Sosyal medyanın evrildiği yön bana gösterdi ki halefleriyle deneyimlerini paylaşan, emsalsiz ve kaliteli içerik giren, bunu da kâr amacı gütmeden yapan bir "Azimliyazar" mümkün değil. İnternet artık niceliği niteliğe, banalliği özgünlüğe tercih edecek / ettirecek şekilde çalışıyor. Böyle kokuşmuş bir sistemde bana yer yok. Kalın sağlıcakla... Yok durun bir gitmeyin bir şey anlatacağım önce.

*

Blogun tarihçesini, yaptığım yanlışları da işaretleyerek kısaca özetliyorum. Daha sonra neyin yanlış, daha doğrusu çağımıza uygun olmadığını uzunca açıklayacağım

Övünmek gibi olmasın ama ne zeki ne de çalışkan bir insanım. En iyi yapabildiğim, yapmayı sevdiğim şey kendi kendime hesaplaşabilmem. (Ki zaten anca böyle bir insan blog açıp 8 senede 300 tane yazı girebilirdi.) Bu hesaplaşmaların çoğunda da kendime karşı dürüst oldum, dürüst oldukça neyi doğru neyi yanlış yaptığımı fark ettim, fark ettikçe bir köşeye yazdım (veya unutmadım) ve en sonunda hepsini yazmak istedim. Yazayım da insanlar faydalansın. (Yanlış 1) Oturdum tatilimden yiyip üç hafta yazı yazdım. Sonra bir blog açıp hepsini topluca girdim. (Yanlış 2) Bloga da güzel havalı bir isim koydum. Blogta ismimi soyismimi vermedim. (Yanlış 3) Blogtan soru aldım, blogtan sormaya utananlara mailimi verdim. (Yanlış 4) Maile saçma sapan bir isim verdim (yanlıştan çok mallık oldu bu :D). Bloga yazdığım neredeyse hiçbir yazıyı ikinci kez okuyup kontrol etmedim. (Yanlış 5) Blogun reklamını yaptım donanımhaberde ve ekşi sözlükte. 

Ve blog patladı. Nereden baksan en bir sekiz milyonluk hedef kitlesi olan ve emsali bulunmayan blog patlar arkadaşlar. Blog açıldığı ayda günde 1000 görüntülenme alıyordu. Bu sayı katlanarak arttı Mart 2016'da en tepe noktasına ulaştı, 113 bin görüntülenme, günde ortalama 3666! Rekor görüntülenme günlük 7000 idi çok net hatırlıyorum. Bir Youtube videosu için düşük ama bir blogspot sayfası için çok yüksek bir rakam bu arkadaşlar. 

Figür 1: Blogun görüntülenme istatistikleri

Site artık o kadar çok görüntülenme alıyordu ki benim reklamını yapmama gerek kalmıyordu. Google'da ilk sıralarda çıkıyordu zaten. EPFL'ye doktora gelen, o zaman tanımadığım şimdi yakın arkadaşım olan biri "EPFL yazınca ilk sen çıkıyorsun. Tüm yazılarını okudum. Her şeyi öğrendim çok sağol." demişti Facebook'tan beni ekleyip. Baktım. Gerçekten de öyle


Bu aramayı gizli sekmeden yaptım. Yetmedi abime de yaptırdım. Sonuç aynı. EPFL anasayfasını bile geçmişim.
*
2013-2017'de zaman zaman bloga bakıp "Bugün de bilmemkaç bin kişi girmiş." diye gururlanıp üniversite'de keyfime baktım. Blogta ismimi soyismimi vermediğim halde Bilkent'te "Sen azimliyazarsın demi yav?" diyenler oluyordu, seviniyordum. Hatta Aksaray'a eğitime gitmiştim de orada muhabbet ettiğim biri Bilkent bilgisayardan olduğumu öğrenince "Azimliyazar varmış sizin okulda bir tane." demişti. Havalı havalı "O benim" demiştim adam da "Hadi canım oradan" demişti inanmamıştı. Bu diyalog çok keyifliydi. 

Bir yandan da yoğun bir soru cevaplama mesaisi içindeydim. İnsanlar benim durumum şu sorum şu diye derdini açıyordu ben de doktor misali reçeteyi veriyordum. YGS sonuçları açıklandıktan sonra mailim "30k yaptım 10kya çekme ihtimalim nedir?" sorularıyla taşıyordu ki mailimi verdiğim yazıda "Böyle soru sormayın lütfen" dediğim halde. O soruları cevapsız bırakıyordum bıktığım için. (Yanlış 6) Kişisel koçluk teklifinde bulunanlar oluyordu, çok dersim var diye reddediyordum. (Bu yanlış değil) Babamın çalıştığı yayınevinin patronu kitap reklamı yaparak para kazanabileceğimi söylemişti. Bu bana ters gelmişti. Ama reklam koydum bloga, akmasa da damlar dedim. (Toplam 500 lira falan geldi galiba tam hatırlamıyorum.)

Peki sonra ne oldu da 2017'de görüntülenmeler böyle düştü? (Bkz: Figür 1 :D) Çok basit, sınav sistemi değişti. Hem de bir gecede. Sistem değişince insanlar YGS LYS diye değil TYT AYT diye arama yapmaya başladı. O sırada ben Lozan'da doktora hazırlık sınavıyla cebelleştiğim için ne oluyor pek takip etmedim. Sınavı geçtiğim gün TYT'yi çözdüm. Bizim sınavdan pek farklı değildi. Yazılarımı kolayca güncelleyebilirdim. Ama yapmadım. Blog tutarlılığını yitirmişti bir kere; TYT/AYT'ye girecek insanların çoğu YGS/LYS'ye girmiş birinin yazılarını okumak istemeyecekti. 

Artık blog günde 300 görüntülenme alıyor. Yeni bir yazı yazdığımda herhangi bir yerde reklamını yapmıyorum. Kişisel Facebook'umda bile paylaşmıyorum. Yazılar öyle ya da böyle okunuyor, kim okuyor bilmiyorum. (Cidden kimsiniz siz?) 25 Yaş krizi diye adlandırdığım, muhtemelen bir çok insanın "Allah başka dert vermesin." diye tepki verdiği yazı 1400 görüntülenme almış, hayret. Hayatımın en enteresan gezisi olan Filistin'in El Halil kentine olan gezimin yazısı sadece 250 görüntülenme alabilmiş. Blog kimsenin sallamadığı kişisel bloglar cehennemine doğru gidiyor yavaş yavaş. 

Buraya kadar aldığım yanlış kararlardan bahsettim. Peki doğrularını alsaydım ne olacaktı? Cevabı lafı hiç gevelemeden veriyorum: Hiç bir şey olmayacaktı arkadaşlar! Belki 500 TL değil de 5000, taş çatlasın 50,000 TL kazanırdım (o da sponsorluklarla) ve bu da başarılı bir yapay zeka araştırmacısı için uğraşmaya değmeyecek bir mebla. (Ben henüz başarılı bir yapay zeka araştırmacısı değilim o yüzden 50,000 TL görünce hala ağzımın suyu akıyor ahaha.) Belki Instagramda fazladan 1000 tane takipçim olurdu. Fazladan networküm olurdu, yardım alabileceğim insanlar tanırdım.

Ama er ya da geç bu blog günde 300 görüntülenmeye düşecekti arkadaşlar. Ne kadar kaliteli olursa olsun, yazılar - yerine daha iyileri yazılmamış olsa dahi - belirli bir süre sonra sallanmamaya başlayacaktı. 

Doğru kararlar sadece o dört senede fazladan fayda sağlardı bana. Tabii YKS'nın Enes Batur'u olmaya karar verip okulu bırakıp farklı bir kariyer hedefi çizmeye karar verseydim kısacası kafayı yeseydim durum başka. 

Benim para kazanamamaktan veya Instagramda takipçi kasamamaktan şikayet ettiğim yok. Blogu açtığımda başarılı bir bilgisayar mühendisliği olursam kıracağım paranın insanlara sınav eğitmenliği yaparak kazanacağımdan çok daha fazla olduğunun bilincindeydim. Instagramda da peşimde beni yargılayacak bir kitle olmadan gönlümce paylaşım yapabilmekten çok mutluyum. 

Şikayet ettiğim şey benim kafamdaki azimliyazar modelinin bu sistemde asla barınamayacak olması. Tamam TYT/AYT gelince YGS/LYS yazılarının bir kısmı demode oldu. Ama bu blog bir lise öğrencisinin gözünden yazılmış kapsamlı bir rehber. Sınavdan çıktıktan hemen sonra yazıldığından değer taşıyor. Ama bu sistemde hiçbir zaman bir öğrenci "Ya acaba bu sınava girip de sınav maratonunu A'dan Z'ye anlatan bir öğrenci oldu mu?" diyip bu blogu bulamayacak. 

Filistin'in El Halil kentine yaptığım gezi hem ilginç olduğu hem de ora üzerine kimse bir şey yazmadığı / video çekmediği halde, hakkında yazdığım yazının hiçbir zaman insanlara ulaşamayacak ve okunamayacak.

Neden? Sistem ya Enes Batur'sun ya da bir hiçsin diyor. Ya hobi olarak açtığın blog işin olacak (ve ondan nefret edeceksin) ya da hobi olarak kalacak ve senden başka kimse sallamayacak.

Takip ettiğim "influencer"lardan örneklerle açıklıyorum. Başlık başlık gidiyorum.

*


İnternetin Altın Çağının Bitmesi


Blog sitelerinin hiç bir zaman popüler olduğunu iddia edemem, hele de isminde blogspot yazanların. Ama sosyal medyadan ve Youtube'tan önce, yani takribi 2012'den önce, ben internette bu denli bir tekelleşme olduğunu hatırlamıyorum. Oyun yapma programı kullanıyordum, o programla ilgili bilgi almak için 2-3 tane forumu takip ediyordum yetmiyor google'dan daha fazla kaynak bulup kullanıyordum. Yugioh oynuyordum, sırf Türk Yugiohçular için bile iki tane forum vardı. Üniversite sınavı üzerine bilgi alışverişi için donanımhabere girerdik (şu ölücüleriyle meşhur olan site). Bir konu hakkında senin benim gibi insanlar bilgi almak için ekşi sözlüğe girer arama kutusuna istediğimizi yazardık. .com domainli ilginç siteler olurdu, onların listelerini tutardık, yer imlerine atardık. Enteresan siteler bulmak için stumbleupon diye bir site vardı. İnternet bizim için gizemli bir hazineydi ve keşfettikçe keşfedesimiz geliyordu. 

İnternetin altın çağı bitti. Keşfedecek pek bir şey kalmadı ve kimse de keşfetmekle uğraşmak istemiyor zaten. Her şey Facebook, Twitter, Instagram, Youtube oldu. Her hobi için tek tek forumlara girmiyoruz artık. Olması gereken de bu. İnsanların dikkati de hafızası da kısıtlıdır. Kimse .com domainli ilginç sitelerin listesini hafızasında tutamaz, bu sitelere tek tek düzenli olarak vakit ayıramaz. Ekşi sözlük de öldü, ekşi sözlük artık büyük bir yazar ve okuyucu kitlesine sahip olduğu için var olan bir Twitter.  Gündemdeki başlıklar hep bir olay - yorum şeklinde. Yorumlar da bkz: bilmemne falan.

Tekelleşme geleneksel websitelerinin sonunu getirdi çünkü sitelere rabet azaldı ve tabii reklam gelirleri de azaldı. Tamamen sosyal medyaya taşınsalar reklam gösteremeyecekleri için kâr edemezler. O yüzden artık siteler, örneğin haber siteleri, üyeleri kendi sitelerine geri çekmek için sosyal medya hesabı açıp clickbait gönderilere haberlerinin linklerini gömüyorlar.

Peki tekelleşen siteler bakın naptı? (Olay yaratacak algoritmalar!! Az sonra)


Klik Yarışına Feda Olan Blog Konsepti


Tekelleşmeyle aynı anda gerçekleşen şey tekeli elinde bulunduran sitelerin verilerimizi işleyip sitelerini ona göre düzenlemeleri. Eskiden böyle bir şey yoktu, aynı site sana da bana da aynı şekilde gözükürdü. Artık böyle değil. Siteler içeriklerini insanlara göre düzenliyor. İnsanların ilgisini çekebilecek, onları sitede tutacak içerikleri öne çıkartıp ilgi çekici olmayanları sönümlüyor. Tabii bunun başlıca nedeni bu sitelerde çok fazla içerik olması ama içeriğin düzenlenmesinde bizim verimizin kullanılması yeni bir olay. Forumlarda da çok fazla içerik olurdu. Ama yeni içerik her zaman üstte, eskiler altta olurdu. 

İlgi çekme, klik alma, merak ettirme gibi kıstaslar sadece içeriğin düzenlenmesinde sıraya konulmasında kalmadı arkadaşlar. Bazı konseptler öldü bazıları yürüdü veya icat oldu. 

Örmeğim tekelleşmeyle beraber forum siteleri öldü ama forum konsepti hemen ölmedi. Facebook gruplarında forumlar vardı. Rabet olmayınca facebook kaldırdı bunu şimdiki gönderi + yorum düzenine geçti. Aynı şekilde not şeklinde resimsiz yazı paylaşma da vardı. O da gitti. Facebook'un elinde masadan bir bir eksildi o konseptler.

Facebook çok fazla komplikeydi, içinde çok fazla özellik vardı. Önce Twitter Facebook'taki status girme özelliğini alıp 140 karakterlik hap bilgi şeklinde kısıtlayıp yürüdü. Sonra Instagram neredeyse tamamen görselden oluşan basit bir arayüzle devrim yaptı. Sonra insanların kısa ve hap videolar arasında zapping yapmasını sağlayan konseptler türedi, Vine, Snapchat'in storyleri ve en sonunda kişiselleştirmenin suyunu çıkarmış olan TikTok. Instagram TikTok'un konsepti çalıp Reels'i çıkardı. Facebook'ta da benzer bir  Facebook Watch konsepti de var. Yakında Twitter'a da gelir.

ICQ ve MSN Messenger öldü ama mesajlaşma konsepti ölmedi, Whatsapptan devam ediyor, Whatsapp gider başkası gelir. Aynı şekilde "Kişiselleştirilmiş, ilgi çekici hap bilgiler / görseller / videolar arasında zapping yapma" konsepti de - yeni çıkmasına rağmen - asla ölmeyecek. Çünkü insanlar emek vermeden kısa sürede mutlu olmak istiyor arkadaşlar. Tatlı yemek gibi. İnsan psikolojisi böyle çalışıyor. Dolayısıyla bu konsepte yönelik hazırlanmış içerikler her zaman daha fazla klik alıyor ve platformlar bu içerikleri öne çıkarıyor. Bu değişmeyecek. Bunu sunamayan, insanların üzerine odaklanmasını, emek vermesini, yorulmasını gerektiren içerikler sunan platformlar asla en popüler platformlar olamayacak. Clubhouse bir Instagram olamayacak.

Soruyorum size: Böyle bir konseptin hüküm sürdüğü dünyada bir blog konsepti nasıl barınsın? 

Blogların sosyal medyası var; medium.com. Kaçınız kullanıyor? 

Blogspot'un sahibi Google. Youtube'un da sahibi Google. Youtube'da kişiselleştirme var, öne çıkan videolar var, videodan videoya atlama var. Aynı sistemi blogspotlar için görebiliyor musunuz? Hayır. En fazla blogunuz Google arama sonuçlarında çıkar o kadar. Google kendi blogspotları için medium gibi aggregator site oluşturmaya tenezzül etmiyor. Para getirmeyecek çünkü. (Şunu da belirteyim, bir videonun ortasında giren reklam, bir blog sitesinde kıyıya köşeye iliştirilmiş bir reklamdan daha fazla para getirir.)

Buna en güzel örneklerden biri Emre Durmuş. Youtube'ta 2 milyon abonesi var. Hanginiz bu adamın yol günlükleri diye blogu olduğunu ve bu işe blogla başladığını biliyor?

Doğrusu bir blog sitesi bir görsel, kısa bir video, hatta uzun bir video kadar klik getirmeyeceği için bu sistemde asla öbür konseptler kadar öne çıkamaz, çıkartılamaz. Google için blog öne çıkartmaya çıkartmak riskli bir yatırım. Anca bu blog gibi büyük bir kitleye hitap eden ve başkalarının yapmadığı işi yapan bloglar bir yere kadar gelebilir. Onun da fazlası olmaz. 

Tek sıkıntı konsept değil. Konsepti değiştirebilirsiniz. Bu bir blog değil youtube kanalı da olabilir de ve ben yazıp yazıp Youtube'ta da konuşan kafa videolarda olduğu gibi seslendirme yapabilirdim. Hap gibi olsun diye 5 dakikaya da bölebilirdim videoları. Konseptlerüstü sıkıntılar var sistemde. 

Ya Trendsin Ya Hiçsin


Blogun okunma grafiğini görüyorsunuz. Aylık 120,000 görüntülenmeden sıfıra doğru gidiyor. Bunun sebebi sınav sisteminin değişmesi ve blogun bu sisteme göre güncellememesi gibi gözükse de ana sebebi bloga yeni içeriğin sık gelmemesi. 

Yukarıdaki yanlışlarımı sıraladığım paragraftan gidelim. Neydi Yanlış 1? "Yazayım insanlar faydalansın"dı. Artık herkesin her saniye içerik ürettiği bir dünyada bir yere kapsamlı bir rehber iliştirip "Ben bunu yazdım insanlar faydalansın" diyip Rus klasiği yazmış gibi takılamıyorsunuz arkadaşlar. En basitinden bunu yazdığınızı duyurmanız gerekiyor. Duyuru yaptığınız ve kitle yakaladığınız an bir komüniteniz oluyor ve komünitenin de ihtiyaçlarını gidermeniz gerekiyor. Sekiz yıl önce gönüllü olarak bir rehber hazırladım, sekiz yıl geçti bana hala mailden soru geliyor "TYT Türkçe'de çok zaman harcıyorum ne yapmalıyım." Ahaha. (Elimden geldiğince cevaplıyorum hala) 

Sitenizin / kanalınızın / Instagram sayfanızın sürekli ziyaret edilmesi gerekiyor ki sistem sizin sayfanızın (hala) kaliteli ve popüler olduğunu düşünsün ve öne çıkarmaya devam etsin. Dolayısıyla üç hafta oturup rehber hazırlayıp bloga hepsini topluca gömeyim etik açıdan doğru ama sistemin gözünde yanlış (Yanlış 2) Drumeo diye youtube kanalı var sevdiğim, bateri videoları çeken. Bateride öğrenilecek konseptler üç aşağı beş yukarı belli ve muhtemelen yıllardır değişmiyor, bilim değil ki bu? Gelin görün ki adamlar kitleyi ve popülariteyi kaybetmemek için her hafta video koyuyor. Aynı dersleri farklı bateristlerle işleyip koyuyorlar. Ders - baterist kombinasyonları bitmeyeceği için adamlarda içerik de bitmiyor :) 


Aynı şekilde sınavı kazanmak için de yapılacak şeylerde az buçuk belli ve aynı ama sistem durmadan yeni içerik girmeye zorluyor. Bir de maalesef bazı arkadaşlar da durmadan yeni içerik tüketmek istiyorlar. Ben seksen tane yazı yazıp bloga koydum, ilk aldığım yorum "Yeni yazı ne zaman gelecek?" Birader otur iki dakika sana sunulan içeriği bir sindir uygula. Daha fazla içerik okuyunca daha iyi geçmiyorsun sınavı.

Mailden soru almak yani Yanlış 4. Düzenli ziyaret kadar düzenli etkileşim de gerektiriyor sistem. Siz çok mail alınca önemli veya popüler bir mail adresine sahip olmuyorsunuz, olsanız bile bunun herhangi bir dönüşü olmuyor. (Aslında popüler mail adreslerine mail atarken reklam göstermek güzel fikir. Yazayım google'a. Mail alanlar da para kazansın ahah.) Fakat youtube'da gelen yorumlar, Instagram'dan gelen DM'ler, bunlar hep etkileşim ve sistemin gözünde kanalın / sayfanın sahibinin popüler / kaliteli olduğunun göstergesi.

Popüler olduğunuz zaman bir komünite ediniyorsunuz dedik. Bu komüniteyi elde tutmak ve hatta sizin reklamınızı yapmak için sunum çok önemli. Ben hep "Ben bu işi hobi olarak yapıyorum çok da kasmama gerek yok." düşündüğümden yazıları gelişigüzel gönlümce, hata yapa yapa yazdım (Yanlış 5). Şimdi bakıyorum Youtube videolarına en sevdiğim kanalların videolarının neredeyse hiçbirinde diksiyon hatası yok, bazılarında hataları örtbas etmek için jumpcut var. Podcastler de keza aynı. Bu kadar güzel, özene bezene hazırlanmış içerikler dururken "Ben hobi olarak yapıyorum beğenmeyen tüketmesin." şeklinde hazırlanan içerikler tüketilmemeyi hak ediyor. 

Soru cevaplarda da elimden geldiğince yazıyordum ama yazıları okumadan soru soran, bütün blogu tek mailde özetlememi bekleyen sorular gırla gidiyordu. Mailimi verdiğim sayfada böyle sormayın dediğim halde. Gurur yapıp "Bu insanlar bana saygı göstermiyor ben niye göstereyim ki?" diyip soruları yanıtsız bıraktığım veya kısa cevap verdiğim çok oldu (Yanlış 6). "Çok kibirlisin", "Yazıklar olsun" şeklinde geri dönüşler de aldım. Artık daha olgun bi insan olduğum için ve zaten fazla da mail gelmediği için her şeye dönüyorum. Ama anladım ki o gün benim görevim her şeye geri dönüş yapmak ama bu tip sorular için kimseyi kırıp gücendirmeyecek bir strateji belirlemekmiş. Gerçekten başarılı olan kanal / sayfaların insan ilişkileri de (bir noktaya kadar) iyi ve şimdi bir içerik tüketicisi olarak bakıyorum kesinlikle olması gereken bu. Kendisiyle etkileşime geçen, yapıcı yorumlar yapan kişilere bir teşekkür bile etmeyen influencerlara kıl oluyorum hep :)


Peki soruyorum, hobi olarak yürütülen bir işte bu kadar zahmete girilir mi? Bence cevap hayır. Mutlaka bir motivasyon gerek. Konuyu Yanlış 1'e yani anonim blog açmaya bağlayacağım. Eğer böyle bir işe girişmişseniz ve başarı yakaladıysanız bunu gizli tutmak gerçekten çok saçma ki ben de zaten iki sene sonra C.V.'me yazmaya başladım milyonlarca tık alan bir blogum var diye. Üstelik başarılı ve sevilen bir içerik üreticiliği şanı şöhreti ve dolayısıyla güzel bir netwörkü beraberinde getiriyor. Anonim olmak ise bir işe yaramıyor. (Anonim olmama rağmen blog sayesinde network edindiğim de oldu. Maillerine uzun uzun cevap verdiğim bir arkadaş bir sene sonra "Selam Singapur'da değişime gittiğini duydum. Abim orada çalışıyor." diyip abisinin numarasını vermişti. Şaşırmıştım, gururlanmıştım da.)

Günümüz dünyasında artık kişisel isimler, "influencer"lar, organizasyonlardan daha fazla öne çıkmaya başladı. Sebebi içerik üretmek için eskisi kadar büyük boylu bir takım çalışması şart değil, internet bağlantılı bir telefon yetiyor. Kişisel isimleri öne çıkarmadaki amaç da insanların organizasyonlardan bağımsız olarak prestij elde etmeye çalışması (veya kendi prestijlerinin en az bir organizasyon kadar fazla olması). En bariz örnekler Cüneyt Özdemir, Nevşin Mengü, ikisi de bir yandan başka yerlerde çalıştığı halde kişisel alanlarında içerik üretmeye devam ediyor. Diğer popüler kanallar, Orkun Işıtmak, Enes Batur, Barış Özcan vs. de aynı şekilde, hepsi isimlerini verdikleri kanallarındaki tek star. Emre Durmuş Yol Günlükleri ismini kullanmıyor. Haluk Tatar'ın kanalının ismi Video Eğitim idi, değiştirdi Haluk Tatar yaptı. 

Haluk Tatar buradaki argümanım için çok iyi bir örnek. Adam Youtube kanalına eğitim videolarını pompalıyor. Bir yandan reklamdan bir yandan katıl aboneliğinden para kazanıyor. "Bu paralar nereye gidiyor?" sorusuna "Burs veriyorum" diyip bir de oradan +puan kazanıyor. Kendisini eğitim gönüllüsü olarak lanse ediyor ki yalan değil. Ama bir yandan danışmanlıklardan parayı kırıyor :)) (Bunu da kendi söylüyor.) 

Yani özetle bir yerlere gençler faydalansın diye rehber bırakmış anonim bir azimliyazar değil, sürekli rehberini güncelleyen insanların sorularını yanıtsız bırakmayıp sürekli motivasyon pompalayan, sürekli etkileşim gören star bir azimliyazar gerektiriyor bu sistem. Influencer olmak gerektiriyor. YKS'nin Enes Baturu olmak gerektiriyor, YKS sadece bir senelik çalışma gerektiren ve bu kadar içeriğe değmeyecek bir konu olsa bile. 

Influencer olmak kolay değil. Her zaman güncel olmak gerek. Her zaman içerik sunmak gerek. Aynı zamanda tutarlı olmak gerek. Makyajla kozmetikle sporla alakalı influencerlar hep en güzel / yakışıklı ve en fit olmak zorunda. Tabii bu tip bir mesleğin de sürekliliği yok er geç pivot edip başka bir alana kayması gerekiyor bunların. Neden bu blogun ömrü er geç bitecekti dememin sebebi de bu. Makyajı influencerı hep genç ve güzel olmayacak veya Enes Batur yetmişine kadar oyun oynayamayacak (dır herhalde). 

Genel > Özel 


Bilgisayar Kavramları bilgisayar mühendisliği üzerine Türkçe yayın yapan bildiğim ilk kanal. Yapan adam uğraşıp bilgisayar kavramlarından kapsamlıca bahsetmiş, upuzun bir yapay zeka serisi çekmiş, derin öğrenme, optimizasyonu geçtim genetik algoritmalar gibi aşırı spesifik bir konuyu bile ele almış. Ben takip etmiyorum adamı çünkü gerek yok (sürpriz son) 


Gelin görün ki bu abinin en çok izlenen videosu "Bir saatte kodlama öğrenin" isimli sihirli formül vaadediyor gibi duran video olmuş. Diğer en çok izlenen  videolar da hep bir şeylerin giriş videosu. Genetik algoritmalar o kadar da sallanmamış.

Abinin doğal dil işleme videosu 2015'ten kalma. Bugün doğal dil işlemede en son teknoloji "Hugging Face" (Kucaklayan surat :D) Tüm mühendisler bunu kullanıyor. Halbuki abinin kanalında hugging face'in k'sı geçmiyor.

Soruyorum size niye geçsin? 

Kalite = Popülarite = Klik olan bir sistemde bir şeylere giriş videosu çekip kliklere klik katmak varken bu kim niye uğraşsın doğal dil işlemede en son teknolojiyi anlatmakla? Aradım var mı bu teknolojiyle ilgili Türkçe içerik. Tabii ki yok.

Youtube'a bilgisayar mühendisliği yazıp aratıyorum. Çıkanlara bakın:



Bilgisayar mühendisliği diye aratınca bilgisayar mühendisliğiyle alakalı en kapsamlı içeriğe sahip olan bilgisayar kavramları kanalı çıkmıyor bile. Çıkan videolar lise öğrencilerine yönelik, her yerde konuşulan tartışılan jenerik konular. Önemli bir ayrıntı da videoların hepsinin yeni olması. Birkaç aya kaybolacaklar arama sonuçlarından. (En alttaki bilgisayar mühendisliği kanalının bilgisayar mühendisliğiyle alakası yok dümdüz teknisyenlik kanalı)

Bilgisayar mühendisliğiyle ilgili en çok izlenen videolar her zaman bu tip videolar olacak ve her zaman bu videoları pompalayan kanallar popüler olacak. Bilgisayar mühendisi yetkin bir kişinin en son teknolojiyi anlattığı bir video yeterli popülariteye erişemeyeceği için sistem o videonun gereken kişilere ulaşmasına asla yardım etmeyecek. Tersine "İzlenmedi hiç izlenmeyecek" diye köstekleyecek o videoyu.

Şu anda arama motoru teknolojisi de tavsiye sistemleri de aşırı zayıf. İnsanlar aradıkları spesifik bir bilgiyi spesifik arama yaparak bulamıyorlar. Örneğin El Halil gezimden söz ettim. Yazıyorum "El Halil Gezisi" diye karşıma hep tur siteleri çıkıyor. Gerçekten gezip yazan bir kişi bulabildim gezimanya'da onun dışında arama motoru bana içinde El Halil geçen ve geziyle alakalı olan, ama kesinlikle El Halil Gezisini anlatmayan şeyleri öneriyor. Çünkü o sitelerin tıkı hem benim siteden yüksek hem de Google o siteleri daha alakalı algılıyor. Bu "El Halil'i Gezen ... İzlenimleri" yazarsanız da böyle, "El Halil'de Bir Gün" yazarsanız da böyle. 

Eğer Google'a doktora güncesi yazarsanız ilk sırada benim blogum çıkar fakat bunun nedeni doktora yazılarımın çok okunması değil, YGS LYS yazılarım çok okunduğu için sitenin popüler olması ve doktora yazılarımın da bu popülariteden yararlanması. (Bu bağlamda neden EPFL'de bilgisayar mühendisliği doktora yazınca dördüncü olarak da medium linki çıktığını anlaşılıyor, o yazı popüler olmasa bile medium.com'un kendisi popüler. Buradan bir blog açarsanız medium.com'dan açmanın daha mantıklı olduğu sonucunu da çıkarabilirsiniz.) 

Özetle kaliteli ama niş içeriklerin genel, jenerik, banal içeriklerin ardında kaldığı, okuyucusunu bulamadığı bir sistemde "Azimliyazar" da sadece bir ütopya. Bir lise öğrencisi sınavın hemen bitiminden sonra çıkardığı kapsamlı bir rehber, "10 adımda TYT / AYT", "TYT AYT'de Başarılı Olmak İçin Yapmanız Gereken 3 Şey" tarzında haftalık yüklenen videolardan daha değersiz. 

Arama motoru teknolojisi kötü demişken, bir de SEO diye bir şey var. Allah kahretsin onu:




Dikkat Yarışı & Sansasyonel Habercilik


Maalesef artık okunmak veya izlenmek için merak uyandırmak ve/veya sansasyon yaratmak, kışkırtmak gerekiyor. Eğlenceli bulduğum için izlediğim ama aşırı derecede hiçbir şey öğretmeyen iri olduğu için takibi bıraktığım gezgin Yırtık Pantolon. Bakıyoruz adamın en çok izlenen videosuna:


Hasbinallah bunlar ne arkadaş? Yataklı otobüste kıça şaplak atıyorlar başlıklı bir videonun en çok izlenen gezi videosu olduğu bir dünyada bir insan niye özene bezene bilgi vermeyi hedefleyen bir gezi videosu çekip yarışa girsin ki? Ahaha. Bu arkadaşı yargılamıyorum, adam kendi söyledi "Sistem clickbait başlık koymamı gerektiriyor napayım başka türlü izlenmiyor" diye. Yargılamıyorum ama bir yandan da blog yazılarıma clickbait yazıp okuyucularımla dalga geçmeyi kendime yediremiyorum. 

Asıl yargıladığım nokta içeriğin de sansasyonel olacak şekilde tasarlanıp düpedüz insanları yanıltması ve insanları yanıltmanın tık almanın yanında önemli olmaması. Bu arkadaş Doğu Türkistan videolarıyla ünlendi. Çin Uygurlara zulüm yapıyor evet. Doğu Türkistan'da güvenliği de sıkı tutuyor o da evet. Adam bir videoda otele gidiyor. Otel buna oda vermiyor. Açıklıyorlar ama İngilizceleri kötü olduğundan pek de açıklayamıyorlar Çinli değilsin diye almadık diyorlar. Kahramanımız bunu ırkçılık olarak lanse ediyor ve ardından yorumlarda sinirli bir kalabalık "Pis Çinliler adamı Türk diye otele almıyorlar." Gittim Çin'e, meğerse yabancıları otellerde konaklatmak için özel sertifika almak gerekiyormuş. Bu sertifikası bulunmayan oteller oda vermiyor. Booking.comdan rezervasyon yaparken belirtiyorlar zaten sertifikamız yok diye. 

Çin'e gittim, Irk Bitig'in bulunduğu Mogao mağaralarını gezdim, uzun uzun o mağaraları tanıttığım video da çektim ama ne gerek var ki bu videoyu yükleyip internete sunmama ? İki tane birbirine bağıran Çinli çekip "Çinliler Uygurlara bağırıyor" diye yorumlasaydım çok daha popüler ve dolayısıyla sistemin gözünde çok daha kaliteli video çekmiş olurdum. Video en azından izlenirdi.

Ruhi Çenet'in korona zamanı Çin'e gidiyorum diye video atıp Hong Kong'a gitmesi, Emre Durmuş'un Venezuela'da kimlik kontrolüne denk gelip "Polisler beni tutukladı." diye başlık atması ohoo daha bir sürü örnek var. Bütün o sokak röportajları kanalları bir sürü röportaj yapıp sadece en atarlı en cahil insanların röportajlarını yayınlıyor ki insanlar bakıp bakıp "Bizim ülke ne kadar cahil." diye hayıflansın. 


Tehlikenin Farkında Mısınız?


Dört şey saydım: değişen içerik konseptleri (ve ölen blog konsepti), sürekli yeni içerik girmenin gerektiği, içeriklerin genel olması ve insanları manipüle edecek kadar sansasyonel olması gerektiği. Eğlence sektörüyle alakalı içerikleri düşünürsek bunlar aslında elzem şeyler. Tabii ki komik kedi videosu görmek için blog okumamalıyız, her daim yeni kedi videosu gelmeli, kedi videoları genele hitap edecek şekilde olmalı ve anıra anıra güldürecek kadar sansasyonel olmalı. Bunda problem yok. Problem internetin altın çağını bitiren platformların eğlenceyle bilgi kaynaklarını karıştırması.

Kedi videoları için geçerli olan konsept YKS üzerine kapsamlı bilgi almada yürümez. Bu blogta yazdıklarımı parçalara ayırıp her hafta sunmam oldukça saçma olurdu. Yazıyla sindire sindire okunan bilgiler videodan dinleyince bir kulaktan girer bi kulaktan çıkardı.

Biraz da bu yazıya ilham olan bir donanımhaber postunu paylaşayım, böyle düşünen tek kişi ben değilmişim:


"Youtube'a geçilmesi net olumsuz. Video çekmek mesaj yazıp konu oluşturmaktan çok daha zaman ve emek isteyen bir uğraş. Bu yüzden çok daha az insan içerik yaratıcısı oluyor, daha az insanın bakış açısına ulaşabiliyoruz. Ki videonun metinden üstün bir yanı da yok, bir YKS videosu metine çevrilse kendisinden amacına hâlâ ulaşır. Hatta böyle bir durumda biz tüketiciler olarak kazançlı çıkarız. Çünkü youtuberların içeriğe pek fazla şey katmayan sözlerini uzunca dinlemek yerine birkaç saniyede o kısımları okuyup atlayabiliriz.

Youtube yorumları desen tam bir facia. Youtube'un öyle bir algoritması var ki hangi yorumu niye öne çıkarıyor kimse bilmiyor. Çoğunlukla yeni bir şey söylemeyen yorumlar en başta oluyor. Tartışma ortamına köstek olan bir yapısı var Youtube'un yani.

Kitleyi de pek iyi bulmuyorum, herkes Youtube'u kullandığı için videolar en bilinçsiz kişiye hazırlanırmış gibi hazırlanıyor. Tartışmalar ve sorular da bu seviyede kalıyor. 

Bekir Avşar'ın Başarı Hikayeleri serisi oldukça iyi. Yanlış anlamayın, video olmasına rağmen iyi bence. Metin formunda olsalar öyle tüketmeyi tercih ederdim. Azimli Yazar'ın YGS LYS serisi, eski tavsiye konuları, bu yıl Killing Road'ın, Vedddd'in, Ümit Can'ın ve Jhaer'in açtığı konular Youtubedaki içeriğin yüzde doksan beşinden daha iyi bence. Bunun en büyük sebeplerinden birisi de bunların metin halinde olması.

Youtube'un forumdan daha kötü olmasının bir sebebi daha var, Youtuberlar bir video metni hazırlamıyor, spontane konuşuyor. Bu da düzensizlik, bazı noktaları gereksiz yere tekrarlamak, önemli yerleri vurgulamamak anlamına gelebiliyor."


Ne diyor arkadaş, "Bir YKS videosu metine çevrilse kendisinden amacına hala ulaşır." Al benden de o kadar. Ya yazılı metin okumak varken niye ben kamera bakarak konuşan birini dinleyeyim ki eğer yemek yemiyorsam? Yazı okurken konsantre olursun, altını çizersin sonra oraya geri dönersin. Uzun yazıları "skim" edersin, yani önce hızlıca göz gezdirirsin bu ne anlatıyor onu anlarsın. İhtiyacın olmayan kısımları atlarsın. Bunlar videoda yok. Video denen şey insanları uzun süre ekran başında tutup reklam göstermek için kral edilmiş bir konsept. 

"Kitleyi de pek iyi bulmuyorum, herkes Youtube'u kullandığı için videolar en bilinçsiz kişiye hazırlanmış gibi hazırlanıyor." işte burada da içeriklerin genele hitap etme kısmını yakalamış. Görüyorum ve arttırıyorum: bilinçli kişilere hazırlanmış içerikler olsa bile bilinçli kişiler tüm kişilerden az olduğu için o içerikler daha az izleniyor ve sonuç olarak sen o içeriklerin farkına varamıyorsun bile, Youtube onları sana tavsiye etmiyor.

Tabii video konseptinde şöyle de bir sıkıntı var, bir çok insan videoyu masal dinler gibi dinleyip geçiyor ben izlendim öğrendim diye kanıksayarak. Yazı okumak aynı şey değil. Okuma işlemini yapabilmek için bile aktif olup "Ben ne okuyorum şimdi" diye düşünmek gerekiyor. Teorik olarak video izlerken de aktif izleme yapılabilir ama pratikte yapan yok.

Eğlenmek için yeni içeriğe ihtiyaç var ama aynı şeyi anlatmak için yeni içeriğe gerek yok. Sınavı kazanmanın yolları 40 yıldır aynı. Her hafta içerik girmek için bir neden yok inanın. 

İçeriğin çoğunluğun beğenisine göre dizayn edildiği yerde kalite düşer, çünkü çeşitlilik azalır. Çeşitliliğin azaltılması medeniyetin gelişimine ket vurur. Bilgi almanın çoğunluğun beğenisine göre dizayn edilmemesi lazım tıpki bilimsel çalışmaların çoğunluğun beğenisine göre yapılmadığı gibi. Youtube'taki en popüler popüler bilim kanalları tarih üzerine çünkü insanlarımız ecdadımız şöyle böyle diye dinlemeyi seviyorlar. Psikoloji kanallarının tarih kanalları kadar popüler olduğunu göremezsiniz asla. Bunda bir sıkıntı yok. Sıkıntı bu nedenden ötürü psikoloji kanallarının birbir kaybolmasında. 

Ve tabii azimliyazarın da kaybolmasın da :)

*

Bu yazı üzerine çok düşündüm. Yazmaktan korktum, sekiz yıllık blog tecrübesini ve sosyal medya üzerine yapılan dört senelik doktora tecrübesini iyi sentezleyememekten korktum. Bakıyorum yazıya fena olmadı gibi. :) 

Lütfen siz de konuyla ilgili görüşlerinizi esirgemeyin. Alta yorum olarak bırakın ahaha. Etkileşim için değil, gerçekten merak ediyorum yazıyla ilgili veya konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? 

*

Düzenleme: Bir arkadaşımdan şöyle bir geri bildirim aldım:

Çok güzel örnekler sunmuşsun konuyu açıklayıcı ama ben senin vardığın sonuçla hemfikir değilim.
Sistemin öne çıkarmadığı içerikleri üretmeye değmez bunlar gereksiz diyerek o sisteme katkıda bulunuyorsun ve de o içerikten gerçekten faydalanacak 1 kişi bile olsa ona çok büyük haksızlık ediyorsun.

Sanırım yazı fazla depresif ve heves kırıcı olmuş. Tabii ki kimseye "İçerik üretmeyin." demek istemiyorum ama üretirken de sistemin böyle olduğunu da bilmenizi isterim. Lütfen bu yazıdan "içerik üretmeyin" ana fikrini çıkarmayın. Üretme tutkunuz varsa, üretmek sizi mutlu edecekse buyrun. Kendim de zaten hala yazmaya devam ediyorum.