlat." diye uyardı. Ok dedim.

Dört saat vardı. Konu komşuya anons yaptım meşhur oluyorum diye. Sonra Stanford raporunu tekrar okudum. Bir yandan çok heyecanlıydım ve uykusuzdum, üşüyordum titriyordum kibritçi kız gibi (bu nasıl benzetmeyse) Konuşacağım şeyleri not aldım. Bir yandan da instagramdan tebrik edenlere teşekkür ettim. Düşündüm gömlek mi giysem yoksa kapşonlu takıp Mr. Robot'a mı bağlasam.

Yayından yarım saat önce Ruşen Çakır'ın yorumunu dinleyeyim dedim. "Ekibimiz yayınlanan veriyi indirdi ve analizini yaptı. İlk ve en kapsamlı analiz Medyaskopta." amma salladın ha. Olayın üzerinden iki hafta geçti ben hala günde 16 saat çalışmama rağmen analizi bitiremedim adam bir gecede yapmış.

Yayın geldi çattı. Geçtim bilgisayarın başına. Monitörü de açtım önüme kopya çekmek için. Zoom linki geldi girdim. Cüno ve ekibi hazırlık yapıyor, Cüno kamerayı kaldır falan diyor bir yandan kahveyi yudumluyor. Bunu görmek eğlenceliydi. Sonra Cüno bilgisayara bakan düşünceli bir poz alıyor, ekipten biri başlattık diyor, Cüno pozu bozup kafasını kameraya kaldırıp herkese iyi günler diyor.

Sonra on dakikalık bir giriş yapıyor olaylarla alakalı, dinliyorum ben de. Lafı bana getirmeye başlıyor. "Kendisi sosyal medya manipülasyonu üzerine araştırma yapıyor yani bu işlerden en iyi anlayan kişi." diye beklentiyi acayip yükseltiyor. (Ruşen Çakır iki. Bu gazeteciler haberlerini satarken çok abartıyor.) Sonra enteresan, "azimli naber la" şeklinde bana sesleniyor niyeyse. Neden böyle yaptı bilmiyorum ama yayının ortasında siz bizli konuşmaya başladı.

Yayına girdim, girdiğim anda da niyeyse Merhaba çaktım Cüneyt reisi beklemeden. Reis dedi merhaba nasılsın. Orada da gaf yaptım "Merhaba Cüneyt Bey sesim geliyor mu?" diye. Çünkü zoom görüşmelerinin ana kuralı önce sesi test etmektir. Ama sizi yüzbinler izliyorsa değil bu bu şekilde olmamalı .)

Dedi seni tanıyalım, dedim bilkent bilgisayar. "Mühendissin?" dedi. Şaşırdı, siyaset bilimi bekliyordu anlaşılan.

Trolleri konuşmayacağım dedim (sanki bunu konuşmamanın kaçarı varmış gibi de) ama gelen ilk soru "Troll nedir?" oldu. Tabii boş adam değiliz, Twitter'ın bütün kurallarını okuduğum için anlattım. "Twitter neden bu kadar bekledi?" sorusunu önceden çıtlatsaydı cevaplayabilirdim ama yayında cevaplayamadım, laf çevirdim. (Sorunun cevabı: Twitter'ın gerçekte ne yaptığını ben speküle edemem ama Twitter'ın resmi açıklaması şudur: Twitter platform manipülasyonu yapan herkesi banlar. Ama sadece devletlerle bağlantılı büyük çaplı operasyonların verisini tweet bazında paylaşıyor. Herkes Twitter'ın bunu ilk defa yaptığını sandı.)

En son yine tekrar trolle insanın farkı ne diye sordu. Orada ben de kavram kargaşası yaşadım, pratik zekadan yoksun bir insan olduğum için yayından alındıktan sonra aklıma gelen cevabı o an veremedim, en başta söylediğimi tekrarlayarak işin içinden sıyrıldım, buna da şükür. Gerçekte trolle insanın farkı sorusu abes bir soru, çünkü Cüneyt Özdemir'in ve diğer herkesin kafasındaki troll tanımıyla Twitter'ın banladığı hesapların tanımı aynı değil. Twitter'ın tanımını verdim ama bu kavram kargaşasını net olarak ifade edebilseydim daha iyi olacaktı, yapamadım. Sonradan Youtube'taki yorumlarda bazı insanların bu kavram farklılığını fark edip söylediklerimi doğru yorumladığına şahit oldum o yüzden tamamen hayalkırıklığı yaratmadığıma inanıyorum.

Yayın bitti bitecekti ama Cüneyt Özdemir çok fazla sözümü kestiği için (troller nasıl çalışıyor sorusunda Çinli trolleri anlatıyordum, Rusları da anlatıp Türklere bağlamayı hedefliyordum ama sözümü kestiği için mal gibi kaldı o kısım) neden fake trendler aslında bir sektör olduğunu düşündüğüme bir kanıt sunayım dedim, çünkü bizim meslekte sallayarak bilim yapılmıyor malum. Fizyoterapist olan arkadaşımdan örnek verdim, sattım adamları bildiğin ahaha. Ama yayını sonradan izlediğimde orada çok fazla yandaşmışım gibi konuştuğumu fark ettim. Neyse sağlık olsun.

*

Yayın bitti, yemek yedim, sonra tecrübelerimi anlattım insanlara. Saat sekiz oldu, yayını izlemeye başladım. Bir yandan chatteki yorumlara bakıyorum. Cüno beni aldığı anda gelen yorum "Azimli silivri is coming." kahkaha patlattım.

Sıkıntı şu ki Cüneyt Bey yayın sırasında kamerayı kendine sabitlediğinden kendimi görememiştim. Ben Cüneyt Özdemir konuşurken kafamı salladığımı sanıyordum. Meğer her tarafımı sallıyormuşum. Bildiğin hep bir zikir halindeyim. Arkamdan Medine'ye varamadım diye sesler geliyor. Chatte ergenler haklı olarak dalga geçiyor. "Azimli yeter başımız döndü." "OLM DÖNME LAN" "Azimli yayına girmeden önce haplanmış galiba yerinde duramıyor çocuk." offf bu ne rezalet.

Aynı anda okuyucularımdan da "Kral geldi." şeklinde tezahüratlar. Herkese teşekkür ederim.

Yayınım bittiği anda instagramdan 10 takip geldi. Twitter'dan da seri takip. Arkadaşlarım tebrik etti vs. beş dakikalığına ünlü olmanın tadını çıkardım. Epey bir tanımadığım kişi "Tebrik ederim kardeşim gurur duydum." diye yazdı. Facebookta anonsumu görmeyen ve şans eseri Cüno'nun yayını izlerken karşılaşıp şaşıranlar da mesaj atıp teşekkürler çok bilgilendik dedi. Gururum okşandı. Yattım.

*

Kalktım. Projeyi beraber yaptığım arkadaştan mesaj geldi. "Abi bilgiselin tutmuş. Fırat Tanış, Cem Say falan rtlemiş. ssg beğenmiş." Açtım Twitter'ı. Dün 100 takipçi olan hesap şimdi 600 takipçi olmuş. Sürekli bildirim geliyor.

Bilgiseline "Türkiye vatandaşı olan bundan da gurur duyan" diye yazmıştım, devlet adı vermiştim ki "İsviçre vatandaşı fedöcü oradan sallaması kolay" demesinler diye. Ama aktrollerden korunmaya çalışırken foşik troller basmış. Adamın biri yazmış "Türk vatandaşı yerine Türkiye vatandaşı yazman ne kadar süper olduğunu gösteriyor." diye. Oradan muhabbet yürümüş. Yahu etnik Sünni Türk olduğu isminden belli olan birinin üzerinden bu muhabbet yapılır mı manyak mısınız nesiniz akıl fikir ya. Neyse bedava etkileşim geldi.

Bunun yanısıra enteresan sorular vardı, cevaplamak için interneti karıştırmam veya postdoca danışmam gerekti. Londra'da yaşayan biri "Sizin çalışmanız raporu çürütmüyor, çalışmanız çok küçük bir ayrıntıdan ibaret..." (he ya Stanfordluların bir haftada yazdığı raporun yanında benim 1.5 senelik çalışmam küçük bir ayrıntı. Tipe bak" "...Raporun bilimselliğinin altını çizmek mesleğinize ve meslektaşlarınıza karşı sorumluluğunuz." "Metodolojisi olmayan basılmamış raporun bilimselliğinin niye altını çizeyim? Bilimselliğin altını çizmek ne hem?" Tabii bunları Twitter'da yazamıyorum, halka mal olmuşum artık herkese kibar kibar cevap veriyorum. Ama buna en güzel cevabı abim vermiş: "He ya sadece Stanford'un raporunu konuşalım bilim sadece Stanford'da yapılıyor." :dd

Koç'ta labında staj yaptığım hoca soru sormuş "Tweet at sil yapan botları bulmak zor olmasa gerek, Twitter bunları neden engellemiyor?" kibarca "ne bilem" yazdım çünkü gerçekten bilmiyordum. Bu arada hocanın tweet atmasına da şaşırdım, adam biz ona sunum yaparken sunuma bakmayıp telefonda satranç oynuyordu :ddd

Epey bir "Bunları zaten biliyorduk." "Bunun için 1.5 sene uğraşmış ben sana söylerdim." "Bildiklerimi yazmış." "Ben bunları 2012'de keşfetmiştim sen biraz geç kalmışsın." tarzı bir sürü gereksiz yorum geldi. Bunlar ilgi (etkileşim) için uğraşan tipler olduğu için cevap yazmakla uğraşmadım. Ama bu yorumların içeriğindeki mesajın arkasında haklı bir sebep var, bu insanlar bilim nedir nasıl yapılır bilmediğinden kaynaklı oluyor bu. Açıklayayım, bilimsel basamaklar kabaca şunlar:


Botların nasıl çalıştığını bulmak problem tespiti veya gözlem yapma kısmı. Bu kısmı Twitter kullanıcılarının çoğu çoktan yapmıştır zaten. Kendim de bu kısmı bir akşamda hallettim. Geri kalan beş basamak 1.5 yılımı aldı. "Bunu zaten biliyordum" diyen kişiler geri kalan kısmı yapmadığı için problem devam ediyor. Koskoca ülkede şunu araştıran belgeleyen kişi yok.

Ancak bunu belgelerseniz Twitter sizi ciddiye alır. Ciddiye almazsa siz elinizdeki bilimsel çalışmayı konferanslara yollayıp akademi ve medyaya açarsınız ve oradan da bir "noluyo la" tepkisi alırsınız. Olay medyaya patlarsa (Rus trolleri gibi) Twitter üzerinde baskı oluşur, konu üzerinde çalışmak zorunda kalırlar.

Özetle "Bunu zaten biliyordum." demenin kimseye yararı yok.

*

Stanford raporunu yazan Türklerin Twitter'ına ve c.v.lerine göz gezdirdim ve mesele biraz daha açığa kavuştu. Esasen bu kişiler aktrolleri tespit edip banlayan kişiler değildi (herkes öyle sanmış). Twitter onlarla bu hesapları nasıl bulduğunu bile paylaşmamıştı. Yazarların tek yaptıkları Twitter'ın kendilerine verdiği veriyi okumaktı. Veri bilimcisi dahi değildiler, siyaset bilimcisiydiler! Dolayısıyla benim Cüneyt Özdemir yayınında vurguladığım sektörü kaçırmışlardı ve gereksiz yere zan altında kalmışlardı. Sabah hemen Fetöcü ilan etmişti ikisini de.

Konuyla ilgili benden sonra konuşan uzmanları dinledim. Malesef uzmanların bu konuda pek uzman oldukları söylenemez. Tam tersine troll olaylarından tamamen habersiz oldukları için tamamen yanlış varsayımlarla konuşuyorlar.

Sosyal medya manipülasyonunu Türkiye özelinde çalışan, üzülerek söylüyorum ki, tek bir kimse yok.  Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorum? E çünkü bu konuda tek bir makale yok da ondan. (Benim de yok.) Kendim makale yazarken atıf yapmak için çok eşeledim. Eşeledikçe de gözlerime inanamadım. Nasıl olmaz dedim. Maalesef yoktu. Konu hakkında en uzman kişi bir siyaset bilimci, öyle diyim. Konuyla ilgili en yetkin konferanslarda makalesi basılanlar neredeyse hep mühendis. Siyaset bilimcilerin tek başına çözebileceği konular değil bunlar.

(Not: Twitter üzerine çalışan ve yakın konularda makalesi olan, veya konuyu Türkiye özelinde çalışmayan Türkler var. Sosyal medya manipülasyonunu Türkiye özelinde çalışan Türk'e henüz rastlamadım. Burada gerçekten manipülasyon çalışan veri bilimi makalelerini kastediyorum, tweet örneği sunan sosyal bilim makalelerinden değildir.)

En yaygın yanlış varsayımlara gelirsek:
- Twitter ilk defa bu botları kapattı (Hayır hep kapatıyor)
- Twitter sadece AKP botlarını kapatarak iç politikaya karıştı (a) Twitter hepsini kapatıyor ama sadece devletlerle bağlantılı olanları ifşa ediyor b) Bu AKP botları uluslararası dezenformasyon yapıyor)
- Twitter bunları kapatarak Türkiye'ye gözdağı verdi (Hayır Twitter bu veriyi araştırmacılar kullanıp araştırma yapsın diye paylaşıyor, Türkiye'yle uğraşacak vakitleri yoktur)
- Twitter manipülasyonu çok kolay, bir saatte 100k bot basarsınız (Twitter manipülasyonu yaygın ama bu kadar da kolay değil. Siz bir saatte 100k bot basarsınız Twitter'daki mühendis de bunları 1 saniyede kapatır.)
- Bu hesaplar inaktifti ve önemli bir etkileri yoktu (a) Banlandıkları için inaktiftiler) b) Etkileri büyük olduğu değil, tek bir merkezden yürütülüp devletlerle bağlantılı oldukları kesinleşince kapatılıp ifşa ediliyorlar.)

Yalnız şu doğru olabilir, belki de Twitter gerçekten de hesap kapatma da işini iyi yapmıyordur. Belki de gerçekten de sadece AKP botlarını banlıyordur. Gelin görün ki bunu belgeleyen tek bir kişi yok memlekette. Spekülasyonla bu gemi yürümüyor.

*



Takipçi sayım 1720'de durdu. Bilgiselim de 1 milyon etkileşimde kaldı. Konu zaten hepi topu bir gün konuşuldu ertesi gün Ayasofya'dan kaldığımız yere devam ettik ehehe. Olayın tek elle tutulur yanı Twitter hesabıma yüklenen organik takipçiler oldu. Babam ulusal kanallar seninle irtibata geçer demişti ama kimse geçmedi - onedio dışında ahahaha

12 gündür veriyi aktif olarak analiz etmekteyim. Epey hırs yaptım, bu konuyu (her ne kadar rakibim olmadığını düşünsem de) saçma sapan bir makale yazıp dandik konferanslara gönderip bastırıp atıfları kapan birine kaptırmak istemiyorum. (Rus trollerini de araştırıyordum, aynen bunu yaşadım. Hocam iyi bir konferansa gönder diye beni bekletti. Sonra benden önce başkaları dandik bir konferansa göndererek yarışı kazandı atıf zengini oldular.) (Bu arada atıf yani citation sayısı aldatıcıdır, Twitter'daki takipçi sayısı gibidir.) O yüzden günde 16 saat çalışıyorum üzerinde. Kafayı yemiş durumdayım. Bugün bayağı sıkıldım ki erken bırakıp oturup bunları yazdım.

Makaledeki hipotezim kapatılan hesapların Rusya'daki gibi bir devlet kurumunda sabah 9 akşam 5 iş yapan memurlar tarafından işletilmediği, bunun bir sektör olduğu ve aslında çok daha büyük bir sorun olduğu ve hakkında bir şeyler yapılması gerektiği. Yalnız bu sektörü haber yapan kaynak yok adamakıllı. Sadece 6 yıl önce yayınlanan Hürriyet haberi var. Konuyla ilgili Nevşin Mengü'nün konuk olduğu bir podcastte kadın "Bu iş şöyle yürüyor, bir takım medya ajansları var, bir istediği topiği trend topic yaptırabiliyor, bunlar tabii ki iktidara yakın ajans sahibi genç insanlar, bunlar bakanlıklarla vs. anlaşıyor, güzel para dönüyor bu işte o yüzden kapatmaya yanaşmıyorlar.". İşte beklediğim itiraf! Bu konuda daha fazla bilgi alabilmek için kendisiyle iletişime geçmeye çalıştım ama nafile, mail adresi hiçbir yerde yok. Linkedinde bir ortak bağlantımız varmış, oradan yazdım ama cevap yok. Twitter'da podcasti hazırlayana yazdım sallamadı. O kişi de ekşi sözlükte yazarak ün yapmış biri için fazla kibirli bir tipe benziyor ne yalan söyleyeyim. De neyse.

Bakalım daha neler anlatmış diyip Nevşin Mengü'nün podcastine baktım, benim Cüneyt Özdemirle söyleşimi kesip podcaste koymuş ya la. Hem gururlandım hem de üzüldüm. İnsan bir mail atar kullanabilir miyim diye. :d Sonuç olarak müstakbel makalemde başka kaynak bulamadığım için bir podcaste atıf yapmak zorunda kaldım, absürtlüğe bakın.

*

Dün hesapları kapatan takımın başındaki Twitter çalışanı Yoel Roth'a mail attım. Fake trendlerle ilgili çalışmamı açıkladım, makaleyi attım, hackerone'daki Twitter çalışanların bana posta koyduğunu da yazdım. Son olarak "Siz bizim hükümete yıkmışsınız olayı ama aslında bu bir sektör olabilir." diyip ülkenin imajını kurtarmaya çabaladım. Aynı gün cevap geldi, çok hızlıydı şaşırdım:

"Selam azimli,

Bize ulaştığın ve araştırmanı paylaştığın için sağol, araştırmanı buradaki alakalı takımlarla paylaşacağım ki meseleyi doğru anladığımızdan emin olalım. Trend manipülasyonu ve spam hackerone programı kapsamı dışında fakat biz bu konuda araştırmacılarla iletişimde olacağımız bir çözümle geleceğiz, takipte kalın! (stay tuned)

Analizimze göre, Türkiye'deki bu grubun aktivitesinin en azından bir bölümünün ticari amaçları olduğu konusundaki görüşlerine katılıyorum. Diğer aktiviteler konusundaki analizini de merakla bekliyorum.

Yoel"

Bu cevabı geçen yıl EPFL'de çalışan şimdi MIT'e geçmiş olan postdoca ilettim. "Tebrikler, Yoel Twitter içinde çok büyük isim, onun bağlantısı çok işe yarar." dedi.

Ardından başka bir mail geldi "Azimli, Yoel'in iş arkadaşıyım, şöyle bir konferansımız var ona gelin tamam mı." (Zaten kaydolmuştum çoktan.)

Hoca bu maile sevindi, ayrıca "Herhalde yazılım güvenliğindeki nerd tipler sosyal becerileri zayıf tiplerdi." diye dalga geçti, güldüm.

Sanırım güzel günler görmem yakındır.

*

Yirmi bin bottan Twitter'daki güvenlik açığına uzanan vizyon temalı hikayeyi şöyle özetleyeyim:

Evliya çelebi seyahatnamesinde önemli bir şey yakalamış. Demiş ki "Karadeniz'in batısında bulunan hayvan kalıntıları ileri Kırım'daki hayvan kalıntıları birbirine benziyor. Demek ki eskiden buralar sular altındaymış, Karadeniz daha genişmiş." Yani gözlem yapıp bilimsel bir çalışmaya ön ayak olmuş. Daha doğrusu olmamış çünkü hemen ardından "Şüphesiz Allah her şeye kadirdir." diye olayı noktalamış. Celal Şengör'ün muhtemelen İslam'a sallamak için anlattığı ve ben tarafından sadeleştirilip içine edilen bu hikaye (orijinali) aslında içselleştirdiğimiz vizyon eksikliğini çok iyi özetliyor. Nasıl başladı bu hikaye? Botları bulmamla. Ben ne yaptım? Olayı tamamen normal karşılayıp ne yapıyorsam onu yapmaya devam ettim. Halbuki hem hocam hem postdocum olayı sorguladı "Böyle şey olur mu ya?" dedi. Sayelerinde buradayım.