Merhaba arkadaşlar. Bildiğiniz gibi her sene haziran ayının ortalarına doğru azıcık ünlü olup sağda solda hava atıp sonra eski hayatıma geri dönüyorum. Mart ayında Twitter trendlerine dadanan botları araştırdığım makalenin kabul almasıyla başlayan ve şu an etkisi azalmış da olsa devam eden bu süreci anlatıyorum şimdi.

Çalışmamı IEEE European Symposium of Security and Privacy (IEEE Güvenlik ve Gizlilik Avrupa Sempozyumu) isimli siber güvenlik konferansına eylülde sunacağım. Viyana'da sunacaktım ama virüs bey onu da çok gördü, yataktan kalkıp pijamalarla sunacağım.

*

Aşağıdaki kısım burada ve burada yazdıklarımın özetidir (tabii bu özet okumak yerine bu yazıları okumanız önerilir). Özeti atlamak için sıradaki *'dan sonrasını okuyun. 

2018'de Türkiye erken genel seçim verisini analiz ederken Twitter'ın trend listesinin çok sık değiştiğini fark ettim. Sonra trendleri içeren tweetleri çektim. Tweet gelmedi. Trend gelsin de tweetleri çekeyim diye bilgisayar başında bekleyip erken davrandım. Bir sürü abuk subuk random içerikli tweetler geldi "yunus iğdeştirmek can simidi Kınık boyu" bilmemne diye. Tweetler ben çektikten birkaç saniye sonra silindi. Tweetleri atanlara baktığımda atanların bot veya troll değil senin benim gibi insanlar olduğunu gördüm. Twitter'a gelinlik fotolarını atmış botluk yapan bir ablayla konuştum. "Evet ara sıra hesabımdan benim atmadığım tweetler atılıyor." dedi. Bu bir virüs olmalıydı. 

Hackerların insanların hesabını ele geçirip onları kullanarak güle oynaya istediklerini trend ettirip Twitter anasayfasında yayınladıklarını buldum. Bunu 2015'ten beri yapıyorlardı. Tweetlerini sildikleri için hiçbir bilim insanı durumu fark edip bunun hakkında makale ya da rapor yazmamış. Twitter da fark etmemiş. Hayatımda bu kadar tuhaf bir olaya rastlamadım. Bir deli kuyuya taş atıyordu ve Twitter'daki Türkler bunu tartışıyordu. Temmuzda bunu Twittera hackerone.com aracılığıyla bildirdik. "Bakacağız" dediler. Baktılar, bir ay sonra "Evet böyle bir sıkıntı var spam filtrelerimizle alakalı bir mevzu onda da değişiklik yapmayı düşünmüyoruz." dediler. Oldu o zaman biz kalkalım dedik. Eylülde ilk makaleyi gönderdik. Saçma sapan bir şekilde red aldık. Şubatta ikinci makaleyi gönderdik. Arada ben bunu Lozan'da Applied Machine Learning Days isimli konferansta sundum. İkinci makaleye de mayısta saçma sapan red. Haziran başı Twitter güya aktrolleri banladı. Cüneyt Özdemir'e çıktım üstü kapalı olarak Twitter böyle bir sıkıntı varken görmezden gelip her şeyi AKP'ye yüklüyor bu yanlış (sonucunda sosyal medya düzenlemesi geldi iyi olmadı) falan dedim (akabinde yandaş ilan edildim ahaha). Twitter'da olayı özetleyen uzun bir flood yazdım. Tabii 100 takipçili hesaptan floodı sallayan olmadı. ssg (Ekşi sözlük kurucusu) Cem Say'a (Boğaziçi'nde hoca) yorum atmış trollerle alakalı, ben de "Cem Bey isterseniz buna bir bakın" diyip bilgiselini attım. O da beğendi alıntıladı. Sonra Cüno'dan dolayı mı Cem hocadan dolayı mı oldu bilmiyorum flood koptu bayağı, viral oldu. 5k beğeni aldı. Bir ton takipçi geldi yanlışlıkla influencer oldum.

Bu olaydan sonra trolleri banlayan Yoel Roth isimli abiye email attım, dedim şöyle şöyle sallamışsınız ama böyle böyle. Cevap geldi aaa öyle mi tamam arkadaşlara ileteceğim. Bizi konferansa çağırdılar gittik. Bir kaç tane araştırmacı boş yaptı. Sıkıcıydı. Daha sonra birkaç kere mail attık adamlara cevap bile vermediler. Aslında onlar için Türkiye'de politik dezenformasyonu önlemek çok önemli değildi. İşin aslı Twitter banlamaları Barış Pınarı Operasyonu sırasında İngilizce tweetlerle PKK'ya karşı kampanya yürüten akbotlara karşı yapmıştı (veriye baktıktan sonra fark ettim ki banlamalar tam da o tarihe denk geliyor). Nedenini düşünmeyi size bırakıyorum.

1.5 ay yemeden içmeden yaz sıcağında günde 16 saat çalışarak makaleyi düzenleyip konferanstaki hakemleri optimize edecek şekilde tekrar yazdım. Hatırlıyorum bu dönem iş yapmaktan başka yaptığım tek şey kapuera kursuna gitmekti, ki orada bile aklıma troller vardı. Trollerimi düşünmekten başka iş yapamıyordum. Yaz tatiline de çıkmadım orada da troll düşünürüm diye. 

Ağustos başında yeni makaleyi gönderdim. Bir an önce basılsa keşke diyordum ama üç ay sonra yani ekim sonunda yine red. Beş hakem makaleyi 5 üzerinden puanlıyor ve bana gelen puanlar 1, 2, 3, 4, 5. Şaka mısınız birader? Bilim denen şey genel geçer ve objektif bir şey. Bilimsel bir makaleyi beş bilim insanı değerlendirip nasıl her biri ayrı bir puanla gelebiliyor? Yeteneksizsiniz mi burası? 2 veren adam Türk'tü, Türkçe olan referansları anlamasından ve yaptığı yazım hatalarından (theları unutmadı, ben olan I'yı i şeklinde yazması gibi) anladım. Kıskanmış.

Değerlendirme yazılarını aldıktan sonra cevap hakkınız oluyor 1000 kelime felan. Genelde cevabı sallamıyorlar. Yine sallamadılar. Reddettiler. "Bu çalışmanın bilimsel değeri düşük: çünkü Twitter trend algoritmasını kolayca düzeltip silinen tweetleri hesaba kadar ve bu güvenlik açığını hemen düzeltir, düzeltince de bu makalede yazan metodoloji kimsenin bir işine yaramaz."

*

O zaman buna oldukça sinirlenmiştim de şimdi adama azıcık hak veriyorum. Sıkıntı veri bilimi ve gazetecilik konusunda oldukça başarılı ama siber güvenlikte nispeten daha az etkisi olan bir makaleyi ısrarla siber güvenlik konferanslarına sokmaya çalışıyorduk. Halbuki paper'da geçen trend manipülasyonu akademi dünyasında bahsedilen ilk ve tek sistemli trend manipülasyonuydu. Keza çalınmış hesapların bu şekilde kullanılması da yeniydi. 108 bin bot raporlamıştık, bu akademide verisi paylaşılan botların sayısının toplamından fazlaydı neredeyse. Ama bunlar sibergüvenlikçilerin umrunda değildi. Daha doğrusu adamlar benim alanda çalışmadıkları için makalenin bilime katkılarının farkında değillerdi. Çok daha sonra benim red aldığım bu konferansa "Zoombombing" yani ergen liselilerin başka okulların zoom derslerine girip derste osurması gibi eften püften bi olayın üzerine makalenin kabul aldığını görüp şaşırdım bize kabul vermiyorlar bu saçma makaleye veriyorlar. Makalede de "veri indirip analiz ettik işte %90'u ergenlermiş" falan yazıyor önemli bir bulgusu olmayan veri analizi var. Sordum postdocuma "sibergüvenlikçiler sevmez aslında bu tip makaleleri, onlar biraz şansa kabul almış" dedi.

Makale red almıştı ama makalede artık geliştirilecek pek bir şey kalmamıştı. Metodolojiyle ilgili çok ufak değişiklikler yaptık. Daha çok "Bakın hakem beyler bu makale önemli, sibergüvenlik açısından çoook önemli." tarzı şeyler yazarak hakemlere oynadık. Bir hafta sonra IEEE European Symposum of Security & Privacy (IEEE Avrupa Gizlilik ve Güvenlik Sempozyumu) isimli, önceki konferansa göre bir tık daha az seçici bir konferansa gönderdik. Bu makaleyi gönderdiğimde koronaydım, beynime yeterince oksijen gitmiyordu o yüzden sağlıklı düşünemiyordum. Hakemlerden yorumlar bi geldi "Bu ne la her tarafında yazım hatası var makalenin İngilizce'yi katletmişsiniz." ahaha.

Puanlar (4 üzerinden) şu şekilde gelmişti: 4 2 3 3 1. Neredeyse yine aynı olay. Ama bu sefer 1 alan adam en zayıf değerlendirmeye sahipti, anlaşılan makaleyi fazla okumadan "nasolsa geçmez bu" diyip bir şeyler karalayıp göndermişti. (Bir hakem kendi değerlendirmesini gönderene kadar diğerlerinin değerlendirmelerini göremez, bu arkadaş da görmemiş diğerlerinin verdiği yüksek notları anlaşılan.) Bunu görünce postdocum "Bu sefer bir şansımız olabilir." dedi. Diğer yorumlara baktık. Metodolojiyle ilgili herhangi bir eleştiri yoktu, yine ana eleştiri "Bu makalenin sibergüvenlik açısından önemi az, Twitter hemen düzeltir" idi. Ama "çok da güzel analiz yapmışlar insan kararsız kalıyor." diye eklemişlerdi. Sonuç olarak "Yazım hatalarını düzeltin ve şunları yapın kabul edeceğiz makaleyi." dediler. 

Bu değişikliklerin en önemlisi "Bu makalenin bir vaka analizi olduğunu kabullenin çünkü sadece Türkiye'yi yazmışsınız." oldu. Türkiye'den başka bir yerde aynı yöntemle trend manipülasyonu yapılmadığı için sadece Türkiye'ye odaklanmak istemesek bile öyleymiş gibi gözüküyorduk. Fakat bunun bir Türkiye odaklı vaka analizi olduğunu yazarsak makale zayıf gözükecekti. Burada aklıma cin bir fikir geldi. Dedim "Aslında bu trend manipülasyonu tüm sosyal medya platformlarında yapılabilir, biz Twitter Trendlerinde vaka analizi yapmışız gibi gösterelim işe Türkiye'yi karıştırmayalım." Postdocum bu fikri sevdi. Hakemler de dert etmediler. Zaten kabul alacak paper üzerine fazla uğraşmak istemiyorlardı. Yaptığımız bütün değişikliklere he dediler geçtiler ve mutlu son!

*

Bitmişti artık. Makalem basılmıştı! İlk kez tam bir konferans makalesi sahibi olmuştum. 

Ama maalesef iş burada bitmiyordu. Bu makalenin hem bilim dünyasına katkı sağlayabilmesi (yani atıf alabilmesi) hem de Twitter'ın işi çözmeye teşvik edilmesi için makalenin bilinmesi gerekiyordu.

Dünyada Twitter'da botlar troller sahte gündemler üzerine bişiler yazan sayısız kişi var ve bunların sadece aralarından birkaçının çalışmaları sıyrılıyor çünkü kötü çalışma sayısı o kadar fazla ki. Sıyrılabilen birkaç influencer bilim insanının makaleleri okunup alıntılanıyor, makaleler gazeteye çıkıyor ve halka iniyor. (Korkarım bu influencer bilim insanlarının bazılarının da bazı çalışmaları komplo teorisi denebillecek kadar kötü yalan dolan ama bu başka bir blogun konusu.) Ben mi? Ben henüz ilk makalesini daha yeni çıkarmış dandik bir doktora öğrencisiyim. Hocamın her ne kadar sağlam bir c.v.si de olsa da benim alanda görece yeni ve fazla bir çalışması yok. PR işleriyle fazla uğraşmıyor, kendisinin adı var zaten. "Öğrencilerimin de namı yürüsün" diye büyük bir çaba verdiği söylenemez ama devam edebilecek / bütçe alıp destek görebilecek projeler için tabii ki uğraşıyor. Twitter hesabı var hiçbir şey paylaşmıyor.  Aslında normal olanı yapıyor, boş teneke misali çok ses çıkarmıyor, sıkıntı dünya artık boş tenekenin kazanacağı şekilde çalışıyor. 

Özetle PR işinde ben yalnızım. Makalem google scholar'ın derinliklerinde kalabilir de, uçup patlayabilir de, bu konuda iş bana düşüyor. Tek avantajım EPFL'den olmam. Bunu kullanmalıydım. 

Makale basılmadan önce medium makalesi yazıp Twitter'da paylaşmıştım, retweetleyen beğenen insanlar oldu ama henüz basılmadığı için çok da sallayamayan olmadı. Bir de medium makalesiyle olacak iş değil. İnsanlar okumuyorlar böyle uzun şeyleri, bilim insanı olsalar bile. Bu yüzden bu sefer okuyucuları optimize edecek şekilde bir Twitter floodu girdim: hala sürmekte olan bir manipülasyonu raporladığımızı, trendlerin yarısının yalan olduğunu, 108 bin botun bundan mesul olduğu ve tabii makalemizin kabul edildiğini yazdım. Optimizasyon başarılı olunca bilgiseli dikkat çekti ve viral oldu - tabii akademik bir sosyal ağda bilgi bir tweet ne kadar viral olabilirse o kadar oldu. En enteresanı Avustralya'da hoca olan ve Avustralya'daki sahte trendlerden şikayet eden, hiç tanışmadığımız ama ne hikmetse beni takip eden bir hoca tweetimi alıntılayıp bizi övdü ve bir anda bir sürü Avustralyalı beni takip etmeye başladı ahaha. Kangurulara selam. Bu arada Türkiye'yi ilgilendiren bu bilgiselini hiçbir Türk retweetlemediği için muhtemelen Türkler pek görmedi. Neyse.

Tabii bu yetmiyordu, gazetelerde yazmalıydık ki herkes bilsin. Bunun için iki sene önce EPFL'deki bir konferansta tanışıp uzun uzun muhabbet ettiğim Zeynep Tüfekçi'ye yazdım. (Bilmeyenler için: Amerika'da yapay zekanın halk nezdindeki etkilerini inceleyen en ünlü profesör & aktivist kendisi)  Cevap bile vermedi. Çok üzüldüm. Linkedinden bir adam yazdı bu Twitter botları hakkında konuşmak istiyorum diye. Zaten çok sevip takip ettiğim, anti-Twitter bir insandı. Konuştuk. Beni New York'taki şirketine davet etti mezun olunca beraber çalışırız dedi. Dedim botları raporlayarak nasıl kazanacağız. Dedi "Bu tip raporlar hep PR, asıl parayı başka tip işlerden kırabiliriz." dedi ve birkaç örnek verdi. Aklıma yattı bayağı. "Ben düşüneyim bunu, bu Türk botlar hakkında yazmak isteyecek bir gazeteci tanıdığınız var mı?" Çünkü adamın yazdığı raporlar bilimsel olmamasına rağmen habire gazetelerde çıkıyordu. Tamam bakıcam dedi, sonra aa pardon gazeteci arkadaşım işten ayrılmış dedi. Bu defter de şimdilik kapandı.

Sonra dedim ya ben EPFL'denim, yok mu EPFL'nin bi PR'cısı? Okulun anasayfasında habire EPFL'li bilim insanlarının çalışmaları çıkıyor benimkini de salalım. Hocama sordum, aynen tek işi bu iş olan biri var dedi. Yazdım o kişiye Twitter şöyle böyle. Dedi aaa ne kadar enteresan hemen iletiyorum. EPFL sitesindeki haberleri yazan ablayla zoom yaptık. Record etti. Sorular sordu, cevapladık. Cevaplarımızı kullanarak bir blog yazmış. Oradaki hataları düzelttik. "Bu çalışmada etik sorunlar var, o yüzden önce bi onay almam lazım." Hayda yine çıktı etik sorunlar. Dedik tamam. 

EPFL makaleyi "hassas" ve "EPFL saygınlığına tehlike oluşturabilir" diye işaretlemiş. Bir de "Bu makale Türkiye ve Twitter'ı eleştiriyor gibi gözüküyor. Türk öğrenciler üzerinde küçük bir Çin efekti oluşturma riski var. Buna rağmen makaleyi onaylıyor musunuz?" diye mail geldi. Ok dedim. Çin efektinden kastı Çin'de ortada kaybolan gazeteciler herhalde. Makaleyi elimden geldiğince objektif yazdığım için çok da bir endişe duymadım, dedim sıkıntı yok basın.

Çıkan haber

Makale çıktığı anda İsviçre'nin gazetesi Le Temps'dan röportaj isteği geldi, zoom yapıp soruları yanıtladık.    Haberi okumak için abone olmak gerekiyor ama EPFL'nin yazdıklarıyla üç aşağı beş yukarı aynı şey olduğu için pek önemli değil.

*

Bundan sonra olan olaylar muazzam. Kaç gündür güle oynaya çalışmamız üzerine konuşulanlara bakıyorum. Ortalığı velveleye verdim keyifle izliyorum. 

Haber EPFL'nin sitesinde çıktığı anda - ne hikmetse - techxplore diye bir site haberi kopyala yapıştır yapıp yayınladı. Sonra biri oradan görüp hackernews'e koydu. Bilmeyenler için: hackernews teknoloji haberleri okumak için en iyi yer: çünkü topluluk güdümlü yani gündeme kullanıcılar karar veriyor ve kullanıcı topluluğu da çok kaliteli. Yani reklam kokan hareketler yok. Neyse. Uzun bir süre en üstte kaldı. 178 yorum gelmiş, konferanslarda bulamayacağım kalitede tartışma dönmüş, üşenmeden okudum hepsini. 

Bundan sonra olan oldu, mesaj geldi "Ekşiye düşmüşün reis" diye hemen açtım baktım. Patates yiyen uzaylı isimli, ben olmadığım ama kral bir isme sahip olan arkadaş, 2 Haziran 2021 twitter manipülasyon ifşası diye başlık açıp uzun uzun anlatmış olayı. Altına gelen ilk entry "manipülasyonu yapanları da içişleri bakanlığı açışlasın" ve altına aktrollere küfürler. Dedim eyvah, bu çalışma bu şekilde mimlenirse olay yine akp chp kavgasına döner işin içinden çıkamayız. Sedat Peker karşim acil video getir!!

Komik bir yorum

İsviçre'de koskoca araştırma şirketi olduğumu da öğrenmiş oldum böylece


Komik ama pesimist bir yorum:


Beni bir tek bu eleman anladı sanıyorum:



Konu aslında ekşide beklediğim kadar konuşulmadı, insanlar bir stresini attı çıktı.

Sonra başka bir arkadaşım "Akite de düşmüşsün reis" diye bir mesaj attı. İşte o zaman yüreğim ağzıma geldi. Yeni Akit Stanford raporunu yazan Türklerin resimlerini basıp "İşte yasakçı Twitter'ın akıl hocaları PKK ve FETÖ sempatizanları" diye haber yapıp hedef göstermişti. Titreyen parmağımla linke tıkladım (wow such edebiyat) ve habere baktım.

"Dünyanın en iyi araştırma üniversitelerinden EPFL'nin aktardığı sonuçlara göre, Türkiye'de yerel trendlerin yüzde 47'sinin sahte olduğu tespit edildi. Akli melekelerinde sıkıntı bulunan..."

kimin akli melekesi?

"...Ekşi Sözlük yazarları ise bu sonuçlar üzerinden de bot hesaplar tarafından twitterda hedef alınarak linç edilen AK Parti iktidarını sorumlu tuttu."

ahahahahahahahaha


Gülmekten yerlere yattım.

Akit haberi ilk paylaşan gazete olmamış, bunla da kalmayıp ekşicilere bir güzel geçirmiş, en sonunda da "Trendller aslında AKP aleyhine" diyerek fatality çekmişti. Haberi kim yazdıysa valla akıllı biriymiş.

Dedim bundan yırttıysak tamamdır korkacak bir şey kalmadı.

*

Ekşideki muhabbet çabuk bitti ama sonraki günler olay önce sosyal medyaya sonra haberlere taşındı. İzzet Çapa'nın şu harika tweetiyle kestik kurdeleyi:


Evet arkadaşlar araştırma şirketime hoşgeldiniz her türlü proje araştırma veri analizi yapılır makale yazılır.

Tabii bu tweet üzerine epey bir kişi "Araştırma merkezi değil üniversite ora." falan yazıp tweeti daha da popüler yapmış. :d

Efsane yorumlardan derleme:





Favorim:

Bu muazzam:

Heidi dağlarda koşarken bir anda durur ve o özlü sözleri söyler "Seninleyiz diye tag açmışlar midem bulandı" sfdsff.


Üç gün boyunca konu hakkında internetteki yorumları okuyup deli eğlendim. Bitcoini icat etmiş satoshi gibi bir kenara geçip seyrettim, bazen kim olduğumu açıklamadan yorum falan attım bir yerlere. Bir arkadaş "Hocam haberlerde bahsedilen İsviçreli bilimadamı olmak nasıl bir duygu?" yazmış, hayaldi gerçek oldu :) 

*

Bundan sonra yavaş yavaş haber anaakım medyada yayınlanmaya başladı.

A haber öğle haberlerinde İsviçre Zürih'ten biri çalışmayı anlatmış.. Lozanlıların yaptığı çalışmayı Zürihliller niye anlatıyor karşim :) 

https://www.ahaber.com.tr/ozel-haberler/2021/06/04/twitterda-esi-gorulmemis-manipulasyon-carpici-arastirma-trendlerin-yuzde-47si-sahte-cikti

Bunu takvim, ensonhaber ve epey bir çöp gazete izledi.

Twitter'a bakıyorum AKPliler "kılıçdarın botları açığa çıktı", karşı cenah "asıl sizin botlar açığa çıktı" diye kapışıyor. Kimsenin araştırma içeriğinden haberi yok.

Olay Cüneyt Özdemir'in programında teknoloji haberleri gibi bir kısımda şöyle bir dakikalığına dillendirildi. Orada da araştırmadan bahseden abla EPFL için araştırma şirketi dedi. Ahaha. İşin komiği o araştırma şirketi geçen yıl yayına bağlanıp araştırmayı anlatmıştı :D

Webtekno, donanımhaber gibi teknoloji siteleri yayın yaptı, teknoseyir de yayında bahsetti. 

Ama muhalif medyadan çıt yoktu. Bu da enteresan

*

Ertesi gün haber euronews'e düştü ve t24, duvar, diken ve ahval gibi muhalif gazeteler "Euronews Türkçe’den Sertaç Aktan’ın haberine göre" diye referans göstererek euronews'in haberini aynen kopyala yapıştır yaptılar. Sanki Sertaç Aktan yaptı araştırmayı. 

Sözcü, habersol, birgünden falan hala ses yok. 

İki tane küçük haber kanalından "bültenimize bağlanıp anlatabillir misiniz?" dedi. Başıma bir iş gelmeyeceğinden emin olsam her yerde anlatırdım ama riske değmez diye reddettim. Sadece trt radyoda bilgisayar müh. bir abinin sunduğu dijital hayat diye bir programa katılmayı kabul ettim en azından bu muhabbet bana da bir şeyler katar diye. 2 Temmuz'da çıkacağım. Anadolu ajansından ve milliyetten yazılı röportaj geldi, cevapladım. Yayınladılar.

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/savas-onemli/epfl-arastirmasina-gore-turkiye-twitter-gundeminde-yer-alan-trendlerin-yarisi-sahte-6525080

https://www.aa.com.tr/en/world/half-of-twitter-trending-topics-in-turkey-found-to-be-fake/2269405

Favorim ise bu ahaberin hazırladığı akılalmaz video:

https://twitter.com/Ahaber/status/1400958041793589249

Hadi tamam uzman diye internet kafe sahibi amcaoğullarını getirdiniz, bari çalışmayla alakalı konuşmalarını söyleseydiniz adamlara. Ne anlatıyo abi bu adamlar? Çalışmayı yapan benim ben bile bir şey anlamadım. İzleyenler bu adamlar önemli bilgi veriyo sansınlar diye algoritma yapay zeka özgür gezen data, dijital faşizm ne varsa sallamışlar. Çalışmayla alakalı kullanılan tek malzeme 47%. 

Bir de röportajlar o kadar jenerik ki sanki ellerinde bi röportaj veritabanı var da oradan ateşlemişler. Seneye başka bir olay için kullanırlar bu özgür gezen tavuk, pardon data muhabbetini.

*

Sanırım Ahaber bunu akşam ajansında paylaşan tek kanal oldu. (Gerçi haber kanallarına tek tek bakmakla da uğraşmadım.) Olay beklediğim kadar tutmadı. Sedat Peker'in video yüklemesi de önemli bir husus tabii. Ama daha önemlisi bizim ülkede bu makaleyi okuyup hakkında yazacak bilgi birikiminde gazeteci yok pek. Kopyala yapıştır yapıyor herkes. 

Makaleyi haber yaptırmadan önce "muhalifler olay çıkarır başım belaya girer." diye endişem vardı ama tam tersi oldu, makalenin sonucu Akparti çevrelerinde bol bol paylaşıldı (en büyük örnek Melih Gökçek). Hatta aynı zamanda Fahrettin Altun "Sosyal medyada dezenformasyon ve algı oyunlarına izin vermeyeceğiz." diye tweet attı. Bir anlamda Twitter'ın kapatılmasına bahane olacak araştırmayı yapmış bulundum. Kendi elimle bir canavar yarattım :P

İşin daha üzücü tarafı çalışma 2019 Eylül'den beri internette ve kabul alalı da üç ay oldu. Bilinmesi için EPFL'nin ana sayfasında reklamı yapılması lazımmış. 

Gerçi bu bile yetti mi emin değilim.

Enteresan ama bu araştırma bot hesapları çalışan anaakım bilim insanları çevresinde paylaşılmadı. Bot hesap çalışmalarının en büyük zaafı veri bulmak çünkü kimin bot olduğunu bilemiyorsunuz. İnternetteki bot veritabanları insanların tek tek hesaplara bakıp bot veya değil demesiyle oluşturuluyor. Bu da çok kötü bir yöntem. 100 tweetli hesap düşünün 90'ı galatasaray retweeti, 10'unda da adam saldır galatasaray yazmış. Bunun bot olup olmadığını nasıl anlayacan mesela? Elde 108k bot gibi müthiş bir veritabanı var, internetteki mevcut bot verisinin toplamı kadar neredeyse. Kimse de demiyor ki aga bu botları çalışalım.

Daha ilginci şu ki Türkiye'de hiçbir bilim insanı paylaşmadı bunu. Neymiş bu haber bile demedi. Akademik kıskançlık diye bir şey mi var nedir. 

Epey bir techsitesine girdi, en enteresanı Twitter hesabı 2.1m takipçili the next web idi. "Twitter'a yazdık cevabı alınca makaleyi güncelleyeceğiz." yazmışlar. Daha sonra şöyle yazdılar: "Bir Twitter sözcüsü bize "Trendleri düzenli olarak kontrol ediyoruz" (yalana bak) "Araştırmanın sonuçlarına bakıyoruz." 

Şu elemanın videosu da fena değil.

dogrula.org'taki inceleme güzel, Malumatfuruş da Twitter'da paylaşmış. Teyit.org'tan ses yok, EPFL'nin araştırmayı duyurduğu tweetin altına teyit.org'u mentionlayan olmuş "Bu doğru olabilir mi?" diye. He ya ye teyitorg bilimsel makaleyi fact-check yapacak. Hiç güleceğim yoktu.

*

Bu arada bunları niye burada böyle açık açık yazıyorsun sen koskoca İsviçreli bilimadamı değil misin? diye aklınızdan geçebilir. Arkadaşlar bu kadar uzun ve sıkıcı bir yazı o kadar yayılamıyor ki bu yazının da yayılıp burada bahsi geçen kişilerin kulağına gitmeyeceğine eminim artık. Yayılacak bir şeyin kısa olması, komik veya sinir edici olması ve popüler bir sosyal medya kullanıcısı tarafından yayılması lazım. Yani biz bizeyiz.

*

2. Geleneksel Azimliyazar geçici ünlü olma şenlikleri böyle geldi geçti arkadaşlar. Seneye haziran ayında görüşmek üzere.